Orhan Kara: “’Sol birlik’ ideolojik yenilenme olmadan kalıcılaşamıyor”
Sendika.org’da yayınlanan ‘Sosyalist hareket, özeleştiri ve yeniden inşa’ dosyası kapsamında Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP) üyesi ve Karşı Mahalle yazarı Orhan Kara ile söyleşi.
Kara, seçimlerin sosyalist hareket açısından bir yenilgi olarak yaşandığını ancak yenilginin gerekçesini oluşturan sorunların daha köklü olduğunun altını çiziyor. Halkın taleplerinin seçim politikalarına sıkıştırılmasına karşı güçlü bir sokak hareketi ihtiyacını vurgulayan Kara, sosyalist hareketi güçlendirecek ittifaklara öncelik verilmesi gerektiğini de belirtiyor.
Sosyalist hareket açısından yenilgiyi nasıl tanımlamalı, nerede aramalı? Neyin özeleştirisi verilmeli, nasıl bir özeleştiri süreci yaşanmalı?
14-28 Mayıs seçimleri bir referandum niteliği olarak kavrandı. Düzen içi muhalefet, parlamenter sisteme geçişin ön hazırlığı içerisindeydi. Tek adam rejiminin kaybedeceği yaygın bir öngörüydü. Emek ve Özgürlük İttifakı ve dışındaki bazı sosyalist hareketler de böylesi bir beklentiye girdiler. Ancak, öngörüler gerçekleşmedi.
Bugün açığa çıkan fotoğrafa baktığımızda sağ hegemonyanın güçlenerek Meclis’e girdiğini görüyoruz. Seçimler sürecinde zorba iktidar devletin bütün olanaklarını kendi lehine kullandı. Güç dengelerinin eşit olmadığı bir seçim süreci gerçekleşti. Ve bu gerçekliğe rağmen toplumun yarısından çoğu değişimden yana tercihini kullandı.
Emek ve Özgürlük İttifakı mücadele ittifakından çok seçim ittifakı olarak işlev gördü. Erdoğan’ı gönderme stratejisi ezilen toplumsal kesimlerin taleplerinin görünür olmasını büyük oranda gölgede bıraktı. Emek ve Özgürlük İttifakı mücadele ittifakı olarak kendisini deklare ettiğinde büyük bir heyecan yarattı. Önemli ve gerekli bir buluşmaydı. Ancak gerek ittifak politikaları gerekse seçim stratejisi dönemin ihtiyacını karşılayacak yanıtı üretememiştir. Ezilen toplumsal kesimlerin gündemlerini etkin kılarak politik ağırlık merkezi oluşturmanın yanı sıra ilkesel konuları güvence altına alacak açık bir protokol şartı dayatılmalıydı. Ve milletvekilliği seçimlerine tek listede girilmeliydi. TİP’in kendi listesiyle girmesinin kaç vekil kaybettirdiğine çok girmenin bir anlamı yok, ancak merak edenler artık oyları toparlayarak öğrenebilirler. Asıl önemli nokta; faşist rejime karşı tek listede girildiğinde açığa çıkacak sinerjinin daha önemli olduğuydu. Böylesi bir imkân değerlendirilemedi.
AKP ile kitlesi arasında duygu birliğinin güçlü olduğu çok açık. Sadece ekonomik bağlarla kitleyi tuttuğunu düşünmek yanıltıcı olur. İdeolojik açıdan tahmin edeceğimizin üstünde etki kurabiliyor.
2023 seçimleri bazı acı gerçekleri açığa çıkardı. Sosyalist hareket uzunca bir süredir büyük bir çıkmazın içerisindedir. Toplumsal bir sınıf hareketi oluşturamıyor. Gündem belirleyen değil, gündemlerin peşinde sürüklenmektedir. İşçi sınıfı içerisinde azımsanmayacak bir kesim, hâlâ sağ partilerin dayanak noktasıdır. Sokakta politik bir sınıf hareketi örgütlenemediği sürece faşizmin yenileceğine dair iyimserlik gerçeği yansıtmıyordu, yansıtmadı.
Biriken sorunların tartışılması büyük oranda seçimler sonrasına bırakıldı. Sosyalist hareketin yaşadığı sorunların derinlikli olduğu unutulmadan hareket etmeliyiz.
Faşizm umutsuzluğu yayıyor. Bu yenilgi psikolojisinden hızlıca çıkılmalıdır. Dersler çıkararak yeni dönemin görev ve sorumluluklarını yüklenerek ayağa kalkmalı ve yol almalıyız. Sosyalist hareket eleştiri-özeleştiri sürecini işleterek bu karamsarlık havasında güçlenerek çıkmalıdır. Ancak, ana eksende yaşanan problemleri doğru okumakla mümkündür.
