Garip bir büyüme hikâyesi
Reel ücretlerin ciddi oranda baskılanması ve burjuvazinin çeşitli kesimlerine aktarılan faiz başta olmak üzere rant gelirlerinin artmış olması en zengin %20’lik dilimin talep artışını önemli oranda açıklıyor.

TÜİK, Türkiye ekonomisinin 2025 yılının ikinci çeyreğinde %4.8 büyüdüğünü açıkladı. Birinci çeyrek büyümesi de %2.3 olarak revize edildi. Son bir yıldaki büyüme hızı da böylece %3.3 olarak gerçekleşti. Katı bir dezenflasyon programının uygulandığı bir dönemde ortaya çıkan bu değerler birçoğumuz için şaşırtıcı oldu. Enflasyonun yavaşlatılması aracı olarak iç talebin kısılmasının ve kur artışlarının baskılanmasının büyümeyi yavaşlatmadığı görüldü.
Ekonominin en önemli lokomotifi olarak bu çeyrekte inşaat sektörü öne çıktı. Bu sektördeki hareketliliğin önemli bir kısmı, üzerinden 2.5 yıl geçmesine rağmen 6 Şubat Depremi sonrasında halka taahhüt edilen konutların tamamlanamayan inşaatlarından kaynaklanıyor. Ancak son birkaç ayda artan konut satışlarının da dikkat çekici bir noktaya ulaştığını gözlemliyorduk. Örneğin Temmuz 2025 satışları bir önceki yılın aynı ayına göre %12.4 oranında artarak 142 bin 858 olmuştu. 2025 yılının en yüksek satış rakamı böylece temmuz ayında yakalanmıştı. Faizlerin hâlâ yeterince düşmemiş olmasına rağmen ipotekli satışlarda %60’lık artışın gerçekleşmesi de dikkat çekici. Konutlara yönelik talebin artışında en önemli kaynak hiç kuşku yok ki toplumun en yoksul kesimlerinin gelirleri büyük oranda baskılanırken birikim sahibi burjuvazinin çeşitli katmanlarının, uygulanan yüksek faizden elde ettiği rant gelirlerindeki olağanüstü artış. Altın fiyatlarındaki yükseliş de benzer biçimde bir rant getirisi sağladı. Temmuz sonrasında faiz indirimlerine geçileceğini ve bunun da konut fiyatlarını arttıracağını düşünenler rant gelirlerinin önemli bir kısmını konut alımına yönlendirmiş görünüyorlar. Toplam mevduatın %78.8’inin 1 milyon üstü hesaplarda bulunduğu, bu hesapların tüm banka hesaplarının sayıca %1.1’ini oluşturduğu düşünülürse ne demek istediğimiz daha rahat anlaşılacaktır. Benzer bir satış artışını otomobiller için de gözlemek mümkün. Otomobil satışları ocak-ağustos döneminde geçen yılın aynı dönemine kıyasla %7 oranında artarak 817 bin adede ulaştı. İlk sekiz aydaki toplam satışlar tüm zamanlar için bir rekor anlamına geliyor. Ağustos ayında gerçekleşen ÖTV artışları öncesinde düşük vergiden avantaj sağlamak isteyenlerin ürettiği talep de artışlarda önemli bir rol oynadı. Değerlenen Türk Lirasının özellikle ithal ürünlere olan talebi arttırmış olması da not edilmeli.
Reel ücretlerin ciddi oranda baskılanması ve burjuvazinin çeşitli kesimlerine aktarılan faiz başta olmak üzere rant gelirlerinin artmış olması en zengin %20’lik dilimin talep artışını önemli oranda açıklıyor. İşletmelerde işgücü giderleri sürekli olarak gerilerken özellikle ürünlerinin fiyatlarını arttırma kanalına sahip olan tekeller bu dönemde kâr oranlarında önemli artışlar sağlayabildiler. Bu da lüks ürün ithalatını da önemli oranda yukarı çekebildi.
İthalatın ihracatı karşılama oranı 2024 Haziran’da %76.4 iken bu oran 2025 Haziran’ında %71.4’e geriledi. Bu gerilemede yüksek gelir gruplarının ithal lüks ürünlere gösterdikleri talepteki artışı takip edebiliyoruz. Yılın ilk altı ayında ihracat %4.1 artarken ithalat %7.2 arttı. Bu tablo dolayısıyla dış ticaretin ikinci çeyrekte büyümeye katkısı negatif oldu. Ancak büyümenin hızlandığı dönemlerde dış açığın artmasının da Türkiye ekonomisinin bir standardı olduğunu iyi biliyoruz.
