Kuşatmanın Güncel Hali Üzerine

Eylemlerde geliştirdikleri kuşatma taktiğinin, eylemi engellemekten ya da kontrol altında tutmaktan öte anlamları var. Bir bütün olarak toplumsal muhalefete sınır çizgileri çekiyorlar.

Fatma İnce

Henri Lefebvre’nin “Asıl değişim nerede olup biter? Gündelik hayatın esrarsız derinliklerinde!” cümlesinden esinle gösteri hakkını kullananların 20 Temmuz 2023 gününü, ben de bir yazıyla anlatmak istedim. Umarım okuyanlar söze yabancılaşmaz, söz/eylem diyalektiğine halel gelmez. Toplumsal mücadelenin olmazsa olmazı toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkının kullanılmasına yönelik artan kuşatmayı 20 Temmuz günü yaşananlarla aktarmak, “kuşatmayı nasıl geriletiriz” üzerine daha fazla yoğunlaşmayı vurgulamak amacım.

İstanbul’da Suruç Katliamının 8. yıldönümü nedeniyle 18 Temmuz günü gençlik örgütlerinin ortak bildiri dağıtımı polisin saldırısı ve gözaltısı ile sonuçlandı. Son yıllarda sokağa çıkan, eylem, etkinlik ya da basın açıklaması gerçekleştiren tüm kesimler bilir; eylem ya da etkinlik için kaymakamlıktan yasaklama kararı çıkar, büyük bir cebelleşme içinde gözaltına alma süreci yaşanır, gözaltı araçlarında büyük bir arbede olur, hastaneden raporlar alınarak Vatan Caddesi üzerindeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gidilir. Bu süreç içinde gözaltındakiler darp edilmeye çalışılır, düz ya da ters kelepçe uygulamasıyla hareketleri kısıtlanmak istenir, laf atmalarla, küfür ve hakarete varan tacizlerle savaşılan saatler yaşanır. Sonra avukatlar gelir ifade işlemleri için. İşlemlerin bitiminde hastaneye gidilir ve serbest kalınır. Kalınırdı, ta ki 18 Temmuz’a kadar…

Neler değişti 18 Temmuz’un ardından? Süre gelen baskıcı uygulamaların katmerlendiğini gördük. “Mevcutlu” kavramıyla tanıştık… Avukatlarımızın darp edilmesi karşılaştık… Emniyet Müdürlüğünde yasal en ufak bir uygulamanın hayata geçmemesiyle karşılaştık… 18 Temmuz’da süreç öncekilere göre farklı işletildi ve tutuklamalar yaşandı.

Seçim sonrası faşizmin kurumsallaşma aşamasının daha da güçlendiği dönemde, iktidarın güncel uygulamalarındaki sistematiğini çözmeye odaklanan zihnimle hemen o gün gözaltına alınan yoldaşımı -geçmiş olsun dileklerimin peşi sıra- bu yönlü sorulara boğdum. Havasız, dayanılmaz sıcak içinde gece saat ikiye kadar otobüslerde tutulmuşlar. Ardından Savcının talimatı üzerine “mevcutlu karar” gerekçesiyle Kartal Adliyesi’ne sevk edildikleri için nezarethaneye alınmışlar. Gözaltına alınır alınmaz harekete geçen avukatlar saatlerce girişimde bulunmalarına rağmen ancak sabaha karşı saat beş gibi müvekkillerine ulaşıp ifade işlemlerine dâhil olabilmişler. Bu arada avukatlar bin bir engelleme ve zorbalık yöntemleriyle baş etmek zorunda kalmışlar.  Sabah saat 11.00 gibi hastane kontrolü sonrası adliyeye getirilmişler. Sonuç olarak akşamın geç saatlerine kadar süren adliye süreci sonrası 46 genç içerisinden 6’sı bildiri dağıttıkları için tutuklandı. Gerekçe “2911 sayılı kanuna muhalefet” ve “polise mukavemet”. Yasal olarak tutuklu yargılamanın hiçbir koşulda olamayacağı gerekçeler bunlar.

20 Temmuz 2023 Perşembe günü, iki gün öncesinde iktidarın yarattığı baskı, şiddet uygulaması sonuç vermedi, pek çok sol, sosyalist, devrimci örgütlü/örgütsüz kişi katliamın hesabını sormak ve adalet talebini dile getirmek için bir araya geldi. Hatta yine iki gün önce gençlik örgütlerinin ortak eylemine dâhil olamayan siyasi yapılar da güçlü geldi. Yani iki gün öncesinde yaratılan baskılar sokağa çıkmaya yönelik tereddüdü artırmadı, aksine katılımı güçlendirdi. Anma eylemine katılan örgütlü/örgütsüz pek çok insanın sergilediği kararlı tutuma ve bu ortamı yaratan devrimci emeğe saygılarımı sunuyorum.         

