Koç Direnişi: Daha fazla direniş daha fazla zafer!
Bu sürece işçi sınıfının kazanımlara ve morale ihtiyacı olduğu yaklaşımıyla girdik. Derdimiz ne kendimizi göstermek ne de direnmek için direnmekti. Kazanmak için direnmek, en önemli şiarımızdı. Tüm bilgi, birikim, deneyim ve gücümüzü bunun için seferber ettik.
Son dönemlerde yaşanan işçi direnişleri içinde Koç Hastanesi direnişi, hem Türkiye’nin en büyüklerinden birinin hastanesinde olması hem de 20 gün gibi kısa bir sürede kazanımla sonuçlanması nedeniyle özel olarak ele alınmayı hak ediyor.
Koç Hastanesi’nde sağlık destek hizmetleri ve temizlikte çalışan taşeron işçiler, uzun yıllardır 4. Vardiyalı olan arkadaşlarımızın vesilesiyle 4. Vardiya İşçi Dayanışması ile Eylül ayında irtibata geçtiler. Taşeron sistemde gördüğümüz tüm zorlu koşullar burada da var. Aşırı iş yükü, baskı, mobbing vb, ayrıca kadın işçilere dönük müdür tarafından uygulanan sistematik taciz. İş yükü o kadar ağır ki bir hasta bakıcı bir gece vardiyasında 40-50 yatalak hastaya bakmak, yine bir vardiyasında 55 bin-60 bin adım atmak zorunda kalabiliyor.
Taşeron sistemdeki en önemli sorunlardan olan şirket değişimi burada da sorun oluyor. 2022 başında gelen yeni şirketle birlikte 50 işçi hak kaybına uğradıklarını söyleyerek istifa ediyorlar ve dava açıyorlar.
Hastanedeki koşulların ağırlığı sendikal örgütlenme arayışını ortaya çıkarıyor ve işçiler DİSK Dev Sağlık İş’te örgütleniyor. Sürecin bir aşamasında baskılar artınca sorunları kamuoyuna açma kararı alınıyor, haber ve röportajlarla sürece dair kamuoyuna bilgi veriliyor, ayrıca bu durum işçilerin özgüven kazanmasını sağlıyor.
Kasım ayı başından itibaren taşeron firma işçileri işten atmaya başlıyor. Direnişe geçen 4 arkadaşımız dahil 18 işçi değişik bahanelerle işten atılıyor. Direnen 3 arkadaşımız -ki bu arkadaşlarımız örgütlenmenin başını çeken ekip- 16 Kasım’da aynı gün işten atılıyor. 17 Kasım’da hızla basın açıklaması yaparak süreç kamuoyuna duyuruluyor. Ardından sendikanın merkezinin direnişe geçmeden önce müzakerenin denenmesi önerisi işçiler tarafından kabul görüyor. 20 günün sonunda holding tarafından somut bir adım atılmayınca 7 Aralık’ta geniş katılımlı bir basın açıklaması yapılıyor ve ardından da 8 Aralık’ta hastane önünde direniş başlıyor. Direnişe 3 arkadaşımızın yanı sıra ilk basın açıklamasında tanıştığımız birkaç poşet çay yüzünden “hırsızlık” suçlamasıyla işten atılan Sedat da katılıyor.
Direnişin ilk günü durulacak nokta konusunda gerilim çıkaran polisler işçi arkadaşlarımızın kararlı duruşu sayesinde geri adım atmak zorunda kalıyor.
Son zamanlardaki direnişlerden öğrendik ki içerde iyi bir örgütlenme olmadan ve sadece kapı önünde durarak kazanmak çok zor. Hastanede örgütlenme istenen seviyeye gelmeden yaşanan işten atmalar işimizi zorlaştırdı. Karşımıza aldığımız patronun büyüklüğü düşünüldüğünde işimiz daha da zor gibi görünebilirdi. Ancak bu durumu tersine çevirmek için “büyük” patronun marka “değerini” hedef aldık.
Direnişte öne çıkarılabilecek politik söylemin hırsızlık suçlamasına karşı son zamanlarda öne çıkardığımız ve pek çok kesim tarafından da benimsenen “Asıl hırsız sizsiniz, servetleriniz bizden çaldıklarınızdır!” şiarı olabileceğini düşündük. Bu politik söylem ciddi bir karşılık buldu. Ancak sendikal camiadan bile “ama”lı sorularla karşılaştık. Toplumun büyük bir çoğunluğunun özel mülkiyetin kutsallığı yalanıyla tam olarak hesaplaşamadığını gördük.
