“Feminizm Yazıları” ve Gülnur Acar Savran’a Dair

Kitabın sayfalarını çevirmeye başladığımızda, Gülnur Acar Savran’ın güçlü ve derin ideolojik perspektifinin ışığında, kadın mücadelesinin karşı karşıya kaldığı teorik-pratik meselelerle ilgili bir yolculuğa çıkıyoruz. Her bir bölümde, her bir konu başlığında, ele aldığı her bir meselede, onun politik bilincinin pusulası sayesinde, aklımız açılıyor, düşüncelerimiz berraklaşıyor. 

Bu yazının niyeti, Feminizm Yazıları kitabını tanıtmaya çalışmaktır. Ama gerek kitabın önemi, gerekse de yazıların sahibi Gülnur Acar Savran’a dair söz söyleme isteği, yazının klasik bir tanıtımı aşan ifadeleri de içermesine yol açabilir.

Feminizm Yazıları kitabı, Gülnur Acar Savran’ın 2004-2017 yılları arası döneme ait yazılarının ve söyleşilerinin derlenmesinden oluşuyor. Yazılar, bugün de yüz yüze olduğumuz sorunları tahlil ediyor, tartıştırıyor ve politik önermeler sunuyor. Gülnur Acar Savran, kitabın girişinde ifade ettiği gibi, 2004 tarihli bir söyleşisinde bir vaatte bulunur. Bu yazılar bir anlamda bu vaadin karşılığı olarak hayat bulur.  Daha doğrudan politik, daha somut, daha kısa ve daha çok insana hitap edecek yazılar yazmak isteğinden dolayı ortaya çıkar.

Kitabın sayfalarını çevirmeye başladığımızda, Gülnur Acar Savran’ın güçlü ve derin ideolojik perspektifinin ışığında, kadın mücadelesinin karşı karşıya kaldığı teorik-pratik meselelerle ilgili bir yolculuğa çıkıyoruz. Her bir bölümde, her bir konu başlığında, ele aldığı her bir meselede, onun politik bilincinin pusulası sayesinde, aklımız açılıyor, düşüncelerimiz berraklaşıyor. Feminizm Yazıları ile Gülnur Acar Savran, kadın mücadelesi açısından güncel ve belirleyici olan konuları tahlil ederken ve tartışırken, olanaklara ve risklere işaret ederken, feminist politikanın önünü açacak temel bir başvuru kaynağı yaratıyor.

Yazılarının yazıldığı dönemi hatırlatmayla başlıyor Gülnur Acar Savran giriş yazısında. Avrupa Birliği (AB) ile müzakereler süreci ve AKP’nin iktidara geldiği dönemde, fırsat eşitliğine dair uygulamaların görünür olduğunun altını çiziyor ilk olarak. “Söz konusu dönemin ilk yarısı, Avrupa Birliği ile müzakerelerin damgasını taşıyor. Bu dönemde, hiç kuşku yok ki kadınların mücadelelerinin de bir meyvesi olarak, kadınlar açısından önem taşıyan birçok yasal değişiklik yapılıyor; kadınlara yönelik erkek şiddeti, iktidarın ve toplumun gündeminde öne çıkmaya başlıyor; sadece fırsat eşitliği biçimi altında da olsa, kadın erkek eşitliği, ayrımcılık karşıtlığı, iktidarın ve kamu yöneticilerinin söylemlerinde önemli bir yer tutuyor.”

Süreç içinde, hepimizin yakından tanıklık ettiği gibi, AB ile müzakereler askıya alınıyor, fırsat eşitliği söylemi terk ediliyor, aileci ve fıtrat anlayışına bağlı farklılıkçı ideoloji yükseltiliyor. Dini ve milli ailenin kurumsallaştırılması doğrultusunda somut politikalar hayata geçirilmeye çalışılıyor.

Böylesi bir dönemin içinden süzülüp çıkan yazılarda, kadın emeği, patriyarka-kapitalizm ilişkisi, sosyal politika, beden ve cinsellik, feminist politika konularındaki Gülnur Acar Savran’ın kuramsal tahlillerinin ve politik önermelerinin izini sürüyor, mücadelemizi yönlendirmesi/güçlendirmesi anlamında onlardan besleniyoruz.

Feminizm Yazıları kitabı, aslında rastlantısal ya da gelişigüzel okuyabileceğimiz yazıların, derli toplu bir şekilde elimizin altında olmasına olanak sunmuş. Bu anlamda gerçekten feminist mücadele içinde bulunanların mutlaka edinmesi gereken temel bir kaynak niteliğindedir. Mücadelenin yürütücüleri içinse her bir fikrine vakıf oluncaya kadar tekrar tekrar gözden geçirilmesi gereken önemli bir eserdir. Gülnur Acar Savran’a ve böylesi bir kitabın oluşturulması için emeği geçen herkese saygı ve minnet duygularımızı ifade etmek isteriz.

