Eğitim politikalarıyla nereye?
Kezban Konukçu yazdı: “Talan ve yağma düzeni” dediğimiz bu düzenin sürdürülebilirliği emekçilerin baskı altına alınması ve yanı sıra “rıza” devşirilmesine bağlı.
İktidarın eğitim politikaları son günlerde “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adı verilen müfredat programı ve “Öğretmenlik Mesleği Kanunu” teklifi ile daha çok tartışılır oldu.
Ayrıca son zamanlarda ÇEDES ve MESEM projelerinin de yoğun olarak tartışıldığına şahit oluyoruz.
ÇEDES’lerle din görevlilerinin okullarda görevlendirilmesi, tarikat ve vakıflarla okulların resmi ilişkiler kurması, yeni müfredatla eğitimde açık bir şekilde tekçi anlayışın hakim kılınmaya çalışılması ayan beyan ortada.
MESEM’ler ise çocuk işçilerin iş cinayetleriyle hayatlarını kaybetmesi ile daha çok tartışılır oldu.
Seküler kesim eğitimde dinselleşmeyi öne çıkarırken emek cephesi çocuk işçiliğin sonuçlarını öne çıkarıyor. Meseleye bütünlüklü bakmadan yapılmak isteneni anlamamız mümkün görünmüyor.
AKP, 24 Ocak kararlarının 80 darbesinden alınan güçle uygulanmaya çalışılmasına rağmen zorlanılan özelleştirmeleri uygun bir iklim bulduğu için hızla uygulamaya girişti. Finans kapitalle uyumlu şekilde yürütülen bu politikalar 7 Haziran sonrası süreçte başka bir evreye sıçratılmaya çalışılıyor. Kaybettiği seçimleri zorla yenileten AKP, MHP ile ittifak yaparak iktidar olmaktan devlet olmaya doğru yol almaya çalışıyor. Devlet olmanın önemli bir ayağı olarak “yandaş sermaye” denen 5’li çetede cisimleşen Anadolu burjuvazisine sermaye transferine son on yılda doğanın, ormanların, madenlerin talanı, emekçilerin GSMH’dan aldığı payın düşürülmesi, işgücünün ucuzlatılması yoluyla hız veriyorlar.
“Talan ve yağma düzeni” dediğimiz bu düzenin sürdürülebilirliği emekçilerin baskı altına alınması ve yanı sıra “rıza” devşirilmesine bağlı. Her türlü savunma mekanizmasından yoksun olacak şekilde örgütsüzleştirilen toplumun daha kolay yönetilmesinin önemli araçlarından olan kültür ve eğitimde başarısız olduklarını Erdoğan defalarca itiraf etti.
ÇEDES
Eğitimde köklü dönüşümün ilk adımını 2012 yılında, 12 yıllık zorunlu eğitim uygulaması olan 4+4+4 uygulamasına geçilmesiyle attılar. Bu uygulamayla zorunlu din derslerinin yanında, din eğitimi ile ilgili yeni seçmeli dersler de müfredata dâhil edildi. Din dersleri ana sınıfına kadar indi. Eğitimde dinselleştirmenin önemli bir adımı olan bu proje kapsamında örneğin; 12 yıllık temel eğitim sisteminin 9 yılında okutulan ve toplam 1086 sayfadan oluşan ders kitaplarında Alevilik ve Bektaşilik toplam 16 sayfa yer bulmuş ve Alevilik, Milli Eğitim müfredatında Sünni yorum üzerinden anlatılmıştır.
2021 yılında ortaokullarda uygulamaya başlanan ve 2023 yılında ilkokul ve liseler dahil tüm okulları kapsayan şekilde düzenlenen “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” adlı ÇEDES Projesi meselenin boyutlarını olduğu gibi ortaya koyuyor.
Cemaat ve dini yapılanmalarla yapılan protokoller ve okullarda imamlar, vaizler ve Diyanet’e bağlı memurların “manevi danışman” olarak görevlendirilerek yasa dışı bir şekilde fiilen eğitim öğretim hizmeti vermesi işin vahametini açık bir şekilde gösteriyor. Protokol çok büyük ağırlıkla devlet okullarında uygulama alanı buluyor. Proje ile kamu eğitiminin niteliğinin düşürülmesi böylece devlet okullarından özel okullara öğrenci akışının sağlanması amaçlanıyor.
