Büyüyen belirsizlik
Mehmet Yılmazer yazdı: Önümüzdeki yıllar “yeni”nin doğum sancılarının çok daha açık biçimlerde yaşanacağı bir süreç olacaktır. “Ebelik” için iyi hazırlanmak gerekiyor.
Çok kutuplu dünya, kendisi zaten belirsizliğe işaret ediyor. Son yaşananlarla birlikte dünyanın “entropisi” gittikçe artıyor. Dünya ekonomisi 2008 krizinden beri kendini toparlayamadı. Neoliberalizm ve küreselleşme ile yürütülen vahşi sermaye birikimi tıkandı; ancak yerine yeni bir yol konulamadı. Ayrıca neoliberalizmin vahşi soygunu ile en başta Çin’in bunun içinde öğütülmesi amaçlanıyordu; ortaya tam tersi bir sonuç çıktı. Çin gelişiyor; üstelik dünya ekonomisinin ağırlık merkezi Asya-Pasifik bölgesine kayıyor. Bu gerçeklik gelgitli ama sürekli kendini büyüten bir süreçtir. Batı dünyası bu gidişi engellemek için yollar arıyor.
Pandemi sonrası Batı dünyası Çin ağırlıklı tedarik zincirlerine yeni yollar arıyor. Çin’e sermaye akışı tersine çevrilmek isteniyor. Buna paralel olarak son birkaç yıldır Çin’den sermaye çıkışı artıyor.
Öte yandan ABD liderliğinde Batı dünyası Pasifik bölgesinde gerilimi yükseltmek için yollar arıyor. Çok kutuplu dünya statik bir saflaşma değil, özellikle Ukrayna savaşından beri yeniden şekillenen bir süreçtir. “Küresel Güney”in son gelişmelerle birlikte görünür hale gelmesi; bununla bağlantılı olarak 1 Ocak’tan itibaren BRICS topluluğunun Mısır, Suudi Arabistan, Etiyopya, İran ve BAE’nin katılımıyla artacak olması dünyadaki fay hatlarındaki gerilimi yükseltecektir. Çok kutuplu dünyanın yapısı bölgesel gerilimlerin, savaşların yaşanma olasılığını arttırıyor.
Dünyadaki belirsizliği yükselten diğer bir “mega trend” gittikçe hızlanarak yaklaşan “yapay zeka” dalgasıdır. Bunun içinde sadece son bir teknik gelişim değil, yeni bir üretim biçimiyle artacak olan ekonomik ve sosyal sarsılmaların şok dalgaları vardır. Çip üretiminde hızlanan rekabet, yaklaşan lityum paylaşım savaşları; yeni üretim biçimlerinin yaratmakta olduğu işsizlik dalgaları, bunların hepsi yaklaşan yapay zeka dalgası içindedir. Bir yandan finans spekülasyonlarıyla kapitalist soygunun vahşileşmesi ve yoksulluk uçurumunun artan derinleşmesi; öte yandan yapay zeka dalgasıyla mucize teknik gelişimler yaşanırken “toplumsal fazla nüfusun” artması dünyadaki belirsizliği en yüksek noktalara taşıma potansiyeline sahiptir.
Üçüncü “mega trend” büyük göç dalgalarıdır. Bugün dünyada göçün iki ana yolu vardır. Birisi Latin Amerika’dan ABD’ne yaşanan göçtür. Trump’a seçim kazandıran konulardan birisidir. Yakınlarda yeniden Latin Amerika’dan kuzeye bir göç karavanı başladı. Bu yaşananlar ABD’nin arka bahçesi olmanın bedelleridir. Ayrıca Latin Amerika’da bugün Pekin ve Washington’un güç savaşı yaşanıyor. Bütün bunlar göçü tetikleyen konular. Diğer yol Ortadoğu ve Afrika’dan Avrupa’ya yaşanan göçtür. Bu göçün iki ana nedeni ABD’nin büyük Ortadoğu projesi nedeniyle bölgede 90’lı yılların ortalarından itibaren çıkarttığı savaşlar ve işgallerdir. En son Arap isyanlarının bastırılmasıyla yıkılan ülkelerden yaşanan göç, dalganın hızı ve yaygınlığını arttırmıştır. Bölgedeki bu yıkımın yanına Afrika’daki açlık da eklenince Akdeniz göç yolu, insanların aynı zamanda mezarı oldu. Araştırmacılar her zaman göç olduğunu ancak bu ölçüde ilk kez yaşandığını belirtiyorlar.
Öte yandan Batı dünyasında yaşanan “yaşlanma” bu ülkeleri bir anlamda bu göçlere muhtaç hale getiriyor. Onların istediği sınırlı ve kontrol edilebilir göçtür; bugün yaşanan ise tsunamiye benzer bir büyük dalgadır. Göç sınıf mücadelesinin yapısını değiştiriyor; öte yandan ırkçı görüşleri güçlendiriyor.
Bütün bunlar gittikçe hızı artan bir iklim değişikliği gerçekliği içinde yaşanıyor. Böylece sosyal ve sınıfsal mücadeleler içine yaşam hakkı mücadelesi de ekleniyor.
Bu tabloya bakıldığında hemen görülebilir. Ekonominin ağırlığı Asya-Pasifik bölgesine kayıyor; aynı zamanda gerilimin ağırlık merkezi de bu bölgeye kaçınılmaz bir şekilde taşınacaktır. Bu büyük kaymanın yaratacağı sarsıntıları bugünden kestirmek zor olsa da kıyamet ölçüsünde bir alt üstlüğe neden olacağını söylemek yanlış olmaz.
Dünya, sorunlarıyla her gün daha fazla bir patlayıcı maddeye dönüşürken öte yandan büyük savaşlarla bulunan eski çözümler nükleer silahlar nedeniyle imkansız hale gelmiştir. Bu gerçeklik bitmeyen bölgesel savaşlara; aynı zamanda toplumsal yapıların çürümesine yol açıyor. Bu zeminin içinden düşüncenin çürümesi, “gerçek ötesi” fantezilerin köpürmesi ortaya çıkıyor. Bunun belki de son günlerdeki en çarpıcı örneği Arjantin’de yaşananlardır. Öte yandan sorun bu ölçülere, bir anlamda “çılgınlık” seviyelerine vardıysa çözümün, ipuçların da ufukta görünmesi uzak değildir.
Önümüzdeki yıllar “yeni”nin doğum sancılarının çok daha açık biçimlerde yaşanacağı bir süreç olacaktır. “Ebelik” için iyi hazırlanmak gerekiyor.