Gerilim Üstüne Gerilim – Ayşe Tansever
Ekonomisi silah sanayi üzerine oturan ve diğer ticari metalarda gücünü giderek Çin ve gelişmekte olan ülkelere kaybeden; dolardan kaçmaya başlayan bir dünyada ABD’nin Ortadoğu’da İran gerilimini tırmandırmaktan başka çaresi yoktur.
Dünyamızda ABD oldukça şu savaş tam tamları bitmeyecek. Her gün bir yenisi ekleniyor. Bir hafta önce Venezuela’da başarısız bir darbe girişimi ardından şimdi İran hedeftedir. Önce petrole şimdi de demir, çelik, bakır, alüminyuma ambargolar geldi. Bu ürünleri alan şirketler cezalandırılacak. Zaten zor durumda olan ekonomisi daha da sıkıştırılıyor.
İran’a saldırılar bilindiği gibi 2015’te Obama döneminde imzalanan Ortak Kapsamlı Eylem Planı (JCPOA, ingilizce harfleri ile) nükleer silahları geliştirme anlaşmasını yeterli olmadığı gerekçesi ile Trump tarafından geçtiğimiz yıl askıya alınmış ve yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini savunmuştu. Bu doğrultuda içinde bizim de olduğumuz 8 ülkeye bir yıllık bir süre muaf tutarak petrol ambargosu koymuştu. Bu bir yıl biter bitmez de bu yeni yaptırımlar geldi. Ambargodan bir yıl muaf olan ülkelerin bazısı bu süreçte alımı durdurdu ama Türkiye, Çin ve Hindistan gibi ülkeler de ABD’nin bu kararına uymayacaklarını açıkladılar. Hatta Çin, İran üzerindeki her türden ambargoyu kabul etmediğini ve şirketlerini bundan koruyacağını açıkladı.
Yeni ambargo saldırısı aslında geliyorum demişti. Bir ay önce ABD, İran Devrim Muhafızları’nı terörist örgüt olarak ilan etti. Ama hemen karşılığını aldı. Tahran da ABD’yi asıl terörist olarak açıkladı. ABD İran’a savaş açmanın “masada” olduğunu açıklayınca İran bunun karşısında ‘Hürmüz Boğazı’nı kapatırım’ tehdidini savurdu. ABD buna misilleme olarak Akdeniz’de dolanan donanmasını Kızıldeniz’den aşağıya Hürmüz Boğazı’na doğru indirdiğini açıkladı. Arkasından Katar’a B-52 bombardıman uçaklarını yerleştirdi. İran da her şeye hazır olduğunu açıkladı. Hatta Ruhani, ABD donanmalarının bir füzelik canı var diyerek korkmadıklarını dile getirdi. Son gelen haberlerde de ABD’nin patriot füzelerini Orta Doğu’ya yolladığı yazıldı. Bazıları Katar’a yerleştirilmiş. Daha da yollanacağı açıklandı. İran bunları “psikolojik savaş” olarak değerlendiriyor. Her gün hatta her saat ABD yeni sataşma gerekçeleri buluyor ve İran’dan karşılığını alıyor.
Diplomasi olayları da hızla gelişti. ABD Dış İşleri Bakanı Pompeo, Avrupa gezisinin sonunda Merkel ile buluşmasını iptal ederek Irak’a uçtu. Orada Başbakan ve Dış İşleri Bakanları ile toplantılar yaptı. Irak sınırları içindeki 5 bin üzerindeki ABD askerinin güvenliğinin konuşulduğu açıklandı. Bugün de ABD’nin Irak’ta acil durumda çalışmayan personelini geri çekeceği söylentileri yayıldı. Ama uzmanlar asıl sorunun Irak’ın İran ile siyasi, ekonomik, askeri ilişkileri geliştirmesi olduğunu dile getiriyor. Aralarındaki ticaret son 7 yılda 10 kat artmış. Olası bir ABD saldırısında Irak’ın ne yapacağı araştırılmış ve kulağı çekilmiş olmalıdır.
İran üzerinde estirilen bu tehditlerle ABD’nin amacı nedir? Elbetteki bölgede kendisine başkaldıran ve bununla da itibar kazanan Tahran yönetimini değiştirmektir. Bu eski bir gerçekliktir ama İran bu gücünü ABD’nin baş düşmanı ve muhalifleri Rusya ve Çin ile kurduğu sağlam politik, ekonomik ilişkilerden alıyor ve bölge dengesini onlardan yana çeviriyor. Suriye, Lübnan, Filistin’de ABD çıkarları karşısında başarılar kazanıyorlar. Rusya etkisini artırıyor. Bölgenin en gerici, ABD’ci ülkeleri İsrail, Suudi Arabistan, Sisi ülkesi Mısır ile bile yapıcı ilişkiler sürdürebiliyor. Putin iyi bir satranç oynayarak ABD karşı cephesini güçlendiriyor.