“Seçimler yenilgi olarak yaşandı ama sosyalist hareketin sorunları köklüdür”
Sosyalist hareket seçimleri nasıl kavrıyor? Stratejik yöneliş olarak mı, yoksa taktiksel mi?
Düzen güçlerinin belirlediği bir seçim sosyalistler açısında stratejik olarak kavranamaz. İşçi sınıfının ekonomik ve siyasal taleplerinin görünürlüğü açısından taktiksel olarak ele alınır. Seçim süreçlerinde kitlelerin politikleşme eğilimleri yükselir. Sosyalist hareket böylesi süreçlerde kitleleri sınıfın çıkarları doğrultusunda ortak bir hedefe örgütlemeye çalışır. Boykot veya seçimlere katılım o dönemin siyasal atmosferine göre alınacak taktiksel bir karardır.
Evet, bu seçimler bir yenilgi olarak yaşandı. Ancak, sosyalist hareketin sorunları köklüdür. Bu gerilimin altında yatan gerçeklik irdelenmelidir. Aksi takdirde yol almak mümkün değildir.
Seçimin politik toplumsal sonuçlarından hareket edersek, politik rejimden hangi saldırı hamlelerini beklemeliyiz? Sosyalist hareket hangi çatışmalara hazırlanmalı?
Neoliberal kapitalizm yıkıcı politikalarla yaşamı yok ediyor. Çalışma ve yaşam alanları sermaye güçleri tarafında büyük oranda kuşatılmış durumdadır. Yoksullaştırma politikaları hız kesmeden sürdürülecek. Obur sermaye halkın gırtlağına giden lokmaya çöküyor. Halkın nefes alma hakkı elinden alınmak isteniyor. Deresine, suyuna, toprağına çöküyor. Yaşadığımız deprem felaketi hâlâ tazeliğini kuruyor. Deprem bölgelerinde insanların yaşam, eğitim ve barınma sorunlarına dönük hâlâ bir adım atılmış değil.
Faşizmin kurumsallaşma adımları hızlandırılacak. Hak ve özgürlüklere dönük saldırılar artacak. LGBTİ+’lar, Aleviler, Kürtler, işçi sınıfı… kapsamlı bir kuşatmayla karşı karşıyadır. Devlet, toplum üzerinde tahakküm oluşturmak için stratejik yaklaşacak. Demokratik hak arayışını ve mücadele kanallarını baskı, şiddet, gözaltı yoluyla etkisiz kılmak isteyecek.
Güçlü bir sokak hareketi ihtiyacı
Hüda-Par gibi bir partiyle yapılan ittifakın ne anlamı olabilir? Veya Alevilerin ağırlıkta olduğu bazı bölgelerde dergâh ve Kuran kursu binalarının inşa edilmesini neye yormalıyız?
Faşist rejim kimlik siyasetini önceleyecek, dinselleştirme politikalarına ağırlık verecek. Hüda-Par ve çeşitli cemaatler aracılığıyla Kürt ve Alevi halkının kültürel erozyonu planlanıyor. Toplumu tahakküm altına almanın aracı olarak bu konuda ısrarcı olunacaktır.
Önümüzdeki süreçte gerilimler artacak. Tek adam rejimi devlet gücünün yanı sıra arkasına aldığı kitle desteğini de ezilen toplumsal kesimlere karşı politize edecek ve ihtiyaç halinde harekete geçirecek. Sokak geçmişe oranla daha hareketli olacak.
Evet, bütün baskı ve sindirme politikalarının boyun eğdiremediği bir halk gerçeği de unutulmamalıdır. Başta Kürt halkı olmak üzere ezilen toplumsal kesimler bu konuda yeterince deneyimlidir.
Faşist rejimin yok etme stratejisine karşı kısa, orta ve uzun vadeli bir planlama yapılmalıdır. Dayanak noktamız güçlendirilmeli ve kalıcı örgütlenme alanları oluşturulmalıdır. Halkın yaşam ve çalışma alanlarında kuşatılarak hareketsiz kılındığı, taleplerinin seçim politikalarına sıkıştırılmasına karşın güçlü bir sokak hareketi inşa edilmelidir.
Faşist rejimin işi kolay değildir. Kapitalizmin çoklu kriz derinleşerek devam ediyor. Tek adam rejimi seçimleri kazansa da ülkeyi ne ölçüde yönetecek, ilerleyen süreçte göreceğiz. Zor günlerin kendilerini beklediği açık. Krizli, çatışmalı bir sürecin içerisine doğru gidileceğinin düşüncesindeyim. Yaratılmak istenen umutsuzluk ortamında umudu büyütecek adımlar atılmalıdır.
