Kafkaesk bir dava

Sağ tandanslı bir siyasetçi olan İmamoğlu’nun, siyasal İslam’ın iktidara uzanmasına benzer bir mekanizmayı kurma ve etkili bir biçimde kullanarak iktidar alanını genişletmesi yargı konusu hâline getiriliyor.

Görsel: Fayn

İBB soruşturması iddianamesi hazırlandı. Ortaya burjuvazinin bir kanadının diğerini etkili bir burjuva siyaset yürütmekle suçladığı bir garabet çıktı. Erdoğan kendisini iktidara çıkartan yolun taşlarına basarak yükselen İmamoğlu’nun iktidar yürüyüşünü yolun kendisini hukuken dinamitleyerek engelleme iradesini ortaya koydu. Siyasetin sınırlarının iktidarın meşruiyetini sorgulama ve karşısına gerçek bir iktidar seçeneği çıkarmakla çizili olduğu en yüksek perdeden ifade edildi. Norm devleti ve önlem devleti ikiliğine bir kez daha bütün açıklığıyla vurgu yapılmış oldu. İktidarın meşruiyetini, onu seçimler eliyle meşruiyet üretebilme yeteneğinden mahrum bırakacak biçimde bir güç yığınağı yaparak sorgulamanın kriminalize edilmesi ve bunun çok ciddi gerekçeler ortaya koymadan, bu iradeyi göstermiş olmayı yeterli bir suç olarak görecek biçimde yapılma cüretinin gösterilmiş olması rejimin sınırlarının çizilmesi açısından önemli bir hamle. CHP yönetiminin “ele geçirilmesi”nin de bir suç olarak tasnif edilmesi, önceki yönetimin suçlamalardan zinhar muaf tutulması bir suç ortaklığını göstermenin yanısıra gerçek bir iktidar değişimi seçeneği hâline gelmenin rejim açısından kabul edilemez olarak görülmesinin de ifadesi.

Siyasal İslam’ın iktidara uzanmasında 1990’ların ikinci yarısında kendi içinde paramparça olmuş burjuva siyasi iklimde öncelikle varoşlarda yerleşik prekaryadan edindiği destekle, derme çatma çoğunluklarla belediyelerde iktidara gelmesinin hayati önemde olduğu bilinir. Kentsel rantların üretimi ve bunların patronaj ilişkilerini sürdürecek biçimde bir politik hamleyi finanse etmesi siyasal İslam’ın iktidarı için gerekli rızayı üretmesinin temeli olmuştur. Sağ tandanslı bir siyasetçi olan İmamoğlu’nun bugün benzeri bir mekanizmayı kurma ve etkili bir biçimde kullanarak iktidar alanını genişletmesi yargı konusu hâline getiriliyor. Burjuva siyasetinin kirli ve aynı zamanda servet üreten bir faaliyet olmasının şu an konu dışı olduğu, burjuva siyasetinin en etkili yöntemlerinin burjuvazinin iktidardaki kliği tarafından kriminalize edilmesinin özüyle bu konunun zerre kadar alakalı olmadığını herkes bilmektedir. Sorun Mussolini’nin, sosyalist milletvekili Matteoti’nin öldürülmesi sonrasında herkesin oluşan tepki sonrasında istifa edeceğini düşünme rehavetine kapıldığı bir dip momentte kürsüye çıkarak “Evet bütün sorumluluk bende, ama sizin aranızdan suçlunun ben olduğuma dair bir başvuru yapma cesareti gösterecek kimse var mı?” sorusuna yanıt alamamasına benzer bir çarkın burada ve bu anda işleyip işlemeyeceğidir.

İktidarın tüm karşıtlarını kooptasyonla, patronajla ya da açık zorla bu konumdan uzaklaştırmaya çalıştığı, bunu yapabilmesine fazlasıyla yetecek bir uluslararası konjonktürün oluştuğu bir momentte her türlü takdiri hak eden bir biçimde inadını, inancını, kurtuluş umudunu koruyan milyonların nasıl bir hatta ilerleyeceği sürecin temel belirleyicisi olacaktır. Sürecin temel karakterinin Saray rejimine karşı burjuva bir iktidar seçeneği oluşması tarafından belirlenmesi tali bir konudur, sosyalistler açısından demokrasi mücadelesinin en ileri ve tutarlı kolu olmak ve bunu mücadelenin ana katarından kopuşmadan kendi yordamınca yapabilmek temel hareket noktasıdır.

“…Bu yüzden faşist ekonomi politiğin bilançosu kendisini üç temel başlıkta ortaya koyuyor: (A) İşçi sınıfının bastırılması ve yaşam koşullarının giderek kötüleşmesi (B) Uzlaşmaz bir korumacılık ve artan yaşam maliyetleri (C) Savaş için hazırlık….Bu sebeple partimiz şu anda ekonomik talepler için mücadelenin içinde bulunulan anda faşizme karşı temel mücadele biçimi olduğunu düşünüyor. Bu hem kitlelerin içinde bulunduğu somut durumdan hem de rejimin tüm aktivitesinin kalbinin bu sayede vurulabileceğinden dolayı böyle” (Angelo Tasca, “The Proletariat, Fascism and the Italian Economy: 1928).  Tasca, İtalyan Sosyalist Partisi’nin bir üyesiydi ve bu partinin 1920’de işçi sınıfının ayaklarına kadar getirdiği iktidara sırtını dönmek ve 1924’te Matteoti’nin katledilmesi sonrasında oluşan krizi, kralın ve muhafazakar sağın Mussolini’yi iktidardan def edeceğine dair boş inançla atak yapılması gereken bir dönemde pasif bir boykota karar kılarak faşizme hayat öpücüğü vermek gibi tarihsel hataları olduğu biliniyor. Buradaki tespit ise faşist ekonomi politiğin sürekliliğine dair bir tanıklık olmanın yanı sıra günümüze dair de bir önerme olarak okunmalı. Ödenen bütün bedellere rağmen enflasyon düşmüyor, pahalılık ortadan kalkmıyor; çünkü vergi gelirlerinin dörtte birini yerli ve küresel finans kapitale peşkeş çeken bu programın temel amacı pahalılık değil Saray’ın siyasi operasyonlarının maliyetini taşıyabilecek bir Merkez Bankası birikimi yaratabilmek. “Enflasyonla mücadele programının” halkı açlığa mahkûm eden politikalara şal olma hüviyeti daha da açıklık kazanmışken pahalılık ve işsizliğin ortaya çıkardığı güçlü ancak sönük öfkeyi faşizme karşı mücadelenin etkin bir aracı hâline getirmenin yollarını bulmak bugün de muazzam bir sorumluluk yüklüyor devrimcilerin omuzlarına. Rejimin kendi içindeki sarsıntıları da sürekli el yükselterek aşmaya, düzene dair tüm sembolleri politik çıktılarından bağımsızlaştırarak kapsamaya, Kürt Sorunu gibi kadim ve yakıcı meseleleri de çözmeye değil şimdilik uyku moduna almaya çalıştığı koşullarda bu sorumluluk kolektif aklın güçlendirilmesi ve devrimci iradenin pekiştirilmesiyle yüklenilebilinir ancak.