Şimşek programı enflasyonu baskılamak adına kur artışlarını frenliyor. Bunu yapabilmek için de kısa vadeli sermaye hareketlerini çekmek için carrytrade mekanizmasını kullanıyor. Yani Türk Lirasının dövize göre enflasyon oranında değer kaybetmesine elindeki rezervleri kullanarak engel oluyor, böylece Türk Lirası cinsinden faiz geliri için ülkeye gelen kısa vadeli sermayeye çok önemli bir sermaye transferi gerçekleştiriyor. “Dış sermayeye yapılan toplam ödemeler zaman içerisinde artmış, son birkaç yılda ise rekor düzeylere ulaşmıştır. Bu şekil, dış sermaye çekip ülkenin döviz açığını kapatmak için 2023 Haziran ayından itibaren uygulanmaya başlanan yüksek faiz politikasının sonuçlarından birisini çok çarpıcı bir biçimde göstermektedir. 2020 sonrasında 3 ila 4 milyar dolar arasında dalgalanan çeyreklik ödemeler, hızla 5 milyar doları aşarak 2025’in ilk çeyreğinde 6,5 milyar dolara ulaşmıştır”(Özgür Orhangazi). Bütçede de faiz giderlerinin birçok temel harcama kalemini aştığını biliyoruz. Yaklaşık 6 milyon kamu çalışanı için toplam personel giderleri ilk altı ayda 1700 milyar liraya ulaşmışken geçen yıla göre %93 artan faiz ödemeleri 1100 milyar liraya ulaştı.
Kısacası OVP ile emek gelirleri çok ciddi oranda baskılanırken yabancı ve yerli sermayeye gerçekleşen rant ödemeleri rekor seviyeye ulaşmış durumda. Rant gelirleri artan burjuvazinin de iç talebi körüklemesi kimi sektörlerde ciddi yükselişleri tetikliyor. OVP halkı tüketmemeye zorlarken zenginlerin daha fazla tüketmesi için aşağıdan yukarıya kaynak transferi gerçekleştiriyor. Hanehalkının bu çeyrekteki %5.1’lik tüketim artışı büyük oranda bu kesimden kaynaklanıyor.
Sanayide %6.1, imalat sanayiinde %7 oranında büyüme oldukça dikkat çekici. Kurun rekabetçi olmaması tekstil, konfeksiyon, beyaz eşya gibi sektörlerde daralmaya yol açarken özellikle silah sanayiindeki üretim ve yatırımların artması altı çizilmesi gereken bir durum. Yatırım harcamalarının %8.1 artmış olması da açıklanması güç bir tablo ortaya koyuyor. Genel değerlendirme bu yatırım artışının önemli oranda havacılık ve savaş sanayiine yönelik yatırımlardan kaynaklandığı yönünde. Bu sektörde ciddi bir hareketlilik var, devlet teşviklerinin de bu yönde yoğunlaştığının altı çizilmeli. Silah ihracatındaki artış yüksek teknoloji ürünleri ihracatındaki %80’lik artışı da açıklıyor. “Yüksek teknolojili ürünler üretiminde kaydedilen artış ve bunun hem büyüme hem ihracat verilerine yansıyacağı iyi kötü tahmin edilebiliyordu. Yüksek teknolojili ürünler kapsamında özellikle İHA, SİHA ve drone üretiminde gözlenen artış böyle bir sonuç doğurdu”(Alaattin Aktaş). NATO ülkelerinin silahlanma harcamalarını millî gelirlerinin %5’ine yükseltme planları bu alandaki yatırımları da destekleyen önemli bir gelişme. İktidara yakın sermaye gruplarının desteklenmesi için bu sektöre yönelik önemli teşvik paketleri hazırlanmış durumda. Türkiye’de teknoloji üreten şirketler denince akla ASELSAN, TUSAŞ, Roketsan gibi silah şirketlerinin gelmesi tesadüf değil. Borsada teknoloji endeksi de büyük oranda bu şirketlerin hisselerinden oluşuyor. AKP-MHP arasında kimi operasyonlara da yansıyan son dönem gerilimleri ilk bakışta düşünüldüğü gibi –Medyascope Pollyannacılığı- demokratikleşme ya da barış sürecinin ritmiyle ilgili değil silah sektöründe pozisyon kapma rekabetinden kaynaklanıyor.
Tarımdaki %3.5’lik gerileme kuraklık, küresel ısınma ve aşırı iklim olayları açısından düşünüldüğünde alarm zillerinin çalmasını zorlayacak seviyede. AKP iktidarı yıllarında tarım Dünya Bankası’yla el birliğiyle bitirildi. Kırdan kente aşırı hızlı bir göç furyasının gerçekleşmesi işçi sınıfı içerisinde İslamcı hegemonyanın yerleşmesi açısından olduğu kadar ücretleri baskılama, güvencesizliği yaygınlaştırma işlevlerini de gördü. Ancak tarımın ne kadar stratejik bir sektör olduğu düşünülürse güçlü bir planlama mekanizmasının ekonomi açısından ne kadar gerekli olduğunu ve bunun da İslamcı kapitalistler tarafından asla başarılamayacağını hatırlamalıyız.
Millî gelirdeki görünen artışın (kişi başına düşen gelirin 15 bin doları aştığı verisi) iktidarın propagandasında çok kullanılacağı açık. Burada vurgulanması gereken Türk Lirasının değerlenmesinin doğrudan sonucu olarak görülmesi gereken bir illüzyonun yaşadığımız hayatın gerçekleriyle asla örtüşmüyor oluşu. Kurların baskılandığı dönemlerde bu tür nominal artışlarla karşılaşmak kaçınılmaz. Ancak yoksulluk ve pahalılık karşısında aklını kaybetmekle karşı karşıya kalan milyonlar açısından böylesi bir propagandanın geri tepme ihtimali çok yüksek.