Yeni dönemin özellikleri, mücadele dinamikleri kavranmalı ve müdahale araçları geliştirilmelidir. Yaşam ve çalışma alanları savunmasız bırakılamaz. Faşist rejimin saldırılarının karşısında halkın kendi kendisini savunması meşrudur! Düzenin sunmuş olduğu seçeneklere bağlı kalmaksızın, iktidar ufku olan devrimci seçeneğin bu hattı örgütlemesi zorunluluktur.
Sosyalist hareketin krizini aşmak için ne yapmalı; kimle yapmalı, nasıl bir kadro ve kitle politikasıyla yapmalı? Nasıl yapmalı; hangi söylem, araç ve yöntemlerle yapmalı? “Sol birlik” ve “ittifak” meselesine nasıl yaklaşılmalı?
Burada Antonio Gramsci’nin şu sözlerini hatırlatarak devam edelim: “Her yenilgi entelektüel ve moral düzensizliği beraberinde getirir. En kötü korkuların karşısında umutsuzluğa kapılmayacak ve aptallığın coşkusuna düşmeyecek ciddi ve sabırlı insanları yaratmak gereklidir. Aklın kötümserliği, iradenin iyimserliğidir.”
Reel sosyalizm toplumların ekonomik, siyasal ve kültürel gelişimine önemli katkılar sundu. 90’lara kadar sosyalist ideoloji çekim merkeziydi. İdeolojik ağırlık oluşturuyordu. Ve sınıf mücadelesi bu gerçeklikten güç alıyordu. Sosyalizm çözüldükten sonra dünya güç dengeleri altüst oldu. Ve ideolojik stratejik kayma kaçınılmaz olarak yaşandı.
Sosyalist hareketin bir türlü büyüyememesinin nedenini devlet baskısında görmek hatalı olur. Ki bunu 2015’ten bu yana HDP’nin neredeyse tek politikası haline gelmesinin sonucunu 2023 seçimlerinde deneyimledik.
Devlet baskısının etkili olduğu doğrudur. Ancak, çıkmazımızı sadece buna bağlamak gerçeklerle yüzleşmekten kaçmak olur.
Sınıf mücadelesi köklü bir tarihsel sürece sahip. İşçi sınıfının bağımsız politik bir özne olarak siyasete müdahale ettiği bolca deneyimler yaşandı, yaşanacak.
1848 devrimleri sürecinden çıkarılan derslerle 71 günlük Paris Komünü kuruldu. Ve Paris barikatlarında çıkarılan derslerle Rus Devrimi’nin kapısı açıldı. Elbette Avrupa’da kıtasal devrim beklentisi yerine Lenin’in bölgesel devrim tezi önemli bir etkendir.
21. yüzyıldayız. Bugünün sınıflar yapısı nedir, mücadele hangi kanallardan akacak? Sosyalist hareketin krizi üzerine yürütülen tartışmalar bu her iki sorunun cevabını bulmalıdır.
Evet, sosyalist hareketin yaşadığı kriz yeni değildir. Krizin temelinde yatan gerçeklik ideolojik, stratejik ve örgütseldir. Bir türlü aşılamayan sorunlar birikerek günümüze kadar geldi. Ve artık bu sorunların üstü örtülerek ilerleme kat edilemez.
Kapitalizmin teknik gelişimi nedeniyle sınıfın yapısında köklü değişimler yaşandı. Bugünün işçi sınıfı dünden çok farklı bir niteliğe sahip. 18 ve 19. yüzyılda kol emeği ile fabrikalarda ve atölyelerde çalışan işçi sınıfı 21. yüzyılda yerini büyük oranda bilgi ve hizmet sektörüne bıraktı. Kapitalizmin yapısal değişikliği ve işçi sınıfında yaşanan parçalanma önemli bir olgudur.
Kapitalizmi frenleyen toplumsal güç çözülünce neoliberal kapitalizmin sınır tanımayan saldırıları kaçınılmaz oldu. 80 sonrası kırlardan şehirlere büyük göç dalgaları yaşandı. Varoşlara yığılan kitleler düzenin karşısında ciddi bir tehdit oluşturdu, oluşturmaya devam ediyor.
İşçi sınıfı büyük oranda güvencesizdir. Bugün bir işi olan işçi yarın işsiz kalabiliyor. Artık işçi ve işsiz ittifakı bu dönemin stratejik yönelişidir. Dayanak noktamız işsiz-işçi sınıfının çalışma ve yaşam alanlarıdır.
