Aşı karşıtlığı söylemiyle çözümsüzlük politikası görünmez kılınıyor
Merkezi iktidar politikalarının tepeden dayatılması; halkın inisiyatif alacağı tüm örgütlenmelerin dağıtılması; kayyum atamalarıyla halkın iradesinin hiçe sayılması; demokratik katılımcı uygulamalara set çekilmesi; halkla eşitsiz, yukarıdan, baskıcı bir yönetim ilişkinin kurulması, tüm bu felaketi büyütüyor.
Günlük Covıd-19 tablosundaki vaka sayılarına ve illere göre aşılanma yüzdesine baktığımızda Kürt illerinde ülke geneline göre bariz farklılık var. Diyarbakır, Urfa, Siirt, Bitlis, Ağrı, Iğdır, Mardin ve Muş’ta diğer illere kıyasla vaka sayıları yükseliyor, aşılanma oranı ise düşük kalıyor.
Gün geçtikçe Kürt illerinde pandeminin yarattığı yıkım daha da derinleşiyor; virüs, Kürt Halkı açısından daha ağır bedellerin ödenmesine sebep oluyor.
Aşılanma oranının düşük olmasını, çoğu kimse kestirmeden “Kürtlerin aşı karşıtı düşünceleri ve bilim dışı inanışları var” diye açıklıyor. İktidar çevreleri de bu eğilimi besleyen bir tutum içinde. Konuyu gündeme gerçekçi bir şekilde taşıyan HDP vekilleri hedef gösteriliyor, susturulmaya çalışılıyor. Örneğin Meral Danış Beştaş’ın açıklamaları Yeni Şafak tarafından çarpıtılıyor, gündem yine beka meselesine çekiliyor. Hepimizin sağlığını ilgilendiren bu konuda bile siyasi iktidar halkları ayrıştırıcı, düşmanlık yaratıcı zemini körüklüyor.
Kürtler için “aşı karşıtlığına inanıyorlar” açıklaması, pek çok sorunun üstünü örten, gizleyen kullanışlı bir argüman oldu. Meseleyi bulandıran, soyut hale getiren, gerçekle bağlantılarını koparan bir yanılgı hali içindeyiz.
Söz konusu yanılgı hali bu topraklarda emek, demokrasi, barış için mücadele eden kesimleri de bir nebze kapsıyor; çünkü salgının yarattığı yıkımın Kürt illerinde daha ağır yaşanması pek gündem edilmiyor, üzerine konuşulmuyor. Hâlbuki konu çok ciddi ve önemli; daha etkin ses çıkarmamız, daha etkin politikaların hayata geçmesi için mücadele etmemiz gerekiyor.
Kürt illerindeki tabip odalarından yetkililerin, halkla temas halindeki siyasetçilerin ortak olarak üstüne basa basa vurguladıkları gerçek, Kürt halkında aşı karşıtlığının olmadığıdır. Ama halkın aşı konusunda güvensizlik duyduğunu ve aşılamaya karşı tereddüt ettiğini de ifade ediyorlar. Bu konuda şüphe duymaları ise çok temel yapısal ve tarihsel gerçekler yüzünden.
Kürtlerin maruz bırakıldığı sömürgecilik siyasetinin; bölgeye yönelik yılardır uygulanan eşitsiz, ayrımcı, baskıcı, düşmanca politikaların yarattığı güvensizliği anlamak hiç de zor değil. Tarihi geçmiş ilaçların, bayat aşıların kendilerine verilmesi; daha da geçmişe gidersek doğum kontrolü uygulamaları adı altında sömürgeci nüfus politikalarının dayatılmak istenmesi; halkın merkezi sağlık politikalarına olan şüphesini de doğurur, tereddütlü halini de besler. Yani aşılama oranlarındaki bu düşüklük bir tesadüf değil, politik bir durum. Çok açık olarak AKP-MHP ittifakının Kürt sorununda çözümsüzlük politikasının yarattığı büyük bir felaketle karşı karşıyayız. Pandemi, bu çözümsüzlük halini sürekli kılan imha, inkâr ve savaş politikalarıyla birlikte Kürt illerinde daha çok can alıyor.
Merkezi iktidar politikalarının tepeden dayatılması; halkın inisiyatif alacağı tüm örgütlenmelerin dağıtılması; kayyum atamalarıyla halkın iradesinin hiçe sayılması; demokratik katılımcı uygulamalara set çekilmesi; halkla eşitsiz, yukarıdan, baskıcı bir yönetim ilişkinin kurulması, tüm bu felaketi büyütüyor.
