Savaş Tamtamlarına Karşı #freeDemirtas – M. Sinan Mert

Kürtlere düşmanlığı politik etiketleri haline getiren savaş şakşakçısı sözde anti-emperyalistler aslında bölgede ABD’nin zemini güçlendiriyorlar. Bu bölgeden ABD’nin defedilmesini isteyenlerin devletin Rojava’dan elini çekmesini ve kardeşlerimize huzur vermesini talep etmesi, bunun için mücadele etmesi gerekir.

Erdoğan geçtiğimiz hafta içinde sembolik anlamı güçlü iki hamle yaptı. Bunlardan birincisi Devlet Bahçeli’yi evinde ziyaret edip iki “bozkurt” heykeli arasında fotoğraf vermesiydi. Son Askeri Şura’da oldukça fazla sayıda ulusalcı generalin devre dışı bırakılması sonrasında MHP’nin güvenlik bürokrasisi içerisinde elini daha da güçlendirdiği, daha doğrusu Erdoğan’ın dengelerin bu şekilde oluşmasına yol verdiği görülüyor. 23 Haziran sonrasının değişen güç dengeleri devlet kademeleri içerisinde de yeni düzenlemelere yol açıyor. Görüldüğü kadarıyla Erdoğan, önündeki zorlu “vuruşarak çekilme” sürecinde MHP dışında hiçbir odağa güvenemeyeceğini düşünüyor. Genel politik güç dengelerindeki kaymanın devlet içinden yansımalarından bir tanesi de Anayasa Mahkemesi’nin Barış Akademisyenleri ile ilgili verdiği kararla ortaya kondu. Kararın hızla uygulamada farklılaşmalar yaratacağını beklemek gerçekçi değil, zaten şu anda Barış Akademisyenleri soruşturması 2. dalga imzacıların da ifadelerinin alınması ile daha da genişletiliyor. Fakat Gül-Babacan ikilisinin AKP’den kopma girişimi kendisini yargı kanalıyla böylece de hissettirmiş oldu. Erdoğan’ın kararı doğrudan karşısına almaktansa YÖK kanalıyla kimi üniversite ve rektörler aracılığıyla telin etmesi de aslında bu dönemin yeni dengelerinin bir ifadesi olarak okunmalı.

Bir diğer sembolik anlamı güçlü hamle ise AKP içindeki Pelikancı-Albayrakçı kanadın “trol merkezi”ni ziyaret etmesi oldu. Bu da Erdoğan’ın parti içindeki bölünme sürecine elindeki aparatları daha da güçlendirerek gideceğinin, AKP içindeki hesaplaşmanın hele de bu önümüzdeki birkaç ay işler Saray için yolunda gitmezse çok sert geçebileceğinin işareti olarak ele alınmalı.

Trump’ın ABD Dış İşleri ve FED ile arasındaki gerilimin Saray’a geçici bir “yaşam odası” açtığı bu konjonktürün, savaş tamtamlarının daha da kuvvetli çalınması için kullanılması şaşırtıcı değil, MHP ile tazelenen nikah da Öcalan’a dönük tecridin yeniden gündeme gelmesi de bu görüntüyü destekliyor. Ancak 23 Haziran sonrası kimi küçük detaylardan yola çıkarak “yeni bir müzakere sürecinin başlaması” üzerine uzun uzun yazılar döşenen kimi köşe yazarlarının şimdi aniden yaklaşan savaş üzerine kapsamlı değerlendirmeler yapmaları, sınırdan içeriye kaç kilometre girileceğinin cetvelle çizilmiş grafiklerini vermeleri dudak uçuklatıcı. Bütün dikkatini olgulara veren ancak bu olgular arasındaki sistematik ilişkiyi bir tarihsellik içerisinde ele almayanlar maalesef böylesi ters köşelere çok sık yatıyor.

Şimdi faşizm Trump’ın inisiyatifiyle bir nefes alma şansı bulmuşken savaş momentini yeniden şiddetlendirerek politik atmosferi istediği gibi şekillendirme şansı bulabilecek mi? ABD’nin Kandil’le Rojava arasındaki iletişimi zorlaştırma ve birbirinden kopartma niyetinde olduğu uzunca bir süredir biliniyor. Türkiye’nin KDP’nin örtük desteğiyle hayata geçirdiği Kuzey Irak merkezli operasyon da bu hedefi paylaşıyor. Saray benzer bir politik perspektifle Tel Abyad’dan 40-50 km. aşağıya inmek istiyor. Türkiye’nin katıksız Kürt düşmanlığı bölgede ABD’yi etkin bir güç haline getiriyor. Eğer Türkiye’de Kürtlerle kardeşlik zemininde bir politik irade iktidarlaşsa ABD’de, Suriye’de kendisine kapılanacak bir güç bulamaz, Ortadoğu’da daha fazla kan dökülmesine yol açarak İran’a da bulaşarak bölgeyi emperyalizm açısından dikensiz gül bahçesi haline getirme planları da böylece suya düşer. Kürtlere düşmanlığı politik etiketleri haline getiren savaş şakşakçısı sözde anti-emperyalistler aslında bölgede ABD’nin zemini güçlendiriyorlar. Bu bölgeden ABD’nin defedilmesini isteyenlerin devletin Rojava’dan elini çekmesini ve kardeşlerimize huzur vermesini talep etmesi, bunun için mücadele etmesi gerekir. Türkiye’nin ölümcül tehdidinden kurtulan bir Rojava, başta Suriye tüm Ortadoğu’da demokratikleşme inisiyatifini güçlendirir.

İktisadi krizin ve ekolojik talanın, ilkel sermaye birikiminin etkilerinin çok şiddetli hissedildiği bir dönemde Saray’ın milliyetçilik oltasına tutulacak bir sazanlar topluluğu olmadığımızı ispatlamak için ne yapabiliriz? Halklarımızın kurtuluşa ve kardeşliğe duydukları özlemi ifade etmelerinin çok önemli bir olanağı, haksız yere cezaevinde tutulan Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması için bir özgürlük kampanyası düzenlenmesidir. HDP kendisine yönelik sempatiyi örgütlü bir güce dönüştürmek istiyorsa bundan daha iyi bir kaldıraç bulamaz. Halklarımızın çok boyutlu ezilmişliği için bir sembol haline gelen Demirtaş’ı kurtarmak için bir araya getirilecek güçlü bir irade faşizmin kendisini Kürt düşmanlığına yaslanarak tahkim etme çabalarını da boşa düşürecektir. HDP içinde malum sebeplerden kaynaklanan frenler aşılabilirse 31 Mart-23 Haziran eşiklerinin aşılmasında çok hayati bir rol oynayan Demirtaş, yeni bir 1 Kasım seçeneğinin sonsuza kadar toprağa gömülmesine de büyük katkı sunabilir.

O zaman bugünkü son sözümüz #freeDemirtaş olabilir.

Yazarın Diğer Yazıları