DİSK Kongresinin Anlattıkları – Kezban Konukçu
80 sonrası devrimcilerin bir şekilde dışında kaldığı DİSK’in bu durumu şaşırtıcı değildir. Sınıfın çıkarları için değil kişisel çıkarları için hareket eden sendikacılardan kim hesap soracak? Yüksek maaşlı sendikacıların maliyesini kim denetleyecek?
Geçtiğimiz hafta sonu DİSK olağan kongresini yaptı. Alınan kararlara ve “uzlaşıyla” oluşturulan yeni başkanlar kuruluna bakarak umutkar bir havaya girebiliriz. Ama bizi bundan alıkoyan gerçekleri dile getirmek sadece “devrimci bir görev” değil, sınıf sendikacılığının yeniden inşası sürecinde yolumuzu bulabilmemiz için şart görünüyor.
Kongre sürecinde daha önce muhalefette olan Birleşik Metal-İş’le uzlaşılması önemli ve DİSK’in önünü açabilecek bir gelişme olarak lanse edildi. Bu uzlaşının ön açıcı olması için Birleşik Metal-İş’in sınıf sendikacılığı yapma anlamında bir farkı olması gerekir. Ancak bunun böyle olmadığını Birleşik Metal-İş’in son TİS sürecinde gördük maalesef. Bilindiği gibi grev kararı alınıp daha sonra diğer sendikalarla hemen hemen aynı koşullara imza atılması ve sendika içinde muhalif Gebze Şubesi’nin ikiye bölünüp bir parçasına seçimi kaybeden merkeze yakın ismin başkan olarak “atanması” Birleşik Metal-İş’in sınıf sendikacılığından ne kadar uzak olduğunu göstermiştir.
Her ne kadar kongrede tek liste olsa da oylama sırasında açığa çıkan tablo uzlaşının sınırlarını ve önümüzdeki dönem yaşanabilecek sıkıntılarla ilgili ipucu vermiştir. Yurtsever kimliği ile bilinen Genel-İş Başkanı Remzi Çalışkan sayım sonuçları açıklanınca delegeleriyle birlikte kongre salonunu terk etmiş, salona tekrar sloganlar eşliğinde girmiştir. Bu durum “milliyetçi” kimliğiyle bilinen Lastik-İş delegelerinin bir arada hareket etme ve her fırsatta sloganlarla şov yapmaları da dikkate alındığında uzlaşının seviyesini ve yumuşak karnını göstermektedir.
DİSK’ten önümüzdeki dönem daha atak olması ve sınıf sendikacılığı yapması anlamında umudu olanların bir kısmı Arzu Çerkezoğlu’nun devrimci kişiliği ve bağlı olduğu yapısından yola çıkıyorlar. Bu konuda Arzu Çerkezoğlu’na ve Halkevleri’ne özel bir eleştirimiz yok. Ancak bir önceki dönem yönetimde Kamber Saygılı da varken niye fark yaratılamadığı sorusu sorulmadan ön kabuller yapmak doğru olmaz. Fark yaratamamanın en önemli nedeni Arzu Çerkezoğlu ve Kamber Saygılı’nın sendikalarının altının boş olmasıdır. Arkasında nitelik ve nicelik olarak örgütleri olmadan “kurtlar sofrasında” yapılabileceklerin sınırı vardır. Bu sınır da çoğu zaman bulunan ortam dönüştürülemediğinde uzlaşılması ve giderek farklı çizgilerin silikleşmesini getirir.
Kadın bir başkanın DİSK gibi büyük bir konfederasyonda görev alması olumludur. Ancak bu anlamda da fark yaratmak tabanda kadın işçilerin inisiyatifi güçlendirildiğinde mümkün olacaktır. Gerek kongrede kadın delege sayısının çok az olması gerekse de kongre divan başkanının tüm kongre boyunca kullandığı eril dil ve yaklaşım en ufak bir homurtu bile yaratmamıştır. Divanda bulunan kadın üyeler tamamen işlevsiz bırakılmıştır.
Kongrede tek muhalif sendika Nakliyat-İş olmuş ve kendi adayını çıkarmıştır. Nakliyat-İş’in arkasında olan siyasal yapı -her ne kadar aynı gelenekten gelsek de- ideolojik olarak çok mesafeli olduğumuz bir noktada duruyor. Ancak sınıf sendikacılığı anlamında örnek alınması gereken pratikler açığa çıkardığını kabul etmemek haksızlık olur. Gerek direnişçi çizgisi gerekse de yoğun bir emek süreciyle sınıf mücadelesindeki yerleri teslim edilmelidir. Nakliyat İş’in yönetim dışı kalması DİSK’in önümüzdeki dönem iddiaları açısından olumsuz bir durumdur.
DİSK’in gelenek olarak neyi temsil ettiği bilinen bir olgudur. Ancak geldiğimiz konakta o gelenek nostaljinin ötesinde ele alınmaya muhtaçtır. Sınıf sendikacılığı yapmanın ön koşulları arasında taban inisiyatifinin örgütlenmesi, sendikal bürokrasinin süpürülmesi, ekonomik şeffaflık ve denetim olmazsa olmazlardır. Bu anlamda bugünün DİSK’inde olumlu örnek çok zor bulunur.
80 sonrası devrimcilerin bir şekilde dışında kaldığı DİSK’in bu durumu şaşırtıcı değildir. Sınıfın çıkarları için değil kişisel çıkarları için hareket eden sendikacılardan kim hesap soracak? Yüksek maaşlı sendikacıların maliyesini kim denetleyecek? Koltuğa bir kere oturan kıpırdamıyor. Var olan anti demokratik tüzükten de güç alarak gemisini yürüten kaptanlar ortalıkta dolanıyor. Sistemin topyekün yozlaşması ve bizim kurumlarımızı da yozlaştırmasını bir önceki yazımda ele almıştım. Maalesef bu kongre tespitlerimizi bir kez daha doğruladı.
DİSK’in bu hale gelmesinden uzun zamandır “sınıfı unutan” biz devrimciler de sorumluyuz elbette. “Sınıfı tekrar keşfedip” ilerlerken var olan sendikaların bir tıkaç gibi sınıf mücadelesinin önünde engel olduğunu görmeden, kapitalizmin geldiği konakta sınıftaki değişikliklerle eşgüdümlü olarak farklı örgütlenme modelleri ve yolları aramadan, ideolojik olarak sosyalizmin sorunlarıyla hesaplaşmadan, sınıfın ekonomik talepleriyle siyasal talepleri arasındaki bağ doğru kurulmadan sadece “bizim DİSK’i” korumak için eleştiri silahımızı temkinli kullanmak bizi ileriye taşımayacaktır.