Sokağın İsyanı, Neşesi, Coşkusu Hiçbir Şeyde Yok! – Elif Irmak

Yürüyüşe dâhil olmak isteyen, zafer işareti yapan, alkışlayan ve eylemcilerin dertlerini anlattıkları o beş dakikada onları izleyen ve gülümseyen insanlar bu davranışlarıyla özlemlerini de anlatmış oluyorlar aslında ve karanlık günlerden çıkışın nasıl olması gerektiğini de…

“Krizin bedelin ödemeyeceğiz” diyen işçiler Kadıköy’de sokakların tozunu attırdı. “İş, ekmek, adalet” talebiyle sokağa çıktı.

4. Vardiya İşçi Dayanışması’nda yan yana gelen işçiler işsizliğe, pahalılığa ve kapitalizmin yarattığı adaletsizliğe karşı eyleme çıktı. İsyanını haykırdı. Geleceksizliğe olan öfkesini ortaya koydu. Kısa yürüyüş boyunca aynı duyguları taşıyan insanların alkışlarla onları desteklemesi sokağa çıkmaktan duyulan korkunun aşılmasının ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor. Yürüyüşe dâhil olmak isteyen, zafer işareti yapan, alkışlayan ve eylemcilerin dertlerini anlattıkları o beş dakikada onları izleyen ve gülümseyen insanlar bu davranışlarıyla özlemlerini de anlatmış oluyorlar aslında ve karanlık günlerden çıkışın nasıl olması gerektiğini anlatıyor bize.

Yine önemli bir örnek olarak iş cinayetinde hayatını kaybeden Cengiz Fedakâr’ın ailesi ve sendikası BATİS’in, sokakta yaptığı eylem Kadıköy’de adalete duyulan aynı özlemin, aynı isyanın Çorlu’da yankılanmasıdır.  Cengiz Fedakâr da elektrik ustasıdır. Çalıştığı fabrikanın bozulan kamera sistemini tamir etmesi için güvenlik önlemleri alınmadan çatıya çıkmaya zorlanmıştır. Ailesinin ve sendikası BATİS’in duruşma sonrası sokakta açıklama yapmak istemesi ise baskıyla ve zorla engellenmek istenmiştir. Devletin zorunun Çorlu’da “sokağı” yasaklaması da bize yine doğru yerde olduğumuzu söylemektedir. Ailesinin “Açıklamamızı duvarlara mı yapalım, taşa mı, çiçeğe toprağa mı yapalım?” diye isyan etmesi mücadelenin kalbinin attığı yerler olarak bizlere sokağın önemini bir kez daha gösteriyor.

Flormar işçileri boşuna değil, mevsim döndü karda kışta içeri girmiyor! Metro ve Makro Market işçileri, Real İşçileri, Tüvtürk işçileri, İzmir’de Karabağlar Belediyesi’nde grevin 4. gününde olan turizm işçileri… Ve Cargill’in dumanı yine sokakta tütüyor. Üç yüzüncü günlerinde çayı sokakta demliyorlar!

Sokakta olan binlerce direnişçi işçinin içi sokakta ısınıyor! 

İşçi sınıfının mücadele tarihi katliamlarla doludur. Ama aynı zamanda devrimci örneklerle doludur.  Sanayi Devrimi ile başlayan modern köleliğe karşı ilk isyanlar İngiltere’de makine kırıcılar, Fransa’da “Donsuzlar” hareketi, Amerika’da emek şövalyeleri ve 8 saatlik iş günü mücadeleleri ile 1 Mayısların tarihine varış uzun bir direniş öyküsüdür. Rusya’da işçi sınıfının iktidarı olarak taçlanan “Ekim Devrimi” ise izleri tarihten asla silinmeyecek ve geleceğe umut ışığı saçmaya devam edecek olan biricik devrimdir.

Türkiye işçi sınıfı tarihinin 1 Mayısları ve 15- 16 Haziran direniş geleneği de bizleri aydınlatmaya devam eden göz kamaştırıcı bir tarihtir.

Ve bu mücadeleler dünyanın neresinde ve ne zaman yaşanıyor ya da yaşanacak olursa olsun patron ve işçi sınıflarının çatışmasında birinin galip gelmesi ile ortadan kalkacak ancak aralarındaki çelişkiler asla bitmeyecektir. “Bu doğru” sınıfların ortaya çıkmasından günümüz 21. yüzyılına kadar, hala, iki kere ikinin dört ettiği kadar nettir. Mutlaktır. Yüzyıllar boyunca egemenler-iktidarlar ile milyonlarca çalışan işçi ve emekçiler arasında daha keskin başka hiçbir mücadele de yoktur. Onun içindir ki insanlık tarihi sınıflı toplumların tarihidir ve binyıllara dayanır. Eskidir. Modernizmin inşa olma tarihi ise o kadar eski değildir. Kapitalizm yani modern kölelik tarihi şunun şurasında 500 yıl kadardır.

Peki bu modern kölelikten nasıl kurtulacağız, emeğimizi nasıl özgürleştireceğiz?

Bu yazıda bu soruya verilecek sihirli önermeler ve değişim ipuçları belki yok. Ancak artık bildiğimiz en önemli doğrudan yola çıkmak zorundayız. Bu doğru, örgütlenmek ve itiraz etmektir. Peki ama nasıl? İşte asıl önemli olan da bu soruya verdiğimiz cevaplar ve mücadele yollarıdır. Buna cevap bulamadığımız ve iddia koyamadığımız sürece özgürleşemeyecek, yukarıda yaptığımız tespiti eskitip duracağız!

Kapitalizmin eskidiği, kendi krizleriyle inmelendiği, yoksulluğun ve ekonomik krizlerin giderek derinleştiği bugünlerde işçi sınıfının çıkarlarını kendine dert edinen ve bunun için mücadele eden herkesin, her kurumun, her sendikanın “Peki ama nasıl?” sorusuna tatmin edici ve birbirinin önünü açan cevaplar, mücadele yol ve yöntemleri bulması gerekmektedir.

Yardım edilmiş yoksullar tanzim satış noktalarında uzun kuyrukları oluştururken bir kez daha Victor Hugo’nun o çözümü çok iyi anlattığı sözü geliyor aklıma: “Siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz… Biz ise, ortadan kaldırılmış yoksulluk… O yüzden anlaşamıyoruz…”

Bizim çıkış noktamız başta verdiğimiz örneklerde olduğu gibi sokakta olmaya ve sokakta kalmaya ısrardır. Sokağın çizgisini büyüterek örgütlenmek olacaktır. Emeğimizi özgürleştirecek olan da günümüz koşullarında sokağın çizgisini büyütecek olan ısrardır.

Yazarın Diğer Yazıları