Patronlar Kendi Eliyle İşçileri Niçin Sendikalı Yapar? – Sevgi Evren
Gerek kamuda yaşanan bu hormonal sendikalaşma gerekse özel sektörde patron eliyle yapılan sendikalaşma, sendikal bilince zarar verdiği gibi sendikaları da işlevsizleştirmektedir. Kamuda yaşanan bu şişkinlik bir yandan da gerçekten yapılan örgütlenmelerin baskılanması ve saldırı altında olmasına da sebep olmaktadır.
Ocak 2019 dönemi işçi sendikaları istatistikleri Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından 31 Ocak 2019’da Resmi Gazete’de yayımlandı. İstatistiklere göre sendikalı işçi sayısı 1 milyon 859 bine ve resmi sendikalaşma oranı da %13,86’ya yükseldi. Ancak, Bakanlık sendikalı işçi sayısını kayıtlı işçi sayısına oranlayarak bu sendikalaşma oranını bulmaktadır. Oysa yapılması gereken kayıtlı-kayıtsız bütün işçilerin dikkate alınmasıdır. Bakanlık 13,4 milyon sigortalı işçiden hareket etmektedir. Oysa memurlar hariç bağımlı (ücretli) çalışanların sayısı 16,6 milyondur. Bu durumda gerçek sendikalaşma oranı %11,2’dir.
Sendikalı işçi sayısı Temmuz 2018 dönemine göre 57 bin, Ocak 2018 dönemine göre ise 145 bin artmış oldu. Sendikalı işçi sayısının ve resmi sendikalaşma oranının son yıllarda düzenli olarak arttığı biliniyor. Bu artışı ise ağırlıklı olarak hükümet güdümlü Hak-İş Konfederasyonu’na bağlı taşeron işçilerin oluşturduğu görülüyor. Sendikalı işçi sayısındaki en hızlı artış genel işler, savunma ve güvenlik ile sağlık ve sosyal hizmetler alanında yaşandı. Bu üç iş kolunun ortak özelliği kamu taşeron işçiliğinin yoğunlaştığı iş kolları olmaları. Türkiye’de son 6 yıldır sendikalaşmada yaşanan artış esas olarak taşeron kamu işçilerinin sendikalaşmasıdır.
Açıklanan verilere göre 2018’de sigortalı işçi sayısı 433 bin azalırken, sendikalı işçi sayısı 145 bin artmış. Sigortalı işçi sayısında ciddi bir azalış yaşanırken sendikalı işçi sayısının artması, sendikalaşmanın işverenin (özel sektör veya kamu) güdümünde yürüdüğünü gösteriyor. Öyle ki kamuda işe girmenin bir koşulu işverenin etkisi altındaki sendikaya üye olması. Yine organize sanayi bölgelerinde de işe girerken işçilerden e-devlet şifreleri istenerek, istenmeyen bir sendika üyeliğinin sonlandırılması ve fabrikada yetkili işveren destekli sendikaya üye olması şart koşuluyor. e-devlet şifresini vermek istemeyen işçiler ise işe alımlarda tercih edilmiyor.
Sahada devrimci, demokrat, sınıf sendikacılığı yapan sendikaların önü ise yine bu güdümlü sendikalar aracılığı ile kesiliyor. Çerkezköy Bony Çorap ve Beks Çorap’ta BATİS sendikasının tüm örgütlenme çabalarının Hak-İş’e bağlı Öz-İplik İş Sendikası ile kesilmesi en son yaşanan örneklerdir. Bir işyerinde örgütlenmenin başlaması ile işverenler tarafından Hak-İş’e bağlı bir sendika davet edilir ve fabrika girişine masa kurularak işçiler neredeyse işveren eliyle sendikaya üye yapılır ve yıl sonunda %1 zam teklifi ile işçiler oyalanır.
Gerek kamuda yaşanan bu hormonal sendikalaşma gerekse özel sektörde patron eliyle yapılan sendikalaşma, sendikal bilince zarar verdiği gibi sendikaları da işlevsizleştirmektedir. Kamuda yaşanan bu şişkinlik bir yandan da gerçekten yapılan örgütlenmelerin baskılanması ve saldırı altında olmasına da sebep olmaktadır. İhale düzeni içerisinde yılda en az 1 defa ihale alan şirketin değişmesi, yapılan Toplu İş Sözleşmeleri’ni uygulanamaz hale getirmektedir. Yine bu ihale düzeni, neredeyse sendikacıların üyeleriyle bir araya gelmesini “yasaklamaktadır”. En son Cerrahpaşa Hastanesi’nde bir sendika temsilcisine gönderilen ihtarname, gelinen konak bakımından ibret vericidir. Yetkili sendikanın temsilcileri ve işçilerin bir araya gelmesi İş Yasası’nın 25. Maddesi’ne girmektedir denilerek adeta işçiler tazminatsız işten atılmakla tehdit edilmektedir.
Bütün bu örnekler aslında sendikaların asıl işlevlerini yeniden hatırlamaları gerektiğini söylüyor bize. Sendika ile işveren aynı tarafta değil karşı karşıyadır. Sendika işçisinin yanındadır, her sorunda arkasındadır. İşçiler de patron eliyle getirilen sendikaya kuşku ile yaklaşmalı ve kendi iradelerinin savaşını vermelidir. Aksi takdirde, binbir bedelle kazanılmış sendikal örgütlenme hakkımız ortadan kalkacak ve sermayenin saldırılarına karşı öz örgütlülüğümüzü yitireceğiz.