Yeter be yeter! OVP’ye karşı PİM son sözü söyler!
Sınıf körü bir demokrasi mücadelesi de barış mücadelesi de işçi sınıfının Saray rejiminin zayıflayan hegemonyasından bütünüyle kurtulmasını ve düzene yönelik yıkıcı bir yekûn oluşturmasını mümkün kılamaz.

En sonda söylenecek olanı baştan yazalım: Orta Vadeli Program emekçi halka açılmış olan savaşın programıdır.
2023 Haziran seçimleri sonrasında ekonomi çarı koltuğuna oturan Mehmet Şimşek’in adıyla anılan Orta Vadeli Program, kur artışını yüksek faizle baskılayarak enflasyonu düşürme vaadinde bulunuyordu. Nebati’nin adıyla anılan ve Kur Korumalı Mevduat gibi heterodoks araçlarla desteklenen ve öncelikle Saray’a yakın sermaye çevrelerine düşük faizli kredilerle kaynak aktarmayı hedefleyen programın yarattığı büyük soygunu yani fahiş enflasyonu kontrol altına almayı hedeflediği açıklanmıştı. Saray az daha kendisine seçim kaybettirecek tek taraflı programdan finans kapitale de bir koltuk vererek daha kapsayıcı bir tutum almaya çalışıyordu. 2023 genel seçimleri sonrasında finans kapitalin de desteğiyle koltuğa oturan Şimşek, faizleri hızla yükselterek işe başladı.
Halkın iki yılı aşkın bir süredir inim inim inletilmesine rağmen enflasyon hâlâ Şimşek’in görevi devraldığı seviyelerde. Şimşek programı kendi arttırdığı zirve değerden geri gelmeyi bir başarı olarak gösteriyor ancak ortada bir başarı değil yıkım var.
Kurun ve ücretlerin baskılanması toplam talepte önemli bir düşüşe yol açmadı. Yüksek faizler, artan altın fiyatları ve gayrimenkul zenginlerinin kiraların patlaması sonrasında servetlerine servet katması gibi etkenler toplumun en zengin %20’sinin toplam talebini patlattı. Halk karnını doyurmakta zorlanırken iç tüketim düşmüyor ve hatta büyümeye katkı sunmaya devam ediyor. Dolayısıyla işçi ücretlerinin baskılanması için gerekçe olarak sunulan enflasyon artışını kontrol altına alma gerekçesinin hiçbir meşruiyeti yok. İşçi ücretlerinin artmasının doğrudan enflasyonu artıran bir etkiye sahip olmadığı da birçok bilimsel çalışmayla da destekleniyor.
Sanayideki iş kaybı özellikle inşaattaki deprem konutları inşaatları tarafından şimdilik emiliyor. “Alt sektörler bazında bakıldığında, sanayi sektöründe ücretli çalışan sayısında %3,6’lık bir azalma yaşandı. Bu sektörde toplam 184 bin 737 kişilik bir daralma söz konusu oldu. Özellikle imalat sanayisinde %3,9’luk düşüş dikkat çekti. Elektrik, gaz ve iklimlendirme alanında ise %5,4’lük bir artış kaydedildi. İnşaat sektörü, aynı dönemde %7,2’lik bir büyüme göstererek 134 bin 733 yeni istihdama ev sahipliği yaptı. Böylece bu sektördeki toplam ücretli çalışan sayısı 2 milyon 11 bin 335’e ulaştı.”
Orta Vadeli Program’ın 2026-2028 dönemine yönelik güncellenmesi de birçok tutarsızlıkla yüklü. Sermayenin tüm fraksiyonlarını mutlu etmek adına birbirinden tutarsız hedeflerin alt alta sıralanması hiçbir anlam ifade etmiyor. Patronların üzerinde anlaştığı tek konu işçi sınıfının musalla taşına yatırılması.
Uluslararası sermaye OVP’den çok memnun. “Carry-trade” adı verilen kısa süreli finansal işlemlerle türk lirasının döviz karşısında değerlenmesi spekülatif sermayeye olağanüstü kâr olanakları yaratıyor. Şimşek, Merkez Bankası rezervlerini rekor seviyede artırmakla övünüyor ancak bu kaynaklar Türkiye’ye kara kaşımız kara gözümüz için gelmiyor, kısa vadede dünyanın hiçbir yerinde elde edemeyecekleri kazançlar yüzünden kısa vadeli olarak ülkemize park ediyorlar, kısa süre sonra da park ettiklerinin birkaç misliyle asalaklık yapabilecekleri diğer piyasalara uçuyorlar. “Eylül ayı enflasyon oranları da beklenenden yüksek çıkınca, yabancı finans kuruluşları yine Merkez Bankası yönetimine mesaj vermeye başladı. Kendi pencerelerinden haklılar. Dünyanın hiçbir ülkesinde kimseye nasip olmamış dolar bazındaki kazançları garantiye almak için “kuvvetli telkin metodu” uyguluyorlar. (Kerem Alkin, 15 Eylül 2025)”
Kısacası halkımızın sırtından yerli ve yabancı sermayeye muazzam bir kaynak transferi yapılıyor. Emekçilerin daha da yoksullaşması, en zengin %20’nin daha da arsızca ve hesapsızca tüketmesine yol açtığı için de enflasyon da düşmüyor.
Gıda enflasyonu hiçbir biçimde kontrol altına alınamıyor. Akıllara ziyan “marketlerde cumhur reyonu” gibi çözümler ancak parodi programlarının konusu olabiliyor; emekçilerin hayatı her açıdan korku filmlerine taş çıkartacak reality showlara dönüşeli çok oldu.
