Trump rüzgârı mı?

İki dünya savaşını, bir de dehşet verici faşizmi yaşamış bir ülkenin böylesine ahmakça bir hataya sürüklenmesi akıl alır gibi görünmese de tarihin gösterdiği gibi böyle aptallıkları ancak sosyal demokratlar yapabilirdi. 

Almanya seçim sonuçları beklenen yönde sonuçlansa da yine de bazı yönlerden sürprizler oldu. Sakin zamanlarda seçimlere katılım sınırlı kalsa da bu kez %84 ile rekor kırdı. Seçimin en önemli sonucu Sosyal Demokratların tarihlerinin en büyük yenilgisini almış olmalarıdır. %9.3 oy kaybına uğradılar, %16.4 ile üçüncü parti oldular. Bu kısa ömürlü Trafik Işıkları Koalisyonu SPD için tam bir yıkım oldu. Beklendiği gibi Birlik Partisi (CDU/CSU), Hristiyan Demokratlar %4.4 oy arttırarak birinci parti oldu. İktidar koalisyonunun diğer partisi Yeşiller %3.1 oy kaybına uğradı; diğer ortak anahtar parti rolünü oynayan Hür Demokratlar %5 barajını aşamadığı için meclis dışında kaldı. 

Seçimin en büyük kazananı şüphesiz faşist parti AfD oldu. Oylarını iki kat arttırarak %20.8 ile Almanya’nın ikinci partisi oldu. Hâlâ en fazla oy aldığı bölge eski Doğu Almanya’dır. Münih Güvenlik Konferansına gelen Trump’ın başkan yardımcısı JD Vance Almanya Başbakanı Scholz’la görüşmemiş, AfD lideri A. Weidel ile görüşmüştür. Bu görüşmenin AfD’ye “katkısının” olup olmadığı bugünlerde tartışılıyor. Ters bir etki yaratmış olma olasılığını düşünenler fazla görünüyor. Bu büyük başarıdan sonra Trump garip bir kutlama açıklaması yaparken AfD lideri yaptığı açıklamada Trump’tan söz etmemiştir.  

Seçimler öncesi Sol Parti’den (Die Linke) ayrılarak kurulan Sahra Wagenknecht’in Birliği (BSW) %4.97 ile parlementonun eşiğinde kalmıştır. Eski Doğu Alman Komünist parti kökenli olan Wagenknecht aslında önemli bir gelişme gösterse de beklenen sıçramayı yapamamıştır. 

Alman seçimlerin sürprizi Sol Parti’dir. İyice silikleşen partinin %4.5 civarındaki oylarıyla aynı görüntüyü devam ettireceği düşünülüyordu. Ancak “kraliçe” lakaplı yeni lideri Heidi Reichinnek sayesinde Sol Parti önemli bir gelişme göstermiş, oylarını % 8.8’e yükselterek mecliste 64 vekille önemli bir yere sahip olmuştur.  

Almanya’nın alacağı yeni şekil Trump’lı dünyada Avrupa için önemlidir. SPD liderliğindeki koalisyon, Biden’in Ukrayna tuzağına öylesine şaşkınca yuvarlandı ki ödediği bedel şaşırtıcı değildir. Büyük bir histeriyle savaşı destekleyen Almanya, başlarda cepheye miğfer yollamak gibi gariplikler yapmış olsa da çok kısa sürede bütün silah yığınağını Kiev’e aktardı. Sadece bununla kalmadı, Merkel döneminde Rusya’yla yapılmış enerji anlaşmalarını iptal ederek ekonomiyi ve yaşamı büyük bir krize soktu. Kuzey boru hattının ABD eliyle veya desteğiyle patlatılmasına da hiç sesini çıkaramadı. Şu anda Almanya, yaşamın giitikçe pahalandığı, ekonominin durgunlaştığı, siyasi aklının karmakarışık hâle düştüğü bir noktadadır. En son darbeyi Trump vurmuştur. Ukrayna uzlaşması için, Rusya-ABD görüşmelerine Avrupa’nın dahil edilmemesi, JD Vance’in Münih Güvenlik Konferansı’nda Almanya’yı ve Avrupa’yı kabaca küçümsemesinden sonra gelen daha büyük bir aşağılamadır. İki dünya savaşını, bir de dehşet verici faşizmi yaşamış bir ülkenin böylesine ahmakça bir hataya sürüklenmesi akıl alır gibi görünmese de tarihin gösterdiği gibi böyle aptallıkları ancak sosyal demokratlar yapabilirdi. 

AfD’nin büyük sıçramasının altında iki temel politika yatmaktadır. Birisi uzun süredir yürüttüğü göçmen karşıtı politikadır. Diğeri savaşa karşı çıkması, Rusya’yla ilişkilerin normalleştirilmesini savunan  politikasıdır. Bu politikaların Almanya’nın yaşamında güçlü karşılığı vardır. Birinci parti konumuna gelen Hristiyan Demokratik Birlik’in de (CDU/CSU) dayandığı temel politika göçmen karşıltığı olmuştur. Elbette CDU/CSU savaş karşıtı bir politika izlememiştir. Göçmen politikalarında bir kanun teklifi için AfD’yle işbirliği yapma girişimi Almanya’da büyük bir tepki çekmiştir. Şimdilik AfD ile bir koalisyona kapıyı kapatmış görünüyor.  

Sahra Wagenknecht’in Birlik’i de esas olarak CDU’ya yakın bir göçmen karşıtlığı politikası izlemiştir. Aynı zamanda savaş karşıtı bir yol da izlemiştir. Bu tavrıyla kısa zamanda bir etki yaratmıştır ancak ilk etkisinden öteye bir sıçramayı başaramamıştır.  

Seçimin sürprizini Sol Parti’nin (Die Linke) yaptığını söylemek hatalı olmaz. Göçmen politikasında tutarlı bir sol tavır izlemiş, savaş konusunda çok göze batan bir politika yürütmemiştir; bütün politik propagandasını savaşla yaşanan kriz ve yoksullaşmaya yoğunlaştırmıştır. Sol Parti de oylarını bu politikasıyla ikiye katlamıştır. 

Seçimlerle ilgili diğer ilgi çeken konu gençlerin oy yönelişleridir. AfD’nin gençlerden önemli bir oy aldığı biliniyordu. Ancak savaş sonrası gelişmeler ve AfD’nin hızla güçlenmesi gençlerde bir karşı tepki yaratmıştır. Sol Parti’ye önemli ölçüde genç yönelmiştir.  

Üç yıllık Ukrayna savaşı ve artık belli olan sonucu Avrupa’da çok farklı bir dönemin kapısını açmaktadır. Trump gelişen Avrupa faşizmini güçlendirir mi? Şu anda İtalya’yı faşist bir parti yönetiyor. Fransa neredeyse sırada bekliyor. Hollanda ve Avusturya yeni faşizmin güçlü olduğu ülkeler. 

Tabloya sadece bu açıdan bakınca Avrupa’nın karanlık günlerin içine girdiği söylenebilir. Ancak bu tespit için henüz çok erkendir. ABD-Avrupa ilişkilerinin iyice sancılı hâle gelmesi, Trump’ın yürüttüğü klasik sömürgecilik günlerini hatırlatan politikaları nedeniyle, yaklaşan dönemin kendi içinde önemli sürprizler sakladığını söylemek hatalı olmaz.