Feminist Hareketin Şansı: Gülnur Acar Savran

Türkiye feminist hareketinin bir şansıdır kendisi. Mutlaka bu topraklarda feminist mücadele yeşerecek, öyle ya da böyle bir seviyeye gelecekti ama Gülnur Acar Savran sayesinde daha duru, daha net, yalpalamadan yürüyoruz. Önümüzü açacak politik perspektifin kazandırılması ve pratik hattın örülmesi konusunda katkıları sonsuzdur.

Partiyarkal kapitalizmin işleyişinin her güncel saldırısında, her özgül durumunda, önümüzdeki sorunları tahlil ediyor, tartıştırıyor ve teorik politik adımlar sunuyor. Türkiye feminist hareketi, kendisinin yokluğunda, daha çok siyasal yetmezliklerle karşı karşıya kalabilir, daha çok açmazlarla uğraşabilirdi.

1980’li yıllarda, kadınların kendi sorunları etrafında bir araya geldiği, tartıştığı ve eyleme geçtiği, feminist hareketin oluşumunun dinamiklerinin ortaya çıktığı dönemde, Gülnur Acar Savran mücadelenin yürütücülerindendi. O yılları şöyle ifade eder kendisi: “1981-82 süreci bir yandan feminist literatürün içine girdiğim, bir yandan akademik olarak Marksizm çalıştığım yıllardı. Sosyalist feminist kimliği kendimde oturtmaya çalışmam gerilim yaratıyordu. Politik olarak feministtim, akademik olarak Marksist. 1984 yılında Türkiye’de kadın çevresine girerek, 11.Tez adlı dergi çıkartma projesinde rol aldım. Marksizm ve feminizm arasındaki gerilimi hep hissettim ve 1989-90 yıllarında sosyalist feminist dergi Kaktüs’ü çıkardık.”

Feminist teori ile Marksizm’i birleştirme çabası sayesinde, yeni bir yaşamın kurulması mücadelesini, feminist bir gelecek tahayyülünü gerçekçi kılan, berraklaştıran bir bakış açısı sunuyor bizlere. “(K)arşılıksız emeği, kapitalizm ile patriyarkanın bir bütün oluşturmasına yol açan dolayım olarak ele alıyorum: Kapitalizmin zorunlu olarak patriyarkal kapitalizm olmasında karşılıksız emeğin merkezî bir rolü var. Dolayısıyla feminist emek politikaları kapitalizmle bağlantılı olarak geliştirilmek zorunda. Buna karşılık erkek şiddetine karşı ve beden-cinsellikle ilgili feminist politikalar geliştirilirken patriyarkanın kapitalizmle bağlantısından ziyade onun kapitalizm öncesinden gelen sürekliliğinin açığa çıkarılması önemli.” (https://catlakzemin.com/neden-feminizm-yazilari/ )

Gülnur Acar Savran, kolektif hareketin içinde olan, onun değerini bilen, ondan güç alan, beslenen feminist bir öncüdür. Hareketin içindeki pek çok kadınla beraber örgütlenmeler, kampanyalar, eylemler, teorik faaliyetlerde bulundu. Onlardan güç aldığını, beslendiğini her daim ifade eder.

Gülnur Acar Savran’ın o zengin fikirlerine, yaşamımızın/mücadelemizin her alanında ihtiyaç duyarız. Bir film izlerken, kitap okurken, birçok kapalı kapıyı açan anahtar olur onun düşünceleri bizler için. Bazen ifade edemediğimiz ya da çözemediğimiz durumlara yönelik tespitleri, kafamızda tam karşılığını bulur. Sandinista Devrimi’ne katılan Gioconda Belli’nin “Tenimdeki Ülke Nikaragua: Aşk ve Savaş Anıları” adlı kitabını okumuştuk yıllar önce. Belli’nin kişiliğini ayaklar altına alan, duygusal olarak harap eden ilişkilerini anlattığı anılarını okurken, Gülnur Acar Savran’ın tanıtım yazısındaki “hayran kadın sendromu” ifadesi, anlamlandırabilmemize kılavuz olmuştu. Ya da Roma filmindeki Cleo’nun yatılı olarak hizmet verdiği evdeki kadınlarla arasındaki ilişki biçimini düşünürken, onun yorumlarına bakmıştık.  

Her türlü baskıya, şiddete, sömürüye ve savaşa karşı direnirken özneleşme; değişip ve dönüşerek yeni bir yaşamı kurma mücadelemizin en büyük referansı olan sevgili Gülnur Acar Savran; sen bizim en büyük şansımızsın…

Yazarın Diğer Yazıları