Dünya ekonomisi ve kriz işaretleri

Böyle bir dünyada Türkiye bugüne kadar yaşadığı en derin krizin içindedir. Son on yıldır en pervasızca yapılan sermaye transferinin bir lağım patlaması görünümünü aldığı günlerden geçiyoruz. Kara paranın en yaygın olduğu ekonomiye sahip olan Türkiye aynı zamanda yoksulluk cehenneminden fışkıran çetelerin  diyarına dönüşmüştür.

Trump’ın gelişinden beri dünya dengelerinde sürekli gelgitler yaşanıyor. Özellikle gümrük savaşlarını, sürekli değişen tarifeleri izlemek bile zorlaştı. Bilindiği gibi Trump’ın adı küreselleşmenin sonu anlamına geliyor. Ancak yerine ne konulacağı hâlâ ortalıkta. Bu nedenle dünyada artık “yeni normal”in bir adı var: “Kalıcı belirsizlik”.

Belirsizlik ortamında en öne çıkan, doğal olarak dünya güçler dengesindeki durumdur. Bölgesel savaşlar, gücün Uzakdoğu’ya kaymasının yarattığı sancılar kendini sürekli bazı işaretlerle ortaya koyuyor. Elbette en önemli işaret Trump’ın ilk başkanlığa gelişidir. Aslında gelişten çok onun gidişi ABD ve dünyada yeni bir dönemin işareti oldu. 2021 başında Trump taraftarları Kongre binasını işgal ederek bir şok yarattılar. Bu işgalde keyfilik, pervasızlık, belirsizlik, Trump adına ne varsa hepsi öne çıktı.

Trump’ın yeni başkanlık döneminin dokuzuncu ayında vadettiğinin tersine dünyadaki belirsizlik her geçen gün artıyor. İki haftadır ABD hükümeti bütçe görüşmeleri tıkandığı için kepenklerini indirdi. Belirsizlik gittikçe artıyor. IMF başkanı Georgieva, “küresel ekonominin aşırı derecede dengesiz” olduğunu açıkladı. Dünya ekonomisinin bir anlanda lokomotifi olan Çin, son çeyrekte bir yavaşlamaya girdi. Öte yandan dünya ekonomisinde gerilimin biriktiği dört fay hattında söz ediliyor:

  • Küresel dengesizlikler ile devam eden güvenlik endişeleri ve savaşlar,
  • Rekor düzeylere yaklaşan borçlanma seviyeleri,
  • Banka dışı finans sektöründe oluşan sistemik riskler,
  • Muazzam boyutlu yatırımlara sahne olan yapay zekâ teknolojilerinin yarattığı balon endişesi (Paraanaliz)

Bu fay hatlarına bakınca 2008 krizi öncesiyle benzerlikleri hemen dikkat çekiyor. 2007’ler “çok kutuplu” dünyaya girişin bütün gerilimlerinin yaşandığı önemli bir yıldı. ABD’nin borçlanması o yılları da geride bırakacak seviyelere tırmanmıştır. Kesin rakamlar olmasa da şimdiki borç 36 trilyon dolar civarındadır. Banka dışı finans sektöründeki gerilim özellikle 1990’lar sonrası sürekli vardır ve zaman zaman zirve yapar. Son olarak önceki krizde IT teknolojilerinin yarattığı ve krizde patlayan NASDAQ balonunun yerini bu kez yapay zekâ teknolojileri almıştır. Verimlilik konusunda hâlâ yapay zekâ çok tartışmalıdır. Ayrıca tükettiği elektrik enerjisiyle insanlığın yakın geleceğinde büyük sorun olmaya adaydır.

Fakat bugünkü krizin öncekinden temel farkı artık küreselleşmenin itibar yitirmesi ve bir ileri bir geri gitse de gümrük savaşlarının kaçınılmaz hâle gelmiş olmasıdır. Rakip güç merkezleri 2008’lere göre çok daha belirgin bir biçimde ortaya çıkmıştır. Çin merkezli uzakdoğu öne çıkarken, Avrupa kesin bir gerilemeye girmiş, ABD ise en büyük silahlı güç olması nedeniyle dünyayı açıkça haraca keserek ayakta kalma savaşı veriyor.

Günümüzün en çarpıcı yanı bir yanda en gelişkin yapay zekâ teknolojisi insanlık için kestirilemez bir gelecek hazırlarken öte yandan yoksullaşmanın ve toplumsal çürümenin insanlık için hazırladığı gelecek ise cehennemi çağrıştıyor. Kapitalist sosyal bilimcilerin hesabına göre 2 milyar insana artık dünyada yer yoktur; “fazla” konumundadırlar.

Böyle bir dünyada Türkiye bugüne kadar yaşadığı en derin krizin içindedir. Son on yıldır en pervasızca yapılan sermaye transferinin bir lağım patlaması görünümünü aldığı günlerden geçiyoruz. Kara paranın en yaygın olduğu ekonomiye sahip olan Türkiye aynı zamanda yoksulluk cehenneminden fışkıran çetelerin  diyarına dönüşmüştür.

Ekonomik ve sosyal krizin en yoğun bir biçimde iç içe girdiği ülkede dış dünyadan her an gelebilecek şok dalgalarıyla öngürülemez yerlere savrulması işten bile değildir. Demirel’in ünlü deyişi ile: “Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete!”