MESEM
“Mesleki eğitim” adı altında öğrencilerin ucuz işçi olarak çalıştırılması 2016 ve 2021 yıllarında yapılan iki yasa değişikliği ile artmaya başladı. Bu yasal düzenlemelerle meslek lisesi öğrencilerinin fiilen okuldan ayrılarak çocuk işçi olarak çalışmasının önü açıldı ve teşvik edildi. SGK verilerine göre 2009’da toplam 380 bin kayıtlı çırak, stajyer ve kursiyer varken bu sayı 2023 yılında 1 milyon 925 bine yükseldi.
MESEM’lerde çocuk işçilerin sigorta ve ücretleri patronlar tarafından değil İşsizlik Sigortası Fonu’ndan ödeniyor.
MESEM’lerde denetimsiz bir şekilde çalıştırılan çocuklar iş cinayetleriyle öldürülüyor. AKP hükümeti döneminde (2002-2023) en az 931 çocuk iş cinayetleri sonucu yaşamını yitirdi.
Maarif Modeli
Ucuz iş gücü olarak çalışırken ses çıkarmasın; “dindar, kindar ve itaatkar” bir nesil olsun diye eğitimin dinselleştirilmesi yaklaşımı “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adı verilen müfredatla tamamlanmaya çalışılıyor.
AKP-MHP iktidarının ideolojik amaçlarla hazırladığı bu programın içeriği baskıcı, dinsel inancı araçsallaştıran, bilim dışı, cinsiyetçi öğeler ve konulardan oluşturulmuş.
Öte yandan model, Türkiye’nin çoğulcu yapısını, dilsel, dinsel ve kültürel çeşitliliğini içermekten uzak, dışlayıcı bir yapıda.
Bu müfredatı uygulayabilmek için gerekli öğretmenleri yetiştirebilmek ve meslekte güvenceli çalışmaya son verebilmek için de Öğretmenlik Mesleği Kanun teklifi ile Milli Eğitim Akademisini kurmaya çalışıyorlar.
Milli Eğitim Akademisi
Kanun teklifine göre Milli Eğitim Akademisi’nde KPSS’den ve mülakattan geçmiş “öğretmen adayları”na hazırlık eğitimi, teorik ve uygulamalı dersler verilecek. Hazırlık eğitimini başarıyla tamamlayanlar sözleşmeli öğretmen olarak istihdam edilecek. Sözleşmeli öğretmenler üç yıl süreyle başka bir yere atanamayacak ve üç yıllık hizmet süresini tamamlayanlar kadrolu öğretmenliğe atanacak. Öğretmen olabilmek için eğitim fakültesini bitirmek yetmeyecek engelli koşuya katılmışçasına aşama üzerine aşama atlamak gerekecek.
“Öğretmen adayları”nın Akademi’de geçirdikleri süre hizmet süresinden sayılmayacak, sadece genel sağlık sigortaları yapılacak.
Kanun teklifinde öğretmenliğin; baş öğretmen, uzman öğretmen, öğretmen gibi ayrı sıfat ve kademelerde tarif edilmesi eğitim emekçilerinin daha kolay yönetilmesi için uygulanan bir taktik olarak karşımıza çıkıyor.
Teklifte özel okul ve kurslarda öğretmenlik yapan öğretmenlerin başta taban ücret düzenlemesi olmak üzere temel ekonomik ve sosyal hakları, ücret ve çalışma koşulları ile ilgili hiçbir düzenleme yok. Eğitimde özelleştirmeyle özel sektörde çalışan öğretmen sayısının artması ve Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası’nın mücadelesiyle çok açık bir hal alan taleplerin karşılanması ciddi bir gündem olarak önümüzde duruyor.
AKP-MHP iktidarı dur durak demeden kayyum darbesi, Öğretmenlik Meslek Kanunu, 9. Yargı Paketi, 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanununda yapılacak değişiklikle sokak hayvanların katledilmesi gibi saldırılarla ve düzenlemelerle yol almaya çalışıyor. Bir taraftan da açlık sınırının altında yaşamayı dayatan ekonomi politikaları uygulamaktan taviz vermiyor. Art arda yaptığı ataklarla faşizmin inşasına hız vermeye çalışıyor.
Tüm bunlara karşı her alanla mücadeleyi büyütmekten ve direnmekten başka şansımız yok.