Kenan Budak’ı anmak!

Örgütçü bir kişiliğin siyasal mücadelede ilerlediğinde de taban çalışmasından kopmadan iki çalışmayı da hakkıyla yapabileceğinin hatta böyle olmasının mücadelenin gelişimi açısından yaratacağı farkın çok somut bir örneğini inşa eder.

Devrim mücadelesinde hayatını kaybetmiş yoldaşlarımızı anmak ve anlamak her dönem farklı anlamlar içerir. Yoldaşların içinde bulundukları dönemde öne çıkan özelliklerini ve yarattıklarını anlamak ve günümüze dair sonuçlar çıkarmak kökleri budanan bir ağacın toprağa tekrar kök salmasına, hafızasını kaybeden bir insanın hatırlama ve kendini tekrar inşa etme mücadelesine benzer. Hele ki 12 Eylül gibi köklerimizi büyük oranda budayan, hafızamızı silmeye çalışan büyük “şoktan” sonra.

Kenan Budak yoldaşın pek çok olumlu ve örnek alınması gereken yönü var. Küçük yaşta okulu bırakıp çalışmak zorunda kalmasıyla ailesine karşı gelişen sorumluluk bilincinin işçi sınıfı mücadelesinde onun en ön safta yer almasını sağladığını görürüz. En önemli özelliği örgütçü yanıdır. Çevresinde bulunan herkesi akraba, arkadaş fark etmeksizin mücadelenin bir yerinde konumlandırmaya çalışır. Her örgütçü işin doğası gereği biraz oportünisttir. Ama Kenan yoldaş hem çok iyi bir örgütçü hem de ilkeli duruşundan asla taviz vermeyen bir kişiliktir. Kitle örgütçülerinin çoğu yaptıkları çalışmayı siyasallaştırmakta zorlanır. Kitlenin anlık, gündelik talepleriyle siyasal mücadelenin “makro” planları ve söylemleri arasındaki ilişkiyi düzenlemekte zorlanır. Hatta siyasi örgütlerde bu iki yapısal özellik zaman zaman birbiriyle çelişir. Taban örgütlenmelerinin ihtiyaçlarıyla siyasi örgütlenmelerin ihtiyaç ve programlarının uyumlandırılması ciddi bir ustalık ve çok duru bir diyalektik bilinç gerektirir. İşte Kenan Budak bunu yapabilen nadir önder kadrolardandır. Hem DİSK İlerici Deri-İş Sendikası Genel Başkanı hem de Sosyalist Vatan Partisi Merkez Komite üyesi olması, hem fabrikalarda hem semtinde çok ciddi örgütlenmeler yapabilmesi, tabanda yaptığı çalışmalarla sosyalist mücadelenin ihtiyaçlarını en üst seviyeden uyumlandırma çabası ve başarısı son derece kıymetlidir.

Sınıfın en ezilen kesiminde Zeytinburnu’nun deri atölyelerinde, en zorlu koşullarda küçük yaşta çalışmaya başlar. Erzincanlı Alevi bir ailenin çocuğu olarak toplumsal bilinci gelişmeye açıktır. Dönemin yükselen sınıflar mücadelesinin de etkisiyle işçi sınıfının hak mücadelesinde yerini alır. Kısa bir süre içinde de Kıvılcımlı’nın siyasi çizgisiyle tanışır ve sosyalist mücadele saflarına katılır. Onun için atölyelerde, semtinde ve partisinde yaptığı mücadele ayrılmaz bir bütünün parçasıdır. Pek çok siyasi yapıda bu işler belli bir iş bölümü içinde farklı kişiler tarafından yapılır. Ya da örgütçüler bir süre sonra siyasal olarak geliştiğinde “makro” siyaset alanına “terfi olduğunda” örgütçülükle bağı kesilir. Kenan Budak için bu hiçbir zaman böyle olmamıştır. Örgütçü bir kişiliğin siyasal mücadelede ilerlediğinde de taban çalışmasından kopmadan iki çalışmayı da hakkıyla yapabileceğinin hatta böyle olmasının mücadelenin gelişimi açısından yaratacağı farkın çok somut bir örneğini inşa eder.

Günümüzde sosyalist mücadelenin ideolojik, politik vs. pek çok sorunu var. Kenan Budak yoldaşı andığımız bugünlerde taban örgütlenmesiyle merkezi politika yapmak arasındaki ilişki ve çelişkiye değinmek yerinde olacaktır. Pek çok sosyalist yapı bugünlerde örgütlenme konusuna kafa yoruyor. Örgütlenmenin emek yoğun bir süreç olduğu ve günümüz “kuşağının” bu süreçten geri durduğu tespitlerden biri. Örgütlenmenin yol ve yöntemlerinin değiştiği ve geliştiğini atlamadan baktığımızda dahi doğru bir tespit. Asıl sorunu sadece sosyalizmin ideolojik sorunlarında görenler de var. Ancak pek çok sosyalist yapı, merkezi siyaset alanına bir ilgi, daha meşakkatli olan örgütlenme alanlarından kaçış olduğu tespitinde ortaklaşıyor. Daha görünür ve “kariyer” yapma imkanı olduğu düşünülen merkezi siyaset yapma alanının parlamasında parlamenterist eğilimin güçlenmesinin önemli bir etkisi var. Ciddi bir radikal mücadele geleneğinin üzerine oturan HDP’de ve bileşenlerinde dahi bu mesele tartışılıyor. Bu eğilimin güçlenmesinde günümüzde “gösteri” dünyasının her şeyi belirlemesi (!) de etkili. Sosyal medya üzerinden yapılan işlerin parlatılması, ağzı iyi laf yapanların aldığı like’lar üzerinden gücünü belirlemeye çalışması yeni mücadele yöntemlerine tersinden adaptasyonu gösteriyor.

