Küreselleşmeden Sonra – Mehmet Yılmazer
Küreselleşme sonrası meydan popülizme kalmış gibi göründü, ancak çoraklaştığı sanılan topraktan güçlü filizler yükseliyor.
Küreselleşme Sovyetlerin çöküşü sonrası dünyanın yeniden paylaşımına verilen isimdi. Finansallaşma ve özelleştirmelerle dünya yeniden paylaşılacaktı. 1950’ler sonrası yeni sömürgecilik dönemine CIA güdümlü askeri darbeler damga vurmuştu. Fakat aynı zamanda dünyada sosyalizm güçlenirken, bu gidişin etkisiyle Hindistan, Gana, Mısır, Endonezya ve Yugoslavya’nın girişimiyle 1960 sonunda Bağlantısızlar Hareketi kuruldu. Emperyalizmin aklına göre yeni sömürgecilik, klasik sömürgecilik gibi işgal ve sömürge valileri düzeninden farklı olacaktı. Klasik sömürge işgalleri olmasa da askeri darbeler, Vietnam Savaşı ve Afrika’da yaşanan savaşlar yeni sömürgeciliğin zulüm ve sömürüde önceki dönemden farklı olmadığını gösterdi.
Küreselleşme çok daha parlak bir kavram gibi görünüyordu. Soğuk Savaş’ın nükleer dehşet dengesi ortadan kalktığına göre dünyanın bu yeniden paylaşımı barışçıl yollardan olabilirdi. Fukuyama gibi neoliberalizmin peygamberleri dünyaya böyle hayaller yaydılar. Berlin Duvarı’nın yıkılışının tozu yatışmadan 1991’de Körfez Savaşı yaşandı; ardından çok daha kanlı 6-8 yıl süren Yugoslavya İç Savaşı’yla yeniden paylaşımın kanı Avrupa’ya sıçradı. Hızını alamayan süper güç Amerika tüm Ortadoğu’ya yeniden şekil vermek amacıyla Irak’ın işgaline girişti. O günlere kadar her şey yolunda gidiyordu; ancak Irak’ın işgali ile küreselleşmenin önceki sömürge dönemlerini aratmadığı ortaya çıktı. Fakat bir gerçek daha ortaya çıktı: Irak aynı zamanda ‘Süper Güç’ için bir bataklığa dönüştü ve amacının tam tersi sonuçlar yaratmaya başladı.
2008’deki büyük ekonomik krize gelindiğinde artık süper güç tıknefes duruma gelmiş ve yükselen yeni rakipleriyle çok kutuplu bir döneme giriliyordu. Küreselleşmenin, neoliberalizmin bütün yaldızları dökülmüş; dünya acele adımlarla gümrük savaşları dönemine girmişti. Berlin Duvarı’nın yıkılışıyla başlayan dönem Trump’ın Meksika sınırına duvar örme inadıyla kapanıyordu.
Küreselleşme sonrası dönemin -bu dönemi Trump’la değil 2008 kriziyle başlatmak daha doğru olur- en temel özelliği sorunların çözümlenmeden birikmeye kalmasıdır. Irak’ın işgalinden beri sorunlar karmaşıklaşarak devam ediyor. Öte yandan, 2008 krizinden sonra kapitalizmin neoliberal sermaye biriktirme modeli kapandı ancak yenisi henüz şekillenmedi.
Amerika’nın Suriye’de oyun bozucu rolü, İran’ın kuşatılması için yaptırımların arttırılması, sorunların kangren olmasından başka sonuç yaratmıyor. Kuzey Kore Anlaşması ile Çin ve Rusya’yı kısmen kuşatma adımı da son girişimle ortada kaldı. ABD Dış İşleri Bakanı Pompeo son olarak Güney Çin Denizi’nde Çin’in askeri varlığının yoğunlaşmasını diline doladı. Avrupa’yı sıkıştırıp Rusya ile bağlarını kopartmak için Washington’ın girişimleri bir sonuç vermediği gibi ABD ve AB ilişkileri sıkıntılı bir döneme girdi.
Gümrük savaşları bir sonuç vermedi. ABD, Çinli akıllı telefon üreticisi Huawei’ye karşı savaş başlattı. 2014’de Apple’ın yarısı kadar (80 milyon) akıllı telefon üretebilen Huawei 2018 yılında Apple kadar (200 milyon) telefon üretir hale geldi. ABD, rakibinin soluğunu ensesinde duyunca sinirleri bozuluyor. Bu tablonun içine bir de Boeing 737 Max krizi girdi. ABD ekonomisi için büyük bir darbeye dönüşebilir.
Dünyada sorunların çözümlenmeden biriktiği, belirsizliklerin yoğunlaştığı bir dönemdeyiz. Bu sürece ABD Venezuela ile yeni bir halka ilave etti. Bu yeni krize Rusya ve Çin’in de dahil olma olasılığı artıyor.
5-6 aya nurtopu gibi S-400 krizi gelecek. Sorunlar birikiyor ve ABD bu sorunları yönetemiyor.
Çöken neoliberalizmin yerine yenisi konulamayınca, yama yaparak idare edilmeye çalışılıyor. ABD’nin dünyayı küreselleşmeden geriye döndürmek için gücü yetmez, ancak bu yoldan yürümeye devam ederse daha fazla güç kaybedeceğini bildiği için tam bir açmazın içinde. Bu sıkıntılı süreç uzun sürmez. Bir başka noktaya sıçramak zorundadır.
Bu açmazı siyasi olarak popülizmle örtmek ne ölçüde mümkündür? Bizzat Amerika’da gençlerin sosyalizme ilgisinin artması, kadın hareketinin artan gücü ve iklim sorununa çocuk ve gençlerin sahip çıkışı, Sarı Yelekliler’in artan öfkesi otuz yıldır tüm hızıyla süren küreselleşme yağmasının tıkanmaktan öteye artık kendi alternatifini yaratma noktasına geldiğinin işaretleridir.
Küreselleşme sonrası meydan popülizme kalmış gibi göründü, ancak çoraklaştığı sanılan topraktan güçlü filizler yükseliyor.