Artık Takke Düşmüş, Kel Görünmüş İse Aynadan, İşbu Memleket Kurtulur Bir Tek Adam’dan – Hıfzı Süha Ölçer
Merhaba, ehlen ve sehlen ey canlar ve dahi cânanlar!
İlahi Ser Receb’in tek başına doya doya; her sene üstüne yeni emir ve kanunnameler koya koya; sulh, selâmet, adalet ve dahi kardeşliğin altını oya oya hikmet-i hükümet eyleyişi ve de karnı burnunda hamile avratların düşük yaparım korkusuyla kulaklarını pamukla tıkadığı o yürek delen kükreyişi sayesinde asayiş berkemal olmaktan çıktı. Memleket memleket olalı böyle çalkantılı, kanlı bıçaklı, asık suratlı ve dahi içten pazarlıklı bir devran görmedi, a cancağızlarım!
Tan ağarıyor, gün batıyor, işler sarpa sarıyor; ezenlerin ha bire yağ bağladığı, ezilenlerin bir deri bir kemik kaldığı işbu saltanatın düşmanlarının ve dahi Rabia’tül Recebiyye’ye muarız olanların sayısı her geçen gün artıyor; memlekete ha bu kış ha öbür kış hürriyet gelecek diye aklımız büyük abdestimize karışıyor.
Din-i mübîn-i İslam’ın sultası altında cihana hâkimiyet kurmak ve dahi zillet içre hiç ibret almaksızın birbirleriyle yarışan ümmet-i Muhammed’e baş olmak içün o mübarek elini taşın altına sokup bilahare kolunu kaptıran, tahtından öyle bir alâyişle zıplayıp da her defasında yaş tahtaya basan Uzun Sultan hazretleri ile van münit hayranı müritlerinin etrafındaki çember gitgide daralıyor, ey ihvanlar!
Her şey pek âlâ çok güzel olacak; kocakarılar hamamda bayılmayacak, bütün ayılar serbest kalacak; işbu çorbada herkesin tuzu bulunacak; kul padişahsız, padişah kulsuz olacak, her fert önce insan olduğunu hatırlayacak; düşmanlık kalkacak, herkes kucak kucağa salıncakta sallanacak; tacizcinin tecavüzcünün, fırsatçının fesatçının, Allah ile aldatan şarlatanların gözünün yaşına bakılmayacak ve dahi nerede olursa olsun, hangi kalıba girerse girsin; arsıza, hırsıza, yüzsüze yüz verilmeyecek, bilâkis üstüne üstüne yürünüp suratlarına tükürülecek şiarıyla koskoca payitahtı yerinden oynatan imansızlar, hedeflerine varmak üzereler. Uyan ey Müslüman, yetiş ya Muhammed, yetiş ya Receb!
Binaenaleyh, dağı bayırı, çayırı çimeni, düz ovayı bayırı, her köyü kasabayı adım adım arşınlayarak halaya duran, en iyi barı, zeybeği oynayan, üstelik bir de horon tepen dinsiz imansız ve dahi sünnetsiz sarıksız ters mi ters dağ lalelerinin gölgesi acayip uzamaya başladı. Sarayın baş belası işbu diz çökmek nedir bilmez, önü alınmaz asiler, iktidar-ı mutlak Tayyibullah efendimizin her namaz ve niyazında, her iki lafın başında veya sonunda, muhtereme zevcesinin koynunda ve rüyasında bile hassaten ve dahi mütemadiyen lanetle anıverdiği hadsiz hesapsız amellerde bulunuyorlar. Kürd’den olsa da evliya, koyma onu avluya; sar sarmala havluya, sokuver sıcak havada gürül gürül yanan hamama; gürleye havlaya teslim et bizim yerli Topal Osman namzetlerine de görsünler günlerini, unutmasınlar dünlerini. Devlet-i ‘Aliyye’ye başkaldırıp, haksızlığa ve dahi kıyıma uğramış, göç yoluna düşmüşlerin hakkını aramak neymiş, yeniden anlasınlar da alsınlar boylarının ölçüsünü.
Devletiyle milletiyle, eniğiyle cücüğüyle bir ve beraber, doğuştan asker ve dahi Hira Dağı kadar Müslüman, hep kahraman, pehlivan oğlu pehlivan Türk’e meydan okunmayacağını, olur olmaz her yerde vur sazın teline isyan türkülerinin yakılamayacağını, elleri kanlı alçaklara, zorbalara, ırz ve namus düşmanı bazı hokkabazlara dokunulmayacağını öğrenmeleri gerek bu beynamazların.
Mamafih, günler su gibi aktıkça; gönlü kalbi ezan, bayrak, Kur’an ve Turan içün atan ve dahi vatan uğruna en ufak bir kıvılcımda bile yanıp tutuşanların yularını gevşek bıraktıkça; harbin hileden ibaret olduğunu unutup, hak hukuk adalet diye ünleyenlere bile bile göz yumdukça; say say bitmeyen ahir zaman alâmetlerinin art arda şimşek hızıyla zuhur ettiği işbu demlerde elini çabuk tutmadıkça; tabana kuvvet sarp yokuşları aşan dinsiz imansızlarla eldeki nimetleri değiş tokuşa mecbur kalırız. Hafazanallah, yerli ve millî vatan evlatları olarak tek tek tekler isek, cüssesine kıyasla hâlâ yeniyetme bir Mekteb-i İmam Hatiplinin aklını taşıyan Uzun Sultan hazretleri tökezler ve dahi o güzelim Rabia işaretini anca rüyamızda görürüz, ey ehl-i sünnet v’el cemaat!
Vaktaki, bir değil, üç değil, beş değil, kapımızı gümbür gümbür defalarca çalıp duran tehlikeye karşı uyuz uyuz kaşınıp teyakkuza geçmedikçe; bir simit ile karnını doyurup yarına Allah kerim diyenleri beka korkusu ile daha beter sindirmedikçe; tüyü bitmemiş yetimin hakkını üç-beş gebeşe peşkeş çekenleri çekemeyip ha bire çekiştirenlerin dilini kesmedikçe; içimizdeki doğrucu Davutların kulağını bükmedikçe; sarayın bekçiliğine soyunan it oğlu itleri bihakkın beslemedikçe; en nihayet, memleketi kasıp kavuran işbu nizama karşı bahar havası estirenlerin üzerine çökmedikçe; şarabın dibine vuranların yanında halimiz haraptır, en sonunda ise hesaba çekilip, tarihin çöp sepetini boylamaktır.
Artık demir almak vakti gelmiş ise saltanat ve dahi sefa sürmekten, ol şu zamana kadar yalpalaya yalpalaya, bata çıka meçhule doğru yol alan işbu gemi uzun sürmez kalkar bu limandan. Mamafih, artık takke düşmüş, kel görünmüş ise aynadan; işbu memleket fazla uzun sürmez kurtulur bir Tek Adam’dan, ey ihvan-ı Müslimin!