Bölge illerindeki sağlıkçılar, tabip odaları çırpınıyor; çözüm geliştirmek, salgının önüne geçmek için. Hepsinin yaşananlara dair ortak yorumu, “aşılama konusundaki uygulanan politikaların yetersiz olduğu” yönünde. Bölge halkıyla, sağlık alanında uygulanacak politikalara yönelik, ortaklaşmacı bir tutum içine olunmaması, vaka sayılarını ve can kayıplarını artırıyor. Yerel inisiyatifler, sağlık kuruluşları, siyasi partiler, dernekler, odalar ile katılımcı, şeffaf bir bütünlüğün oluşturulmaması salgınla mücadeleyi sekteye uğratıyor. Aşılama oranının düşük olduğu illerdeki İl sağlık müdürlükleri, tabip odalarını sürece katmıyor; halk örgütlerini, mesleki örgütlenmeleri toplamıyor, onlara inisiyatif vermiyor. Örneğin Van Tabip Odası’nın aşı bilgilendirmesi için kentte stant açma isteği, Valilik engeline takılabiliyor. Olumlu bir istisna olarak, kısmen il sağlık müdürlüğünün kapsayıcı yaklaşımı sayesinde Hakkari’de aşılama oranı büyük ölçüde arttı. Tekçi, tepeden baskıcı merkezi politik yaklaşım sorunu çözmüyor.
Meseleyi daha da somut koymak adına şu soruları soralım:
- Aşı randevu sistemi için bölgedeki teknolojik altyapı uygun mu?
- Yaşa göre randevu sistemi, büyük bir genç nüfus barındıran Kürt halkı için önleyici oldu mu?
- Halkı ikna etmek için aşı şüpheciliğine karşı onların anadilinde bir çalışma yapıldı mı?
- Bölge halkının kültürel, yerel alışkanlıkları ve hassasiyetleri hesaba katılıyor mu; örneğin taziye ve düğünler için özel önlem alınması gerekmez mi?
- Mevsimlik tarım işçiliği yapanlara, onların çalışma ve yaşam koşullarını gözetecek şekilde gidildi mi?
- Yaylada, köyde yaşayan insanlar için gezici aşılama hizmeti sağlandı mı?
- Halkın güvendiği, inandığı kesimlerle temas sağlanıp; bilgilendirmeye, ikna etmeye yönelik ortak bir çalışma başlatıldı mı?
- Erişilebilir, anadilinde, farklılaşan ihtiyaçlara özgü aşılama çalışması yapılması için yollar belirlendi mi?
Daha da sıralanabilecek sorular üzerinden geliştirilecek çözüm yollarıyla Kürt illerindeki can kayıpları pekâlâ engellenebilir.
Tüm baskılara rağmen HDP milletvekilleri halkla sürekli temas halinde kalarak ikna edici, salgını önleyici çözümler geliştirmeye çalışıyor. Selahattin Demirtaş dört duvar arasından sesini ileterek halkın aşı tereddüdünü yok etmeye çalışıyor. Yine aynı şekilde halkı aşı konusunda ikna etme çabası içindeki Demokratik Toplum Kongresi‘nin (DTK) yaptığı şu çağrı önemli:
“Aşı toplumun öz savunmasıdır. Bu gerçeklikle toplum sağlığını düşünen tüm demokratik kitle örgüt ve kurumların ortak hareket ederek toplumla buluşması gerekir. Kapitalist modernite ve devletli uygarlığın krizinin sağlıktaki olumsuz sonuçlarından olan pandemi gerçekliği yeni yaşam mücadelesinin ne kadar elzem olduğunu da ortaya koyuyor. Salgından korunmak ne kadar toplumsal bir örgütlenme ile başarılacaksa aşı olmak, aşıya ikna olmak da bir o kadar toplumsal örgütlenmeyle gelişecektir.”
Kürt Hareketi, Kürt toplumsal hayatında mücadele ile büyük kazanımlar yarattı. Örneğin cinsiyetçi toplum yapısı çok katı iken, mücadele sayesinde kadınlar bağımsız, özgün bir hareket içinde var olarak erkek egemenliğine karşı büyük gelişmeler kat etti ve tüm toplumun genelinin benimsediği bir konum elde etti. Yine kazanılan yerel yönetimler üzerinden bölge halkı doğrudan demokrasi konusunda önemli deneyimler biriktirdi. Kürt toplumu olağanüstü bir hızla politikleşti, karar alma süreçlerine etkin katılımın çok zengin mekanizmalarını geliştirdi.
Bütün bunların ardından yaşananları hepimiz biliyoruz. AKP-MHP iktidar bloğunun Kürt halkının kazanımlarını tasfiye etmeye yönelik saldırıları ve çökertme planı devreye girdi. Gelinen noktaya ve salgının Kürt illerinde açığa çıkarttığı sonuçlara bu tarihsel perspektifle bakmak gerekiyor. İktidarın Kürt sorununda çözümsüzlük politikasının yarattığı ortamın bedelidir salgınla birlikte halka ödetilen. Korona salgınının yol açtığı kayıpların büyüklüğü; imha, inkâr ve savaş politikaları yüzündendir.