Koronanın Merceğinden Kapitalizmin Geleceği – Mehmet Yılmazer

Korona salgını merceğinden kapitalizmin bu üç temel tıkanma noktasına bakılınca neler görülmektedir?

Kapitalizmin yaşadığı en büyük krize doğru gidildiğine dair değerlendirmeler yoğunlaşıyor. Kriz tarihinden hareketle bir değerlendirme yapmadan önce, korona salgınının kapitalizmin köklü tıkanma noktalarına tuttuğu aynadan görünenlere göz atalım.

Günümüz kapitalizmin üç temel tıkanma noktasından söz edilebilir. İlki doğa ve kapitalist üretimin ilişkisinden ortaya çıkar. Bu konu kapitalizmin ilk dönemlerinde sorun olarak görünmüyordu. Ancak en azından ozon deliğinin açılması ve büyümeye devam etmesiyle konu bilim insanlarının gündemine girdi. 1952 Londra’sında kirli havadan 4 bin kişinin ölümü çözümlenebilir sorunlar arasındaydı. Günümüz dünyasında sorun adım adım felakete doğru ilerlediğinden artık görmezden gelinebilecek bir konu olmaktan çıkmıştır.

Kapitalizmde tüketim çılgınlığı özellikle refah devletleri sonrasında hızla tırmanmaya başladı. Dünya enerji kaynaklarının geleceği, iklim değişikliğinin getireceği felaketler artık uzak sorunlar değil, insanlığın yakın geleceği için çalmakta olan felaket sirenleri gibidir. Amerikalılar gündelik yaşamlarında Avrupalılardan altı kat fazla enerji harcıyorlar. Dünyanın geri kalanı ile arasındaki uçurumu tahmin etmek zor değil. Bu çılgın gidiş artık kesin bir sınıra yaklaşıyor.

İkinci tıkanma noktası, kutsal özel mülkiyet ile bilginin kazandığı güç arasındaki çelişkinin dehşet verici bir biçimde büyümesidir. Bilginin sağladığı güç, kapitalizmin ilk dönemiyle karşılaştırılamayacak ölçüde büyümüştür. Genetik bilimi ile canlı organizmalara ve insanın doğal yapısına müdahale imkanlarının ortaya çıkması; nano teknoloji ile maddenin yapısını değiştirerek çok nitelikli yeni yapıların elde edilmesi; yapay zeka ile insanın düşünme yeteneğine müdahale imkanlarının ortaya çıkması; bu muazzam gücün kimin elinde olacağı sorusunu gündeme getirmiştir. İnformatik çağında bilgiye kolay ulaşılabileceği hayalleri ortalığı kaplasa da, bunun gerçek olmadığı biliniyor. Bilgiden gelen büyük güç kutsal mülkiyetin patent duvarları arkasında kıskançlıkla korunmaktadır.

Üçüncü tıkanma noktası, fırtınalı bilimsel teknik gelişimle insan üretici gücü arasındaki ilişkidir. Teknik, kapitalizmin tarihi boyunca insan üretici gücünün yeteneklerini elinden alarak onu niteliksizleştirdi ve aynı zamanda üretim devresi dışına itti. Bilgi-hizmet kapitalizmi günlerine kadar, iş gücüne aynı zamanda yeni iş alanları da açıldı. Ancak informatik çağında bu tablo değişmektedir. Tekniğin, insanın “kafa emeği”nin ayrıcalıklı niteliğini bile elinden alma potansiyelinin güçlendiği dünyamızda insan iş gücü ve teknik arasındaki ilişki yeni bir niteliğe doğru yol alıyor. Robotlar ve yapay zekanın insan emeğini üretimin dışına itme “tehdidi” artık ciddi bir sorundur. Bunun ilk elden sosyal sonucu üretim devresi dışına, dolayısıyla toplum dışına itilen bir “fazla nüfus”un ortaya çıkmasıdır.

Korona salgını merceğinden kapitalizmin bu üç temel tıkanma noktasına bakılınca neler görülmektedir?

Doğaya pervasızca müdahale, bıçakla kesilmişcesine kapitalizmin üretim devrelerini felce uğrattı. Bu müdahale sadece vahşi doğanın talan edilmesi, iklim felaketinin eşiğine gelinmesinden ibaret değildir. Büyük kent yaşamına korona salgınının merceğinden bakınca, ortada kendini sürekli tekrarlayacak bir felaket kaynağının durduğunu görmek için fazla öngörülü olmaya gerek yoktur. Ortaçağ’da lağımların sokaklardan aktığı ilk kentleşmelerin bedeli “kara ölüm” olmuştu. Kapitalizmle birlikte hava kirliliğinden Londra’da on binlerin ölümüne bugünden bakınca hepsinin büyük uyarılar taşıdığı görülebilir.

İnformatik çağının çok övündüğü robotlara ve yapay zekaya korona günlerinden bakınca ne görülüyor? Salgından hemen önce dünya Google hazretlerinin sürücüsüz aracını konuşuyordu. Robotlar ve yapay zeka insanı fethetmeye koşar adım geliyordu. Ancak gözle görülemeyen korona saldırısı birdenbire insanlığın ön saflarına sağlık ve hizmet ordusunu çıkarttı. Sanki robotlar ortadan kayboldu, yapay zekanın aklı dondu. Elbette yüksek teknikli üretim araçları korona sonrası tarihe karışmayacaktır. Ancak kapitalizmin insan üretici gücünün maliyetinden ve “kaprislerinden” kurtulmak için makineleri onun üzerinde egemen kılma amacına insanlık, korona salgınının merceğinden yeniden bakmak zorunda kalacaktır.

Koronanın yarattığı karantina koşullarında informatik çağının teknik imkanlarından yararlanarak nasıl yeni tarz ilişkiler kurulabileceği öne çıkan konulardan oldu. Bir imkan sağlasa da, bu tekniğin canlı insan ilişkisinin yerini alabileceğini sanmak büyük bir yanılgı olur. Kapitalizm bireysellikle birlikte bencilliği de büyüttü. İnsanları devasa kentlerde yalnızlaştırdı. Korona karantinası kapitalizmin adım adım yarattığı yalnızlaşmayı birdenbire en uç noktasına götürdü. Bu yalnızlaşma içinde “dayanışma”nın artması bunca felaketin içinde parlayan bir umut oldu. Teknikle insan ilişkisinin geldiği noktada, birbirlerine sadece ekranlar aracılığıyla değen bir sosyal yapı yaratmasının dehşetini korona günlerinde bir bilim kurgu filminin içindeymişcesine yaşıyoruz. Teknik karşısında yıllardır hep yenik düşen insan üretici gücü, korona günlerinde başını kaldırdı.

Son olarak, bugün elinde muazzam bir bilgi gücünü tutan kutsal mülkiyetin neoliberalizmle parlayan yıldızı korona günlerinde oldukça solmuştur. Elbette mülkiyet virüsünün koronadan çok daha güçlü olduğunu biliyoruz. Ve korona sonrası günlere geçildiğinden bütün hırsıyla yeniden ortaya atılacaktır. Ancak büyük bir darbe almış olarak. Korona salgını başladığında bütün “batı uygarlığını” bocalatan bir gerçek en kör göze batar hale geldi: İnsanlık mı yoksa kutsal özel mülkiyet mi korunmalıydı? Kutsal özel mülkiyetin gücü insanlığı koronadan korumaya yetmedi.

Kapitalizm tarihsel olarak bu üç tıkanma noktasından kuşatılıyor. Korona salgını bu kuşatmayı çok daha görünür hale getirdi.

Yazarın Diğer Yazıları