“İçerisinde bulunduğumuz konjonktür faşizme karşı “ittifak” politikasını zorunlu kılmaktadır”
“Sol birlik” ideolojik yenilenme olmadan kalıcılaşamıyor. Sosyalist hareketi güçlendirecek ittifaklara öncelik verilmelidir. İçerisinde bulunduğumuz konjonktür merkezi ve yerel ölçekte faşizme karşı “ittifak” politikasını zorunlu kılmaktadır. Ve daha gerçekçidir. Temas içerisinde olarak, eylemsellikte buluşarak, birbirinden öğrenen ve güç alan ittifakları kurabilmeliyiz.
Sosyalist hareket toplumsallaşamıyor. Kalıcı örgütlenmeler gerçekleştirilemiyor. İki kutuplu dünyadan çok kutuplu dünyaya geçişten sonra; düzen içi siyasal çizgi empoze edildi, liberalleşme yaygınlaştı. Bir dönemin devrimci siyasetleri asli görevlerini terk etti. Neoliberal kapitalizm büyük bir özgüven kazandı. Toplum kapsamlı bir kuşatmayla karşı karşıyadır. Çürüme, değer yargılarında çözülmeler, bireycilik ve kişilik aşınması derinleşti. Devrimci hareket büyük oranda devrim ufkunu yitirdi. Ancak büyük bir dirençle günümüze kadar devrimci çizgide ısrar eden bazı devrimci siyasetleri tenzih etmek gerekir.
Profesyonel devrimci veya herhangi bir organda çalışacak niteliğe sahip devrimci kadro çok az sayıda yetişiyor. Çok ciddi devrimci kadro eksikliği yaşanıyor. Birçok hareketin görevleri ve sorumlukları çok az sayıda kadronun omuzlarındadır. Bir dönemler üniversiteler, liseler ve mahalleler kadro kaynağıydı. Kitle gücü de buralardan gelirdi. Sahada koşturan örgütçüler organ toplantılarına coşkulu gelirdi, büyük bir heyecanla faaliyetin bilgilerini aktarırdı. Yetkili organlar ise kadro aday adaylarının yeteneklerine göre kolları sıvardı.
Kadro ve kitle politikası yeni dönemin özgün yapısını kavrayarak oluşturulmalıdır. Eskinin tarzı, söylem ve şablonlarıyla ilerlemek mümkün değildir. Örgütlenme çalışmasının temelinde derinleşme olduğu unutulmamalıdır. Yeni dönemin örgütçü kadroları kitle hareketi içerisine boylu boyunca girmelidir. Kadro kaynağımızın yeri bellidir, gökten zembille inmeyecektir. Profesyonel devrimci kadro sosyalist hareketin omurgasıdır. Kitle hareketi içerisinde profesyonel devrimcilerin örgütlenmesi elzemdir. Devrimci kadro ve kitle arasında güçlü bir bağ kurulmalıdır. Kadro, kitleden öğrenmeye açık olmalı, başarı odaklı düşünmeli, ısrarcı olmalı, sorunlara dair çözümleyici olmalı, gerilimlere boylu boyunca dalmalı… Zengin örgütlenme taktikleri, kitle ile güçlü bağlar kurarak oluşturulacaktır.
Günümüzün devrimci sorumluluğu radikal bir duruşu zorunlu kılmaktadır. Neoliberal kapitalizmin kuşatmasını kıracak direnişçi bir kitle örgütlenmesi elzemdir. Sahada kitle içerisinde devrimci faaliyet yürüten kadrolar çok dikkat etmelidir. Neoliberal kapitalizmin toplumda yarattığı tahribat büyüktür. Toplum ilişkileri büyük oranda parçalanmış, bireyselleşme, bireycilik yaygınlaşmıştır. Devrimci kadro çalışma alanlarında yatıp kalkmalıdır. Her gerilimden haberdar olmalı ve çözümleyici yaklaşmalıdır.
Dönemin pesimist ruh hali geleceğe dair umudun inşasını engelliyor. Post-modernizmin yarattığı etkinin kırılması güçlü bir iç hesaplaşma bilinciyle mümkündür. Devrimci kadro için beslenme kadar önemli notlar: eleştirel, özeleştirel, inançlı, özgüvenli, cesaretli ve iradeli olması en önemli dayanak noktalarımızdır.
Bu dönemin kadro politikası; bireyin kolektifleştirilmesi, bilinç kazandırmak, derinleşmek… Kitle ve kadro politikası eskinin ezberiyle yürütme şansımız yoktur. Yeni dönemin özelliklerini kavramak zorunluluktur.
Devrimci kadrolar çalışma ve yaşam alanlarını birlikte örgütleyecek bir perspektifle hareket etmelidir. Bir taraftan suyuna, toprağına, mahallesine sahip çıkan mücadele dinamiklerini örgütlerken diğer tarafta ise sınıfın içerisinde kalıcı örgütlenmeleri inşa etmelidir.