Bugünlerde işçi sınıfının örgütlenmesi ve siyasi mücadeleye dahli konusunda da kafa açıcı yaklaşımlara ihtiyacımız var. Sınıfla bağı zayıflamış sosyalist hareketin içinde bulunduğumuz ekonomik kriz koşullarında dahi belirleyici bir özne olamama sorunu yaşadığı açık. Bu bağlar tekrar kurulmaya çalışılırken bir yandan sınıf içinde en yaygın ilişki ağına temas etmeye çalışma, örgütlenme meselesi öne çıkarken bir yandan da sınıfın taleplerinin siyasallaştırılması ve sınıfın öfkesinin siyasal mücadelede evriltilmesi sorunuyla karşı karşıyayız. Tabanın güncel talepleriyle siyasal mücadelenin buluşturulması günümüzün de önemli bir sorunu olarak karşımızda duruyor. Geniş emekçi kesimlerin ücret artırılması talebinin, işten atılan işçilerin iş talebinin karşılanması için verilen mücadeleyi faşizmin geriletilmesi ve irademizi restorasyoncu güçlere teslim etmeme adına 3. seçeneği güçlendirmek için değerlendirmezsek geleceğimizi kazanamayız. Önce geniş emekçi kesimlerle güven ilişkisi kurmayı bekleyip siyasal olarak emekçilerin iktidarını örgütleyecek siyasal programdan yoksun hareket edersek biz emekçilerin ekonomik mücadelesiyle “oyalanırken” “atı alan Üsküdar’ı geçer”. Biz faşizmi kurumsallaştırmak için bölgede yürütülen savaşa karşı çıkmaz, kitlenin en geri şoven bilincine teslim olursak faşizmi güçlendirmiş oluruz. Biz mülteci düşmanlığına duru bir akılla karşı durmazsak emekçilerin enternasyonalist dayanışmasını dinamitlemiş, restorasyoncu ya da aşırı sağ seçeneğin önünü açmış oluruz. Taban örgütlenmesi ancak siyasal bir program çerçevesinde yapıldığında kalıcı, mücadelenin önünü açan sonuçlar verir.

Bugünlerde dünyanın dört bir tarafında neoliberal politikaların yıkıcı sonuçlarına karşı ciddi eylemler ve isyanlar yaşanıyor. Bu isyanların dünya ezilen halkları lehine kalıcı sonuçlar vermesi sosyalist seçeneğin o ülkelerde bulunup bulunmamasına bağlı. Pek çok isyanda sosyalistler bulunsa da etkili olamadıkları için halkların kalkışması ya restorasyoncu güçler tarafından çalınıyor ya da aşırı sağ seçeneğin inşası için değerlendiriliyor. İsyanların umut veren tarafını göz ardı etmeden şu kadarını söyleyebiliriz, kendiliğinden kalkışmalar alternatif sosyalist bir program çerçevesinde sosyalist güçler tarafından belirlenmiyorsa sonuç büyük oranda emekçi halklar lehine olmuyor.

Bu dönemde sosyalistler olarak geniş emekçi kesimlerle bağ kurmaya, alternatif bir program çerçevesinde örgütlenmeye ihtiyacımız var. Biz 3. seçeneğin inşası için yaşanacak bir ülkeyi birlikte kuracağız, diyerek ortak bir yol açmaya çalışıyoruz. Bugün çok somut bir talep ortaya çıkıyor. Sri Lanka’da polis aracının üzerine bir eylemcinin yazdığı “Give our stollen money back” (Çalınan paramızı geri verin) sloganı neoliberal ve faşist iktidarlar tarafından yapılan büyük soygunun ifşasıdır. Dünyada pek çok yerde ezilen emekçi halklar bu büyük soyguna karşı isyandadır.

Yaşanacak bir ülkeyi birlikte kurma mücadelemizi “Çaldıklarınızı Geri Alacağız!” diyerek büyütmeliyiz. Kaderimizi ne faşist iktidara ne de restorasyoncu güçlere teslim etmeyeceğiz. Neoliberal faşist politikalara karşı emekçilerin inisiyatifini geliştiren örgütlenmeleri büyütmek için Kenan Budak yoldaştan öğreneceğimiz çok şey var.