ABD’nin baş rakibi Çin petrollerinin çoğunu İran ve diğer bölge ülkelerinden alıyor. Yalnız bununla da kalmıyor, Orta Doğu coğrafyası tüm dünyayı birbirine bağlamanın adı olan Yollar ve Köprüler büyük yatırım projesinin olmazsa olmazıdır. Projenin Avrupa ve Afrika bağlantısı bu bölgeden geçiyor. Proje ABD’nin kabusudur. İran da bu projenin orta yerinde konumlanmıştır. Proje kapsamında çeşitli kara, demir yolları, limanlar planlanmış; anlaşmalar imzalanmıştır. Hatta Avrupa uzantısı ülkeleri Yunanistan, İtalya, Almanya vs. ile de kararlar alınmıştır. İran’a tehdit ve saldırı bu anlamda Çin’in bu mega projesine de göbeğinden vuruştur.
Öte yandan ABD, Afganistan sorununda bir açmaz içindedir. İran, Afganistan ile de ilişkilerini geliştiriyor. Yemen sorunu ABD’nin ayağına dolanıp duruyor. Kaşıkçı cinayeti faili olduğu ortaya çıkan ve feminist hareketin dünyada yükselişi karşısında hala kadınlarını ezdiği dünyaca kabul edilen Suudi Arabistan’ın arkasında duruyor. Onun Yemen’de bir insanlık vahşeti işlenmesine göz yummasının üstünü örtemiyor. Hele hele İsrail’in Golan tepelerini işgaline onay vermesi, yıllardır kanayan Filistin davasındaki tutumu ile BM içinde giderek yapayanlız kalıyor. Afrika kuzeyinde de işler iyi gitmiyor. Mısır’da Sisi gericiliği ile ilişkileri Arap halklarına bir daha şamar atmak oldu. Libya’da yıllardır yetiştirdiği ajanı General Halife Haftar’ın arkasında savaşı tırmandırması şimdilik beklediği başarıyı sağlamadı. Olay tüm dünyayı gene karşısına aldırdı.
İran’a karşı bir tehdit oluşturmak ve olası bir savaş planlamak yukarıda yazdığımız gündemleri ikincil hale getirmeye hizmet etmektedir.
Oysa uzmanlar olası İran’a saldırının yaratacağı tehlikelere karşı uyarıyorlar. Saldırı karşısında Hürmüz Boğazı’nı kapatma tehdidi ciddiye alınmalıdır. Dünya petrolünün üçte ikisinin buradan geçtiğini unutmamak gerekir. Ayrıca bunun ABD’nin hedefi olduğu bile söylenebilir. Bilindiği gibi ABD son yıllarda petrol çıkarımını artırdı ve Avrupa Birliği’nin petrolü, Rusya ve Orta Doğu yerine kendinden almasını istiyor. Ne var ki ABD petrolünün çıkarım maliyeti yüksektir ve şimdiki petrol fiyatları ile kar etmemektedir. Venezuela ve İran petrolüne ambargo ile o pazarları kapma da vardır işin altında. Hürmüz Boğazı’nın kapatılması ya da oranın bir sürtüşme alanı haline gelmesi bu emellerine hizmet edebilir. Petrol fiyatlarının 500 hatta 1000 dolara yükseleceği tahminleri bile vardır. Bunun da dünya ekonomisini 2008 krizinden daha büyük bir krize sokacağı uyarısı yapılıyor.
İran ise sakindir. ABD’nin her saldırısına sakin bir şekilde karşılık veriyor. Bu tehditlerin yukarıda da değindiğimiz gibi psikolojik baskı ve kendisini JCPOA anlaşmasından çekilmeye zorlamak olduğunu savunuyor. Aksine İran, ABD ne zaman isterse anlaşmak için masaya oturmaya hazır olduğunu söylüyor. Aynen Venezuela’nın yaptığı gibi provokasyonlara gelmiyor.
ABD’nin yeni demir çelik vs. ambargo kararından sonra JCPOA anlaşmanın elindeki geliştirmiş uranyum ve ağır suları başka ülkelere satma yükümlülüğüne şimdilik uymayacağını açıkladı. Anlaşmada imzası olan AB ülkeleri Fransa, İngiltere ve Almanya’ya da ABD’yi ambargoyu kaldırmaya ikna etmek ve ayrıca onun finansal etkisini kaldırıcı finansal SWİFT geliştirmesini bitirmesi için 60 günlük bir süre verdi. Ne şiş yansın ne kebap demekten başka gücü olmayan AB’nin bir sonuç üretebileceğini sanmak elbette bir hayal olabilir.
Sonuçta Ortadoğu’da gerilim ABD’nin çıkarları açısından gereklidir. Ekonomisi silah sanayi üzerine oturan ve diğer ticari metalarda gücünü giderek Çin ve gelişmekte olan ülkelere kaybeden; dolardan kaçmaya başlayan bir dünyada ABD’nin Ortadoğu’da İran gerilimini tırmandırmaktan başka çaresi yoktur. Sıcak bir savaşı göze alması pek olası görülmüyor. Gerilim gerilim, tüm dünyada gerilim. O nedenle Çin’e yeni tarifeler, o nedenle Venezuela’da darbeler, o nedenle Kuzey Kore’de ne yapacağını bilememeler, o nedenle Küba’ya yeni yaptırımlar ve Nikaragua’yı karıştırmalar. Bakalım bu gerilimler ne zaman ABD’nin elinde patlayacak.