Örgütlenme esnasında görüşmelerimizin bir aşamasında kadın işçilerin talebiyle yaptığımız kadın kadına toplantılarda taciz meselesi gündem olmuştu. Sistematik bir şekilde Rahmi Koç’un “adamı” olan müdür tarafından uygulanması son derece çarpıcı bir durumdu. Direnişimizin başında kadın işçiler konuyu yüksek sesle dillendirmekten çekinse de bir-iki gün sonra direnişin verdiği özgüvenle taciz yüksek sesle dile getirilmeye başlandı. Bu aşamada kadın hareketinin çok ciddi desteğini aldık. Kadın mücadelesinin geldiği seviye direnişin kazanımla sonuçlanmasında büyük katkı sağladı. Bundan 10 yıl önce böylesi bir konu olduğunda “ama”lı sorularla karşılaşabilecekken kadın işçilerin tacizi yüksek sesle dile getirebilmesini ve bu sesin duyulmasını sağlayan güçlü bir kadın hareketi olması direnişe güç verdi. Kadınların desteği erkek devleti de çok korkutmuş olmalı ki direniş boyunca pek ilişmeyen polis, kadınların ziyarete geleceği gün 7 otobüs çevikle ve Hanifi Zengin’le ciddi bir kuşatma yaptı. Kadınların ablukaya alınmasına direnişçi işçilerin “bizi de gözaltına alın” tepkisini vermesi ve kadınların kararlı duruşu sonucu geri adım atmak zorunda kaldılar.
Direnişin belli bir aşamasında holdinge bağlı şirketlerin eylem alanına çevrilmesi, bu anlamda işçilerin, kadınların ve gençlerin yaptığı eylemler direnişçilerin sesinin yayılmasını ve çok önemsedikleri marka değerlerinin yıpratılmasını sağladı.
Direnişin 20. günü içerdeki arkadaşlarımızın banka promosyonlarının ödenmesi talebi ile iş bırakması direnişin daha hızlı kazanımla sonuçlanmasını sağladı. Daha önce dönüp yüzüne bile bakmadıkları işçiler, direnince, iş bırakınca oluşturdukları heyet başhekim tarafından muhatap alındı, sözler verildi. Aynı günün akşamı da patron temsilcileriyle yapılan son görüşmede taleplerimiz kabul edildi ve direniş büyük kazanımlarla sonuçlandı.
Tacizci müdür görevden alındı.
Üst aramalarına son verildi.
Hırsızlık koduyla işten atılan Sedat’ın kodu düzeltildi.
Sedat da dahil tüm arkadaşlarımıza sendikal tazminat+işe iade tazminatı+kıdem ve ihbar tazminatları ödendi.
Sonuçlar:
Bu sürece işçi sınıfının kazanımlara ve morale ihtiyacı olduğu yaklaşımıyla girdik. Derdimiz ne kendimizi göstermek ne de direnmek için direnmekti. Kazanmak için direnmek, en önemli şiarımızdı. Tüm bilgi, birikim, deneyim ve gücümüzü bunun için seferber ettik.
Omuzlarımızda böyle bir sorumluluk olduğu için ne bilmem kimin geri yaklaşımını kendimizi güçlendirmek için malzeme yaptık ne siyasi rekabete girip biz daha iyiyiz onlar kötü deyip kendimizi göstermeye çalıştık ne de birilerinin elinden mikrofonu kapmaya… Böylesi yaklaşımlar sadece tüm toplumda egemen olan güvensizliğin işçiler içinde de yayılmasına, direnişin kaybetmesine ve umutsuzluğa yol açardı.
Direnişin uzamadan kazanımla sonuçlanması için her olasılığı ve durumu sürekli işçi arkadaşlarımızla değerlendirdik. Öncesinde ve direniş alanında kurulan güven ilişkisi sürecin yönetilmesini kolaylaştırdı. Her aşamasında direnişçi işçilerin ortak kararıyla tutum belirlendi.
Kadın mücadelesinin kazanımları direnişin hızla ve kazanımla sonuçlanmasını sağladı. Kadınların dayanışması, kadın mücadelesinin kazanımları, birlikte iş yapma ve direnme kültürü direnişe güç verdi.
Koç’un marka değerine dönük ve işyerlerinin eylem alanına çevrilmesi yaklaşımı kadınlar ve gençler tarafından sahiplenildi. Hızla ve etkili eylemler yapıldı. Özellikle Gençlik Meclisleri’nin Koçtaş’ta yaptığı eylem etkiliydi. Bu eylemler direniş bitmeseydi daha da yayılacaktı.
Direnişin önemli bir politik kazanımı tacizci müdürün işine son verilmesi oldu. Bir diğer politik kazanım da asıl hırsızlığın ifşası ve “bizden çaldıklarınızı geri alacağız” iradesinin görünür olması oldu.
“Koskoca” Koç’un 4 işçinin iradesi ve kararlılığı karşısında geri adım atması tüm işçi sınıfına umut oldu, cesaret verdi. Bu umudun ve cesaretin yayılması için daha fazla direniş daha fazla zafer!