Tüm Kadınların Büyüme Hikayesi Dirmit – Kübra Derin

Dirmit kendisi olmaya çalışan her kadının büyüme hikayesini, var olabilme mücadelesini anlatırken bir taraftan da o dönem köyden kente göçmüş binlerce insanın sesi oluyor ailenin yoksulluğu, çaresizliği, şehre tutunmaya çalıştıkça dışarıya kapanan yaşamları…

“Yedi kardeşin arasından titrek bir gölge gibi sıyrılıp liseyi bitirdim. Korku ve yalnızlığın içinden okula gitmenin bedelini ödedim. İnanılmaz savrulmalar, inkar ve baskıların bin çeşidi. Kente ayak uydurmak için boğuşup durdum. Her yanım yara bere içinde kaldı. Boğuşurken birlikte doğup büyüdüğüm insanlardan ayrı düştüm. Ama kendi öz değerlerimi, dilimi ve o insanların durulmaz bir coşkuyla bana taşıdıkları sevgiyi koruyabilmek için direndim. Elinizdeki roman bu direnişim için aralarında büyüdüğüm insanların bana armağanıdır. Keşke onu daha soluk soluğa, daha parçalanmış bir teknikle, daha erken yazabilseydim.”

Dirmit, köyden kente göçmüş içe kapalı bir ailede büyüyen bir kızın hikayesi. Latife Tekin’in olduğu gibi birçoğumuzun hikayesi aslında… Toplumun değerleriyle, batıl inançlarıyla, mitleriyle etrafına duvarlar örülmüş kadınların hikayesi. Büyüdükçe cesaretle duvarlarını genişletmeye çalışanların hikayesi. Yaşamaya direnen inatçı kadınların hikayesi. Yaşanan bir sıkıntının, yoksulluğun, çaresizliğin sebebi haline dönüşüveren, hayaller kurup kurup içine kapanan, kendisini kendisiyle konuşur halde bulan kadınların hikayesi…

1957 yılında Kayseri’nin Bünyan kasabasına bağlı Karacefenk köyünde doğan ve 1966 yılında İstanbul’a gelen Latife Tekin’in yaşamından izler taşıyan Sevgili Arsız Ölüm, 1983’te yayınlandı. Hem duvarlarını aşıp çıkan bir kadının hikayesi hem de tarihsel bir dönemde kaybolup savrulmamanın bir yolu olarak kaleme almış bu romanı Latife Tekin.

“O dönemde, o kadar önemliydi ki benim bir şey yaparak kendimi kurtarabilmem… 12 Eylül’ün şiddetini bertaraf edip parçalanmamak için benim de o şiddette bir şey yapmam gerekiyordu.”

Roman iki bölüme ayrılıyor; ilki köylerinde tanınan sevilen bir ailenin yaşadıkları, ikincisi ise köyden kente göçmüş o büyük şehirde yaşamları görünmez olan bir ailenin yaşadıkları.

Huvat, köye sürekli yenilikler getiren bir adam. Öyle ki karısını yenilikmiş gibi şehirden getiriyor. Atiye ise köydekilerden farklı bambaşka bir kadın. İğne yapmayı bilmesi dilden dile dolaşıyor. Nuğber, Halit, Seyit, Mahmut ve Dirmit ise bu ailenin çocukları. Bu ailenin tek kızı Dirmit, köyde okula giden tek kız. Sorgulayan, bildikleriyle yetinmeyen, okumayı seven, evin hem kıymetlisi hem de en baskı göreni. Onun bitmez tükenmez merakı karşısında sürekli duvarlar örülüyor etrafına. Özellikle annesi, Atiye, günah diye bir bir yasaklıyor ona; sorular sormayı, kitap okumayı, her şeye merak salmayı… Kimselerden cevap alamadıkça kuşkuş otuna, tulumbaya, yıldızlara soruyor; onlardan alıyor cevaplarını Dirmit. Batıl inançlarla, cinlerle, aşılamaz mitlerle örülü bu köy Dirmit’in içinde yanıp tutuşan yaşamayı da, özgür olmayı da, sorular sormayı da durduramıyor. Öyle bir hal alıyor ki tüm köy dışlıyor Dirmit’i. Sonuçta cinli bir parmak iziyle doğmuş bu kız, tüm yaşamı boyunca da bu izi taşıyor. Mecburen köyden gidiyorlar büyük şehre.

Geniş bahçeli evleri yerine tek göz odada yaşamaya mahkum bir ailenin hayatta kalma mücadelesini anlatıyor romanın ikinci bölümü. Huvat cübbelere sarınıyor, Mahmut ve Seyit bir türlü iş tutturamıyor şehirde. Dirmit tulumbasını, kuşkuş otunu özlüyor; tek kişilik bir evde ne söylese günah oluyor. Şiirler yazıyor cinli diye dövülüyor, kitaplara düşüyor günah diye yakılıyor, dans ediyor eve kapatılıyor… Dirmit neyi sevse ailece uygun görülmüyor, bir güzelce ‘terbiye’ ediliyor yaşamı. Atiye her seferinde ölüyorum diye yataklara düşmese inadından vazgeçmeyecek kadar özgür bir ruha sahip üstelik.

Dirmit kendisi olmaya çalışan her kadının büyüme hikayesini, var olabilme mücadelesini anlatırken bir taraftan da o dönem köyden kente göçmüş binlerce insanın sesi oluyor ailenin yoksulluğu, çaresizliği, şehre tutunmaya çalıştıkça dışarıya kapanan yaşamları… Latife Tekin öyle bir anlatıyor ki akıp gidiyor sanki yaşamları yüreğimizde. Kimi yerlerde içimizi burkuyor kimi yerlerde öfkelendiriyor. Fakat okurken en çok Dirmit ile özdeşleştiriyoruz kendimizi. En mantıklı sözleri söylerken deliliği, bu çevrili yaşamın duvarlarını parçalarken bastırılmaya çalışılmayı… Tüm kadınların büyüme hikayesine benzerlikler taşıdığından en çok Dirmit’i anlıyoruz belki. Bir yanımız korkuyla dolarken bir yanımız özgürlükle nefes alıyor. Evin neşesi olmayı, görülmemeyi, susmayı, sessizce içimize akıtmayı, gözyaşlarımızı ve daha nicesini tüm olağanlığıyla göz önüne seriyor Sevgili Arsız Ölüm. Dirmit oluyoruz bu hikayede çünkü kadınlığın da, hayatta kalmanın da, bu kocaman şehirde kaybolmadan durabilmenin de ne demek olduğunu yüreklerimizin en derininde hissediyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları