Testereye karşı tencere ve tavalar: İntihar mı yoksa beklenen kurtuluşa ilk adım mı?

Ayşe Tansever yazdı: Dünya tarihinde demokratik seçimle başkanlık koltuğuna oturduktan bu kadar kısa sürede protesto edilen başka bir başkan oldu mu, bilmiyoruz. Birçok yönü ile Milei dünya tarihinde bir ilkler başkanı. Tüm dünyanın gözü, yapacağı şeyler ve Arjantin halklarındadır.   

Ülkemizin ekonomik gidişini anlatmak için sık sık  karşılaştırıldığı Arjantin çok ama çok ilginç günler yaşıyor. Başkanlık seçimlerini  %56 oy ile kazanan Milei, 10 Aralık’ta başkanlık koltuğuna oturdu ve milletvekillerine sırtını dönerek halkına doğru iktidarda yapacaklarını anlattığı ilk konuşmasını yaptı. Ve bundan 10 gün sonra da 20 Aralık’ta halklar onu protesto için sokaklara indiler. Dünya tarihinde demokratik seçimle başkanlık koltuğuna oturduktan bu kadar kısa sürede protesto edilen başka bir başkan oldu mu, bilmiyoruz. Birçok yönü ile Milei’nin dünya tarihinde bir ilkler başkanı olduğu söylenmektedir. Tüm dünyanın gözü, yapacağı şeyler ve Arjantin halklarındadır.   

Seçim sonuçlarını değerlendiren ekonomik ve siyasi uzmanlar “halkın  seçimlerde sosyal intiharı” seçtiği yorumlarını  yaptılar; çünkü Milei’nin sözünü verdiği ekonomik ve siyasi hattın aslında halkı daha da yoksullaştıracağı, var olan ekonomik sorunları çözemeyeceği yaşanan deneylerle kesindir. Halk, çıkarlarına karşı, kendilerini daha da yoksullaştıracak bir adayı neden seçmiştir?  Bir kısım yorumcuya göre, yıllardır yaşadığı yoksulluk kısır döngüsünden ancak böyle, ne yapacağı pek anlaşılmayan, elinde testere ve yanında köpeği ile seçim konuşmaları yapan, psikologların “deli” teşhisi koyduğu, konuşma biçiminden hareketle kimilerinin “hokkabaza” benzettiği  bir başkan ile halkın öfkesi örtüşmüştür. Milei öfkeliydi. Devleti yok edeceğini, bu sistemi yıkacağını söylüyordu. Anlamasalar da  yepyeni bir şeyler söylüyordu. Öfke ile testeresini sallıyordu. Yıllardır açlıktan, yokluktan çaresiz “delirmiş”, ne yapacağını bilemeyen yoksul halklar gibi öfkeli söylevleri vardı. Halklar onda kendilerini buldular. Sözünü verdiği şeyleri ekonomik olarak anlamasalar bile duyguda birleşiyorlardı. Bu devlet, bu sistem gitmeliydi. Milei gibi bir başkan dertlerine belki “çare olabilir”di. Denemek istediler. Hali vakti yerinde orta sınıflar ve “kast” denilen zengin kesimlerin çoğu da aynı tercihte birleştiği değerlendirmeleri yapıldı.     

Ülkede hemen halkın sokaklarda protestoya geçmesi ise başta bir rastlantı idi. 20 Aralık 2001 yılında Arjantin’de büyük bir halk ayaklanması yaşanmıştı. Olayda 39 kişi ölmüş, 300’e yakın kişi de yaralanmıştı. Fabrikalar işgal edilmiş ve ülke liderleri saraydan helikopterlerle kaçmışlardı. Milei koltuğuna oturmadan günler öncesinde de halk ülkenin ekonomik durumuna karşı seslerini duyurmak ve o günü hatırlatmak için gösteri kararı almışlardı. Günlerdir hazırlanıyorlardı. Halklar güçlerini ve kararlılıklarını, örgütlülüklerini iktidara göstereceklerdi. Yani 20 Aralık gösterisi Milei başa geçmeden önce planlanmıştı.

Ekonomi  reform paketi

Çiçeği burnundaki ekonomi bakanı Luis Caputo da 20 Aralık Çarşamba gününden iki gün önce iktidarın yeni mali programını televizyon ve radyolardan halka açıkladı. Halkın %40’nın yoksulluk içinde yaşaması, %140’lara varan enflasyona çare şimdiye kadarki iktidarların yaptığı gibi aspirin tedavisi değil, sorunu temelinden çözmek  için bir ameliyat yani bir şok tedavisi gerekiyordu. Bu nedenle bakan 14 önlem açıkladı. Ülke parası devalüe edilerek bir anda peso %118 değer kaybetti. Enflasyon %250-300’e dayandı. Sübvansiyonlar ve sosyal yardımlar kaldırıldı. Fiyat ve ücret kısır döngüsünü kırmak için başka çarenin olmadığını açıkladı.  İthalatçıların dolar yokluğundan ödeyemedikleri borçlar devletleştirildi. Elektrik, gaz, otobüs ve tren biletlerine zam yapıldı. Düşük gelirliden de vergi alınmasına yeniden başlanacak, herkes vergi ödeyecekti. Bütçe açığını kapatmak için devlet çalışanları azaltılacaktı. Eyaletler kendi yağları ile kavrulacaklar, onlara devlet kasasından para verilmeyecekti. Onlarda da para olmadığına göre eyalet memurları maaşlarını bu ay ve gelecek ay alamayacaklardı. Ekonomi bakanı bunun yoksul halklar için acı bir reçete olduğunu ama mart ya da en geç temmuz ayına kadar sabredilmesi ve sonunda ekonominin bir dengeye oturacağı sözünü verdi. Bu şok tedavisi ya da ameliyat herhangi bir anestezi kullanılmadan yapılacak, yani tüm acılar duyulacaktı. Birkaç ay sabır gerekiyordu.

Bu şok tedavileri daha önce Şili ve Peru’da uygulanmıştır. Arjantin’in eski neoliberal başkanı Menem de 1989-99’da uygulamıştı ve halkların sorunlarını çözmediği gibi aksine zenginleri daha zengin, yoksulları daha yoksul yapmıştı. Bunları hatırlayan halklar açısından ekonomi bakanının açıklamalarına inanan olmadı.     

Halklar hemen şok oldular. Devalüasyon ve yardım kesintileri anında pazar ve marketteki tüm mallara yansıtıldı ve her şey birden iki ya da üç kat pahalılaştı. Sübvansiyonların kesilmesi, taşımanın pahalılaşması, vergi ödeyecek olmaları, bedava yemek yedikleri yerlerin kapanacak olması halkları çıldırttı. Zaten örgütlü olan halkların acılarını ve öfkelerini duyurmak için 20 Aralık günü ülkenin dört bir yanında gösteriye katılma isteği arttı.

Güvenlik protokolü

Ekonomi bakanının ardından yeni Güvenlik Bakanı Patricia Bullrich, bir güvenlik ya da grev yasağı protokolü açıkladı. Bu, özünde 20 Aralık’ta ve daha sonra yapılacak gösterileri ve grevleri yasaklamaya yönelik bir kararnamedir. Protestolara katılacakları korkutmak, onlara göz dağı vermek için hazırlanmıştı. İktidar açıklayacağı yeni ekonomik ve siyasi kararların halkı sokaklara dökmesini engelleme çabasındadır. 

Yeni önlemler ile herhangi bir yolun kesilmesi yasaklandı. Bakan “O gün ya evlerinizde kalın ya da işinize gidin” dedi. Sokaklara çıkanların fotoğraflarının çekileceği, devlet yardımı alamayacakları, tutuklanacakları açıklandı. Eyleme çocuk getirilmesi yasaklandı. Böylece en azından kadınlar evlerinde kalmak zorunda kalacaklardır. Protestocuları taşıyan otobüs ve araçlara büyük cezalar verilecekti. Kolluk kuvvetlerine sert davranma yetkileri verildi. Ordu, 2000 asker ile devrede olacaktı. “Ya cezaevi ya kurşun” dedi Bullrich. “Yapan bedelini ödeyecektir.”

Cezaevlerine yeni düzenlemeler getirilerek boş yerler hazırlandı. Kısacası halkı sokaklardan alıkoymak için ellerinden gelen tüm korkutmaları yaptılar. Tüm gerici basın ve kanallardan bu önlemler defalarca yayınlandığı gibi birçok kent meydanlarında Bullrich ile birlikte güvenlik, ordu, cezaevi yetkilileri halka seslendikleri toplantılar yaptılar. Alınan yeni kararları açıkladılar. Halkı protestodan alıkoymak için ellerinden geleni arkalarına koymadılar.

İşler çatallaşıyordu. Sendika ve halk örgütlenmeleri başkan ve yetkilileri ve hukukçular toplantılar yaptılar. Bullrich’in yeni gösterileri engelleme kararnamesinin anayasaya ve uluslararası anlaşmalara aykırı olduğunu, halkın gösteri hakkının ellerinden alınamayacağını ilan ettiler. Bunlar demokratik haklardır, dediler. Gösteride  yanlarında hukukçular ve avukatlar ile ön saflarda yürüyeceklerini, böyle bir müdahalede davalar açılacağı uyarısı yaptılar.

Ekonomi bakanının açıklamaları bir şok etkisi yaratmıştı. Daha da yoksullaşacakları, var olan ekonomik çıkmazın kendileri için daha da zor olacağı gerçeği, öfkeleri arttırdı. 20 Aralık’ta, sadece 2001 olaylarını hatırlamak, anmak değil ayrıca açıklanan yeni ekonomik kararlara karşı olduklarını anlatmak gerekliydi. İkinci olarak yeni gösteri yasaklarından korkmadıklarını da göstermeliydiler. Kolluk kuvvetleri ve ordunun karşılarında olmasına rağmen öfke ve cesaretle sokaklarda seslerini duyurmalıydılar. Sendikalar ve örgütler de halkları arkalarına alma, onları dışarı çıkarma beceri ve gücünü gösterebilmeliydiler. Halklar yeni önlemlerden korkacaklar mıydı, ertesi gün belli olacaktı. Protesto çok daha önemli hale gelmişti. İyi örgütlenme gerekiyordu. Tüm ülke halkları bulundukları yerlerde protestolara korkmadan katılmaya çağrıldı. Bazı toplanma yerleri değiştirildi ve otobüsler cezalandırılacağı için de tren yolunu kullanma kararları alındı.   

2001 protestolarından

20 Aralık günü

Beklenen gün geldi. Saat 14.00’te belirli kent merkezlerinde  toplanılmaya başlandı. Memur ve işçi sendikaları, çeşitli sosyal hareketler, feminist örgütlenmeler hem yeni ekonomik kararları hem de protestoları yasaklama kararlarını reddeden konuşmalar yaptılar. İşsiz işçiler, emekliler, yıllardır çocuklarını arayan Cumartesi anneleri, öğretmenler, aydınlar, öğrenciler hepsi sokaktaydılar. 16.00’da yürüyüşe geçildi. Çeşitli sloganlar atıldı. “Diktatör Milei ve Bullrich!”, “Hepiniz Defolun!” diye davullar çalındı. Zaman zaman kolluk kuvvetlerinin müdahalesi oldu. Başta Güvenlik Bakanının protokolünün belirlediği gibi kaldırımlarda yüründü ama sonra ana yollara da geçildi. Başkentte bu kararnameyi vali dikkate almadı ve sokaklarda yürümelere, yol kesmelere pek müdahale etmediler. Genel olarak çok az bir yerde tutuklama ve biber gazına rağmen protestolar genel olarak olaysız geçti. Çarşamba günkü gösteri Arjantin halkının önemli bir kısmının, özellikle Milei, Bullrich ve Caputo üçlüsünün, bu neo-faşist otoriterliğini desteklemediğini gösterdi. Bir öfke ortaya kondu.

Daha sonra saat 19.00’da beklendiği gibi Milei’nin, devlet radyo ve televizyonundan canlı yayını başladı. Konuşma 15 dakika sürdü. Ama Milei ülkenin ekonomik durumdan düzlüğe çıkması için ‘Acil ve Gerekli Düzenlemeler’ (AGD) adını verdiği 300 adet kararname imzaladığını açıkladı. Bunların çoğu şimdiye kadar meclislerde kabul edilmiş yasaların geri çekilmesidir. Sayılarının yakında 360’ı geçeceğini söyledi. Resmi gazetede yayınlandığı andan itibaren de yürürlüğe girecekti. Hemen 21 Aralık’ta resmi gazetede yayınlandı.

Elbette devlet başkanlarının, aynı bizde olduğu gibi, acil durumlarda bir kararname ile yasaları askıya alma ya da iptal etme yetkisi vardır. Hukukçulara göre sonra bu kararnameler iki mecliste görüşülüp oy çokluğu ile kabul edildikten sonra geçerli olur. Ancak Milei’in iki meclisteki aritmetiğinin de bunları geçirmesine izin vermeyeceğinden o bunları hemen yürürlüğe soktu ve meclislerden geçirilmesi için 10 günlük bir süre tanıdı. Yoksa tartışmadan kabul edilmiş olacaktır.  Zaten önceden herhangi bir hazırlık olmadan 360 tane iptal kararnamesinin tartışılıp geçmesinin olanaksız olduğunu kendisi de biliyor ama işi oldu bittiye getiriyor ya da getirmeye çalışıyordu.  

Milei iktidar olunca devleti testeresi ile keseceğini söylemişti ya, işte şimdi işe yılların yasalarını ortadan kaldırma ile başlıyor. Anayasaya aykırı davranacağını ilan ediyordu, iptal edilen kanunların neler olduğuna bakınca da işin ciddiyeti ortaya çıkıyor. Milei bu açıklamaları ile ülkeyi demokrasi olmaktan çıkarıp diktatörlük yapmaktadır.   

Testereler

Milei kararnamelerinin testereledikleri arasında devlet şirketlerinin ve topraklarının özelleştirilmesini engelleyen, kısıtlamalar getiren, koşullar koyan yasalar ve düzenlemeler vardır. Özelleştirmelerin önünde hiçbir engel kalmamaktadır. Ülke uçak şirketi ve demir yollarının satılması işine hemen başladı bile. Ekonomi bakanının fiyatları gözetlemesini sağlayan yasa iptal edilerek isteyenin istediği gibi mallarını fiyatlamasının önü açılıyor. Bundan en çok etkilenecek şeyler arasında sağlık ve eğitim sistemi vardır. Artık doktorlar, hastaneler ve özel okullar fiyatları  istedikleri gibi belirleyebileceklerdir. Ayrıca kira fiyatları da tıpkı bizde olduğu gibi uçacaktır. Marketler hiç denetimsiz mallarını istedikleri fiyata satabileceklerdir. Dış ticarette ülke üretimini ve üreticisini dış para birimleri karşısında korumaya yönelik düzenlemeler getiren yasa da iptal edildi. Yatırımları teşvik için toprak mülkiyeti üzerindeki bazı korumacı yasalar yürürlükten kalkıyor. Ülke açısından önemli şarap ve şeker gibi şeyleri koruma yasası da kaldırıldı. Böylece ülkenin dış yatırımcılara ve finans güçlerine satışının kapısı ardına kadar açılıyor. Hatta ülke ormanlarını koruyan yangın yasası da iptal edilerek isteyenin ormanları yakarak soya vs ekmelerine izin verilmiş oluyor. Ulusal madenlerin ticaret sistemini düzenleyen yasanın iptal edilmesiyle de, yabancıların istedikleri madeni arayıp çıkartmasının önü açılıyor. İsteyenin istediği şeyi ve istediği miktarda ihraç etmesinin de önü açılıyor. Arjantin dünyanın en büyük et üreticisidir. Enflasyon ile halklar et alamaz olmuşlardı. Şimdi de ihracının önü açılınca tüm etler dışarı satılabilecek ve ete ulaşım daha da imkansız hale gelecektir. 

Milei önümüzdeki günlerde emekçiler için çok önemli olan emek yasasını da geri çekecektir. İş güvenliği, tazminatlar, işten çıkartma koşullarının tamamen kalkacağı, sendikaların ve toplu pazarlıkların yasaklanacağı haberleri gelmektedir. Emekçilerin yıllardır kazandıkları haklar da testerelenecektir. Milei ve ekonomi yetkililerinin ülkenin en zengin yerli ve yabancı şirket üst yetkilileri ile bu doğrultuda toplantılar yaptığı haberleri vardır. İşverenlerin çıkarı doğrultusunda emek yasası yeniden yapılandırılacaktır.  Yoksullara karşı bir savaş başlıyor: “Ölen ölsün, sağ kalanlar bizimdir” diye seçim konuşmalarında zaten açıklamıştı.