Anmamızın sonunda polisin “dağılın” anonslar başladı. Anonslara rağmen, bitmesine bir iki dakika kalmış olan etkinliğimizi sonuna kadar sürdürdük. Sonrasında yaşananları biliyoruz; “dağılıyoruz” dememize rağmen kuşatılma, dar bir çember içine alınma, polisin saldırısı, polis kalkanlarıyla sıkıştırılma, gazetecilerin şiddet uygulanarak dışarı atılması, milletvekillerinin tartaklanması, katılımcıların darp edilerek gözaltına alınması…

150’yi aşkın insan gözaltına alındık. Belirsizlik hali, yaşatılan zorbalığın etkisini büyütebilir. İki gün önceki gözaltına alınma sürecinin bilgisi üzerinde elimden geldiğince “şimdi ne olabilir” sorularına yanıt olmaya çalıştım. Gece ikiye kadar bekletildik, “33 kişi mevcutlu” denilerek nezarethaneye alındık. Açıkçası mevcutlu olmak beni biraz gururlandırdı. Yaş 53, gözaltı ve arbede sırasında gençlerin daha fazla darp edilmesi karşısında “sakin olma”, “polislerle bire bir muhatap olmama” vurguları yaptığım için belki “uysal” damgası yemişimdir; “mevcutlu” olarak gönüllerde aklandığımı hissettim, onur nişanıyla otobüsten ayrıldığımı söyleyebilirim. Nezarethaneye alındık 33 kişi. Gözaltı sürecinin de, tutukluluk koşullarının da sadece dramatize edilerek aktarılmasına mesafeliyimdir. Koşulların zorluğu karşısında bizim de dayanma, direnme, güçlenme pratiklerimiz var…

Evet, yılın en sıcak günlerinden birinde klimasız, havasız ortamda, ters kelepçeli bir durumda zulmün ne zaman sona ereceğini bilmeksizin saatlerce bekledik; ardından soğuk, battaniyesiz, yıllarca fırça, sabun, su değmemiş tuvaletleri olan nezarethanede de sekiz, dokuz saat sınandık. İfade işlemlerine çıktık, yine bir ilkle karşılaştık. Avukatlarımız darp edilerek Emniyet Müdürlüğünden uzaklaştırılmış! İfade vermedik. Ardından son imtihanımızı da verdik, dışarıda 35-40 derece sıcaklık, biz soğuk hava deposunu andıran adliye nezarethanesinde tir tir titreyerek dört beş saat daha geçirdik. Sıcaklık, havasızlık, soğuk ve pislikle sınandık 24 saat… Moral ve dayanma gücümüz azalmadı. Olası tutukluluk durumunda, hapishane koşullarındaki hayatımıza dair planlar yaptık. Örgütlü/örgütsüz farklı siyasi geleneklerden gelen kadınlar olarak orada da bir arada durma kararı aldık… 2 arkadaşımız tutuklandı, geri kalanlar olarak hâkim karşısına çıkmadan salıverildik.

Suruç Katliamının 2023 yıldönümündeki saldırılar, muhalefetin sokaktaki varoluşuna yönelik kuşatma hamlelerinin güncel halleri. Hepimiz farkındayız adım adım ne kadar kuşatmayı daralttıklarının. Siyasi iktidar, toplumsal muhalefeti etkisizleştirmek için çeşitli taktikler geliştiriyor. Üzerimize, bir ortak akla dayanan taktik planla geliyor, tüm uygulamaları bu taktik plana uygun olarak şekilleniyor.

Eylemlerde geliştirdikleri kuşatma taktiğinin, eylemi engellemekten ya da kontrol altında tutmaktan öte anlamları var. Bir bütün olarak toplumsal muhalefete sınır çizgileri çekiyorlar. “Benim izin verdiğim alanda yine benim izin verdiğim biçimde sokağa çıkabilirsin, söz söyleyebilirsin” demek istiyorlar. Bir kuşatılmışlık, preslenme, koyu bir denetim altına alınma duygusunun toplumsal muhalefetin ruhuna sinmesi için uğraşıyorlar. Hedefleri, ruhları sömürgeleştirmek ve uysal bir toplumsal “muhalefet” yaratmak. Kuşatmanın dışına çıkmayı kimsenin aklına bile getirmemesini sağlamak.

Bu taktikleri boşa çıkarmanın ve kuşatmayı kırmanın yollarını mutlaka gündeme almalıyız. Bunun için karşı aklı aşacak bir ortak akıl, bu akla dayanan bir taktik plan belirlenmeli. Ortak akıl ve ortak irade konusu önemli; zira dağınık, bireysel, dar grupsal zorlamalar, kuşatmada gedik açmadığı gibi kimi zaman tersi sonuçlara yol açabiliyor.

Uzunca bir zamandır bu konuda çok olumlu adımlar da var. Bu adımlardan mutlaka daha fazla öğrenilmeli. Örneğin kuşatmanın en kesif haliyle karşı karşıya kalan mücadele dinamiklerinden LGBTİ+ hareketinin Taksim’deki “dağılıyoruz” taktiği. Aynı şekilde kadın hareketinin Taksim ve çevresinde devletin kuşatmasını boşa düşüren yaratıcı taktikleri. Yine Suruç Katliamının yıldönümünde gençlik örgütlerinin geliştirdiği -polisi şaşkına çeviren- ortak taktik. Son haftalarda cumartesi eylemlerindeki iktidarın çizdiği sınırları zorlayan kararlı duruşlar. Bütün bunlar çok önemli. Bu tarz eylemlerde, devlet istediği sonucu alamıyor, ruhlar preslenemiyor, her anlamda bir kuşatılmış duygusu kitleye yayılamıyor, coşku ve moral kırılamıyor. Başarılı örneklerin tümünde karşı taktiği bozacak yaratıcı ortak akıl, ortak irade ve ortak taktik disiplin söz konusu. Ve bu eylemler, 12 Eylül’ün zorbalığından çıkışı yaratanların iz düşümleri sanki.

Devrimci demokratik güçler olarak da ortak eylemlilikleri güçlendirmenin, devletin kuşatma taktiğini boşa çıkarmanın yol ve yöntemlerini zorlamalıyız. Bu konuda sıraladığımız başarılı örneklerin çok gerisindeyiz.