Spekülasyon ve Dünya Dengeleri – Mehmet Yılmazer

Dünyada güç dengeleri yeniden şekillenirken böyle tiplerin sivrilmesi rastlantı değildir. Ancak ABD ve İngiltere’nin benzerliği sadece sarı saçlarını savuran başkanlarından dolayı değildir.

İlginçtir, dünyanın iki finans merkezinin başında birbirine çok benzeyen iki adam var. Birisi Trump, diğeri henüz çok taze Boris Johnson… Dünyada güç dengeleri yeniden şekillenirken böyle tiplerin sivrilmesi rastlantı değildir. Ancak ABD ve İngiltere’nin benzerliği sadece sarı saçlarını savuran başkanlarından dolayı değildir. Bu iki ülkenin diğer benzerlikleri çok daha derin ve güçlüdür. İkisi de dünyanın finans merkezleridir. Güç dengeleri açısından ise iki ülke de yokuş aşağıya kaymaktadır.

Ekonomileri ve aynı zamanda toplumsal yapıları epeydir çürüyen ve yozlaşan bu iki kapitalist ülke, yeniden güç kazanabilmek için her türlü çılgınlığı, entrikayı yapmaya hazır görünüyorlar. İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan, Keynes’in adıyla anılan ekonomik düzeni yıkan bu iki ülkedir. O dönemin başkanları Reagan ve Thatcher, neoliberalizmi ilan ederek tüm dünyada devlet sektörlerinde biriken devasa sermayenin yağmasını başlattılar. Dünyaya yeni bir düzen verdiklerini sanan bu ikili 2008 krizi ile hayallerinin sonuna geldiler. Yağma sonrası ceplerini yokladıklarında daha iyi durumda olmadıklarını gördüler.

Dünyanın çivisini yerinden çıkarttılar, eski dengelere göre kurulmuş tüm kurumları işlemez hale getirmeye başladılar; kendi keyfiliklerini dünyaya dayatmak için yollar arıyorlar. Savaş gibi ticaretin de kuralları vardır. Ancak neoliberalizmin öncüleri “kuralsızlaştırmayı” kutsamışlardı. Şimdi bu kutsalın içinden kaos cini fırlıyor. Baş edemedikçe “gemisini kurtaran kaptan” havasıyla davranıyorlar.

Yeni güç dengeleri uğruna Ortadoğu’yu yakıp yıktılar, ellerinden gelse dünyayı yakmaya hazırlar. Fakat bir türlü güç dengelerinin yeniden inşasını kendi lehlerine çeviremiyorlar. Üstelik dünya tablosunun bazı detayları bu sarı saçlı ikilinin işinin oldukça zor olduğunu gösteriyor.

Pravda muhabiri İnna Novikova, siyaset bilimci Leonid Krutakov’a soruyor: “Neden ABD ve İngiltere, Rusya hakkında yalan haber üretiyorlar? Neden dünyanın böylesine hızla değiştiği bir zamanda ABD, Rusya’yı kontrol altında tutma planlarıyla uğraşıyor?” (Pravda, 28.07.2019)

“İlk ve en önemlisi, petrol, gaz, palladium gibi diğer değerli madenlerle ilgilidir. Rusya dünya mineral kaynaklarının yüzde 30’una sahiptir -bunlar gelecekteki ekonomik büyümenin anahtar kaynaklarıdır.” (a.y.)

ABD, dünya enerji ve maden kaynaklarını kontrol altında tutmak için Körfez krizinden beri savaşıyor. Ortadoğu’yu yakıp yıkarak bu kaynakları belli ölçüde denetler hale gelmiştir. Ancak Afrika’da hala büyük bir paylaşım mücadelesi devam ediyor. ABD için en dayanılmaz gerçek ise Rusya’nın tek başına bu kaynakların yüzde 30’una sahip olmasıdır. Duvar yıkıldığı sıralarda Batı büyük bir hırsla Doğu’yu paylaşma savaşına girdi. Az daha Rusya’yı da parçalayacak ve kaynaklara sahip olacaklardı. Putin bu gidişin yolunu kesti. Batı’nın Rusya düşmanlığı o günlerden beri giderek artıyor. Yeraltı kaynaklarıyla Sibirya bir dönem Batı dünyasının rüyalarına girmişti. Ancak bu rüyadan sıçrayarak uyandılar.

Rusya, Suudi Arabistan gibi olsa sorun yoktur; ancak hem belli ölçüde teknolojiye ve silah gücüne,  hem de dünya ham madde kaynaklarının yüzde 30’una sahiptir; bunlar yetmiyormuş gibi yeni dünya devi Çin’le ilişkileri Batı dünyasının sinirlerini bozacak ölçüde gelişiyor.

Çin, bir dönem İngiltere’nin olduğu gibi “dünyanın atölyesi” olmuştur. Yüksek tekniğe sahiptir. Üstelik enerji kaynaklarının üçte birine sahip bir stratejik müttefiki vardır.

Amerika’ya dünya güç tablosunda ne kalıyor?

“Her kullanılan 100 dolardan sadece ikisi küresel gerçek meta ve hizmet ticaretiyle ilgilidir. Gerisi tümüyle spekülatif alışverişe gider.  Dünya dolar arzı son on yılda yüzde 40 artmıştır, buna karşılık aynı zaman aralığında dünya ekonomisinde bu kadar büyüme olmamıştır.” (Leonid Krutakov, a.y.)

Bir yanda yüksek teknolojiye sahip ve dünyanın atölyesi Çin, onun yanında belli ölçüde teknoloji sahibi ve aynı zamanda dünya enerji ve mineral kaynaklarının üçte birisine sahip Rusya; bu tablonun karşısında dev bir ekonomi ve silah sanayine sahip olsa da, parasının yüzde 90’nından fazlasını spekülasyonda kullanan kırılgan, çürüyen ekonomisiyle ABD; onun yanında Amerika’nın spekülasyonu ile yarışan dünya finans merkezi İngiltere…

Amerika “sanal” ve “uçucu” ekonomiye sahip olduğu için elindeki değerler beklenmedik şekilde buharlaşabilir; Çin ve Rusya ayaklarını toprağa-gerçek ekonomiye daha sağlam basıyorlar. Amerika ve İngiltere para spekülasyonuna dayalı son derece kırılgan bir ekonominin sınırlarına gelip dayanmış görünüyorlar. Çılgınlıkları bundan.

Yazarın Diğer Yazıları