Tencereler ve tavalar

Milei’nin konuşması bittikten hemen sonra, protestodan dönen halklar birden sosyal medya üzerinden örgütlenerek gece mece demeden sokaklara çıkmaya başladılar. Sokaklar tencere ve tava sesleri ile çınlamaya başladı. Ülkenin birçok yerinde sabahlara kadar tencere ve tavalar çalındı. İnsanlar boş tencere ve tavalara vurarak, ülkede ünlü Cacerolazos denilen protestoya başladılar. Bu 2001 yılından beri ilk kez gerçekleşiyordu. O dönemin isyanının yeniden başlayabileceğinin güzel bir habercisi olduğu yorumları yapıldı.  

Perşembe günü de daha güneş doğmadan halklar kendiliğinden kent merkezlerini yeniden doldurmaya başladılar.  Ellerinde meşaleler de vardı. “Halklar kast1 değildir!”, “Emekçiler birleşin, birleşmeyeni çivileyecekler!” diye halkları birleşmeye, sokaklara çağırdılar. Kornalar çalındı. “Hepiniz defolun!” diye bağırdılar. Bu önerilerin hiçbirinin emekçilerin çıkarına değil, zenginleri daha da zenginleştirecek önlemler olduğu bağırıldı. Bazı vurup kaçmalar oldu ve polis tutuklamalar yaptı.

Bu arada sendikalar saat 15.00’de İçişleri Bakanı ile kararlaştırılan toplantıya da gitmeyeceklerini açıkladılar. İktidar yetkilileri ile artık pazarlık için masaya oturmanın hiçbir anlamı yoktu. Toplanan çeşitli sendikalar, özellikle devlet çalışanları sendikası, sol partiler iktidarın aldığı kararları protesto için 27 Aralık’ta gene sokaklara çıkma kararı aldılar. Bir gün sonra da, yani 28 Aralık’ta da genel bir grev kararı için tüm sendika ve sosyal hareketlerin toplanacaklarını açıkladılar. Çeşitli halk meclislerinde de tartışılacaktı. Bunla da yetinmeyecekler; yeni açıklanan kararlar anayasaya aykırı olduğu için davalar açacaklardır. Kendilerinden yana olduğunu düşündükleri parlamenterler ve milletvekilleri ile görüşmelerin başladığını da açıkladılar. Onların bu önlemlerin yasalaşmamasından yana davranması için görüşmeler yapılıyor. Milei’e karşı tepki hem politik hem de sokaklarda olmalıdır deniyor. Protestocular askeri diktatörlük zamanında bile böyle şeyler görmediklerini ve bunların Arjantin’i yok etmek için atılmış bir “nötron bombası” olduğu benzetmesini yaptılar. Diktatörlük döneminde işçi sınıfının 30 bin kayıp verdiğini unutmadıklarını hatırlatarak ölüme bile hazır olduklarını açıklıyorlardı. “O zaman bile bu kadar ileri gidilmemişti” dediler.

Yangına ateşle gitme

Milei cephesi ise geri bir adım atmak değil aksine yükseltmeye yönelik adımlar atmaktadır. Milei, konuşmasında sonra halkların kendiliğinden sokaklara dökülmesini “Stockholm sendromu” olarak değerlendirdi. Bilindiği gibi 1973 yılında bir banka soygunu sırasında soyguncunun rehin aldığı banka çalışanları bir haftalık polis ve soyguncu pazarlıkları sonrasında polis karşısında soyguncudan yana davranmışlardı. Milei de sokağa çıkanları Stockholm’daki soyguncudan yana olanlara benzeterek suçladı. Yani asıl soyguncu kendi değil, açıklanan kararlara karşı halklar suçluydu. Onların “aşk ve sevgi ile komünizm özlemi duyanlar“ olduğu yorumunu da ekledi. Yani komünistlerdi.