Yıl başında yapılacak asgari ücret artışının %20’yle sınırlanması için sermaye çevreleri şimdiden kolları sıvadı. Son derece “rasyonel” küresel sermaye merkezleri asgari ücrete %20’nin üzerinde zam yapılırsa maazallah ebabil kuşlarının başımıza taşlar yağdıracağı, ağızlarından ateşler saçan ejderhaların hayatlarımızı kâbusa çevireceği, fiyatların Allah muhafaza arşı alaya yükseleceğine dair “gerçekçi” değerlendirmelerini saçıp savuruyorlar.
Yeter Be Yeter!
Bu saçmalığa artık “Yeter Be!” diye haykırmak durumundayız.
“Birleşeceğiz arkadaşlar, birbirimize inanarak bağlanacağız ki bu güzel yurdumuzu işe ve bolluğa kavuşturabilelim. İkide bir sırf kendi rahatları bozulmasın diye halkın sırtına zam yükünü bindirenlere sesimizi duyurabilelim. Biz dağınık kaldıkça ne işsizlikten ne de pahalılıktan yakamızı kurtaramayız. Birlikten ve beraberlikten güç doğar” (Hikmet Kıvılcımlı’nın 5 Ocak 1969 tarihinde İPSD’nin Sağmalcılar Şubesi açılışında yaptığı konuşmadan)
İşçi sınıfının siyasetini gütmekle sorumlu tüm odakların çok ciddi bir sorumluluğu var:
İşçi sınıfının sesinin duyulamadığı koşullarda yukarıdan aşağıya bir pahalılık ve işsizlik karşıtı mücadele platformu yaratmak. İşçi sınıfının “yaşanacak ücret” talebini Saray rejimini sarsacak bir mücadele başlığı hâline getirmek. Orta Vadeli Program karşıtı anti-tekelci ve serveti yeniden dağıtıcı bir programı işçi sınıfının dağınık mücadelelerini birleştirmek için bir kaynaşma odağı hâline getirmek.
Kasım ve aralık aylarında asgari ücret artışı talebi işçi havzalarından yükselerek metropollerin merkezlerini gümbür gümbür sarsacak bir hedef hâline getirilebilir. Mahallelerde ve işçi havzalarında PİM platformları ortak bir zeminde inşa edilebilir. Şu anda hiçbir sosyalist yapının tek başına bu büyük görevleri omuzlayabilmesi mümkün olmayabilir. Ciddi bir ölçek sorunumuz olduğu ortada. Ancak birleşik mücadele kâğıt üstündeki güçlerimizin çok üstünde bir kitleyi harekete geçirebilir.
CHP’nin Saray rejiminin saldırılarına karşı ortaya koyduğu dirence omuz vermek önemli. Kürt Hareketi’nin Çökertme Planı’nı çökerttikten sonra barış arayışı konusunda desteklenmesi güncel bir görev. Ancak sınıf hareketi içindeki mevzilerini güçlendiremeyen, sınıf ilişkilerini Saray rejimine karşı politize edemeyen bir sosyalist hareket bu iki büyük manyetik alanın etkisi altında kendisine özgü bir yol açamaz. Sınıf körü bir demokrasi mücadelesi de barış mücadelesi de işçi sınıfının Saray rejiminin zayıflayan hegemonyasından bütünüyle kurtulmasını ve düzene yönelik yıkıcı bir yekûn oluşturmasını mümkün kılamaz.
İşçi sınıfının içindeki farklı fraksiyonları gören ve onların güncel acil taleplerini politize eden bir ortak kampanyayı kurgulamak soyut strateji tartışmalarından çok daha bereketli bir zemin sağlayacaktır. Varoştaki prekaryanın da, plazada kendisini orta sınıf namzeti olarak gören genç yazılımcının da, mavi yakalı sanayi proletaryasının da, yeniden üretim emeği köleleştirici bir biçimde sömürülen kadın emekçinin de, üniversitede okuyabilmek için ölümcül trafikte makas üzerine makas atarak ilerleyerek motosikletli kuryelik yapmak zorunda kalan gencin de aslında şu momentte yaşanacak insanca ücret talebinde buluşması rejimin aşınan surlarını yıkacak enerjiyi açığa çıkarabilir.
Ortak ve en geniş forumla mücadele programı hazırlanmalı. Yüreği emekten yana samimi bir biçimde atan herkesin desteği kazanılmalı. Mahallelerde ortak PİM Çalışma Grupları oluşturmalı. Kasım ayı yoğun ajitasyon ve propaganda, aralık ayı ise taleplerin sahaya indirilmesi hedeflerine kilitlenmeli. Şu veya bu siyasetin değil, yoksul emekçi halkın öfkesinin damgasını vurduğu bir mücadele örgütlenmeli.
OVP’ye karşı PİM.
“Nihayet 30 Kasım 1968’de miting gerçekleşir. O günler gençlik hareketlerinin oldukça yoğun olduğu ve üniversite gençliğinin yer yer kalabalık mitingler gerçekleştirdiği bir dönemdir. Ancak İPSD’nin İstanbul’da gerçekleştirdiği miting o yıllarda ilk defa on bin kişiyi aşkın bir katılımcı kitlesine ulaşan, ilk kez halkın da yoğun bir şekilde katılım gösterdiği bir eylem olmuştur. Miting esnasında Latife Fegan’ın konuşmasında söylediği üzere “işsizlik milyon kazananların bir oyunudur; pahalılık alın yazısı değil patronların ağaların vurgun oyunudur”
Yeter be Yeter!