Arkasından 23 Aralık’ta Bullrich, protestonun devlete 60 milyon pesoya mal olduğunu açıkladı. Yakıtlara vs. bu kadar para harcamıştı devlet boşu boşuna. Bunun bedelinin sendikalar ve sosyal hareketlerden tahsil edileceğini açıkladı. 14 tane grup listeye alındı ama bunların birkaç tanesi ne protestoya çağrı yapmış ne de katılmıştı. Yani devlet olayları pek öyle titiz izleyememiştir. Ayrıca devletin kararına karşı gelerek suç işlemekle dava açılamayacak, gasp ve dolandırıcılıkla suçlanacaklardı. 

Bir de “operasyon raporu” yayınlandı. Devlet protestolarda saldırı yaşayanların şikayet edebileceği bir telefon hattı açıklamıştı. Rapora göre buraya 15900 çağrı yapılmış, 1100 gasp ve dolandırıcılık olayı yaşanmış ve 32 kişi ihbar edilmiş. Bu şikayetler ve tehditlere cezalar yazılacak ve örgüt üyeleri görevden alınacak, araştırılacakmış. Kameralardan 35 kişinin yolları kapattığı tespit edilmiş ve bunlara da gerekli işlemler yapılacakmış.

Bir de Milei, taraftarlarını sokaklarda devletten ve kendisinden yana  destek vermeleri için örgütlemeye çalışmaktadır. Bolsonaro da bunu yapmıştı. İktidar yanlısı basın ve sosyal medya hesaplarından böyle bir sosyal ağ kurulması için çağrılar yapıldı. 23 Aralık Cumartesi günü saat 16.00’da gösteriye çağrıldılar. Yanlarında çöp torbaları taşıyacaklar, tencere tava çalanları içine dolduracaklardı. Ancak protestocuların durumu o kadar güçlü idi ki onun karşısında eylemin sönük kalacağını anladıkları için  gösteriyi iptal ettiklerini açıkladılar. 2

Sonuç

Neoliberal politikalar  ömrünü tamamlamış,  finans kapital güçlerinin ne pahasına olursa olsun iktidarda kalma çırpınışına Milei, Latin Amerika’dan dünyaya bir örnek sunuyor. Eski iktidardaki sosyal demokrat ve ılımlı güçler bir umut olmaktan çıktı. Sol güçlerin de bir programı şimdilik görülmüyor. Milei’nin de halkların koşullarını iyileştirmeyeceği ekonomistler tarafından kesin olarak dile getirilmiş, her şeyin özelleştirilmesi, devletin bile yok sayılabileceği, sosyal hakların olmadığı bir düzenle halkı oyalama “deliliğini” hayata geçirmeye çalışıyor.

Ama karşısındaki halklar da 40’ı aşkın yıldır neoliberal politikalardan çektikleri yoksulluk ve baskılar sonucu örgütlülüğün önemini kavramış; 2001 yılında büyük bir isyan yapmış deneyimli, örgütlü bir kitledir. Ama o dönemde iktidarı hedeflemediler. Daha sonraki yıllarda da göz doldurucu ya da ikna edici bir program ortaya çıkmadı; ortalık Milei gibi delilere kaldı.

Şimdi Milei’nin kendilerine açtığı savaşta sokaklarda olacakları kesindir. Milei iktidarının tüm karşı önlem ve korkutmalarına karşı sokaklarda tencere ve tavaları çalmayı bırakmazlar ve iktidarı hedeflerlerse, Milei iktidarının dört yılını tamamlayıp tamamlamayacağı soru işaretlidir. 

Milei politikaları ve halk hareketleri yakından izlenmelidir. Neoliberal dünya düzeni ve örgütlü halklar mücadelesi açısından büyük dersler çıkarılacak olaylar yaşayacağız. Testereler mi tencere tavaları kesecektir, yoksa tencere ve tavalar mı testereyi parçalayacaktır, Latin Amerika için yaşamsal bir öneme sahiptir. Bu seçim sonucu, söylendiği gibi “halkın bir intiharı” mıdır; yoksa halkların beklediği kurtuluşa yeni bir adım mıdır, göreceğiz. 

  1. “Kast” Milei’in iktidardaki egemen ve Finans-Kapital güçlerini testeresi ile keseceğini söylediği kesimdir.
  2. https://www.pagina12.com.ar/697695-desactivan-una-movilizacion-a-favor-de-javier-milei