Sivas Bir Dönüm Noktası Mı? – Mehmet Yılmazer
İktidarı ve muhalefetiyle çürüyen bir toplum nelere gebe olabilir? Gelişmelerin alışıldık olayların dışına taşması kaçınılmaz görünüyor. Krizin derinliği ve etki alanı; ayrıca devrimci güçlerin örgütlenmelerini büyütmeleri ve sıradan taktiklerin dışına çıkıp, yaratıcı adımlar atabilmeleri gelişmeleri etkileyebilir.
Konuşması sırasında Erdoğan Sivaslılara övgüler düzerken araya iş isteyen bir vatandaş girince sinirlenir. Bu kadarı ilk kez olmuyor. Çok önceleri yine bir vatandaşın tepkisine “ananı da al git” demişti. Fakat Sivas’taki tepki bir farklılık taşıyor. İş isteyen vatandaşa “Sen mermi fiyatını biliyor musun?” diye tepki göstererek savaş ve gerilim politikasını her isteğin karşısına çıkaracağını gösterdi. Demek ki elinde başka bir çare kalmamıştır.
Yıllardır “terörle mücadele” her şeyin üzerine çıkarıldı, en ufak itiraz “vatan hainliği” ile suçlandı. Erdoğan bu politikasını kararlılıkla sürdürerek tüm muhalefetin siyaset yapma alanını belirler hale geldi. Cerablus ve Afrin harekatları ile savaşı günlük politikanın içine soktu. Bütün bunların üzerine bir de “devletin beka sorunu” örtüsü serildi ve ekonomik kriz bile dış güçlerin saldırısına bağlandı.
Yaşananlar savaş üzerinden yürütülen politikanın bir tıkanma noktasına yaklaştığını gösteriyor. Son günlerde ABD ve Rusya arasında yapılan manevraların bir çıkmaza girdiğinin işaretleri görülmeye başlamıştı. Seçimlere iki aydan az zaman kaldı. Saray bu tabloyu görüp yeniden gerilimi tırmandırır mı? Bu mümkün olsa da yaratacağı sonuçlar öncekilerden farklı olacaktır. “Mermi fiyatıyla” korkutulan vatandaş artık savaş politikalarının kendisine nelere mal olduğunu dünden daha açık kavrıyor olmalıdır.
İlginç bir dönemden geçiliyor. Her şeye gücü yeter görünen Saray, patlıcan fiyatlarıyla uğraşmak zorunda kalıyor. En küçük itiraz karşısında kimyası bozuluyor. Sürekli tehditle sorunları çözeceğine inanıyor. Ülkenin yıllardır biriken siyasal ve ekonomik sorunları sürekli halının altına süpürülüyor.
Dolmabahçe mutabakatı sırasında Erdoğan masayı devirdikten sonra faşizme doğru yola çıktı; başkanlık sistemi sözde, ülkeyi koalisyonlardan kurtararak daha hızlı ve iyi yönetmenin formülü olacaktı. Oysa ülke ne sık sık seçim yapmaktan ne de koalisyondan kurtulabildi. “Cumhur ittifakı” günümüz koalisyon biçimlerinin adıdır. Basına tek tip elbise giydirildi, her muhalif görüş tasfiye ediliyor. Aslında başkanlık sistemiyle AKP de siyaset sahnesinden geri plana itildi. Tasfiyeler AKP içine de gelip dayandı. İstanbul için Binali Yıldırım’dan başka aday kalmaması bu tasfiyelerin hangi noktaya geldiğinin göstergesidir.
Öte yandan, ekonomik krizin ne kendisi ne de nedeni konuşulmuyor. İflasın işaretleri Hazinenin dış piyasalardan yüksek faizle borç almasıyla çok açık hale geldi. Uluslararası tefecilerin eline düşüldü. Bu yetmedi şimdi ne olduğu tam belli olmayan Varlık Fonu uluslararası piyasalardan borç arayışına çıktı.
Çok göz önünde olmadığı için yeterince bilinmeyen bir gerçek daha vardır. Resmi gazetede her gün bir kurum dağıtılıp bir başkası yaratılıyor. Keyfilik diz boyu. Üstelik son söylentilere göre Saray yeni yetkiler peşindedir. İktidar açık bir çürüme içindedir. Saray kendi yarattığı bu felaketi yönetemediği için tehditlerini artırıyor. Tehdit çürütür.
Genç nitelikli iş gücü ülkeyi son iki yıldır terk ediyor. Bu kervana en son ASELSAN mühendisleri de katıldı. New York Times konuyu dünyaya “çöküş öncesi kaçış” olarak duyurdu.
Bu koşullarda muhalefetin canlanması ve güçlenmesi beklenir. Oysa gerçeklik tam tersidir. Saray’ın ördüğü korku duvarının arkasında politika yapmaktan ötesine cesareti olmayan CHP de kesin bir çürüme içindedir. Bu epeydir bilinen bir gerçeklikti; ancak belediye başkan adaylarının belirlenmesi sırasında iyice açığa çıktı. Yıllardır “sağa açılarak büyüme” taktiği ile intihar eden CHP, artık uçurumun kenarına gelmiştir.
İktidarı ve muhalefetiyle çürüyen bir toplum nelere gebe olabilir? Gelişmelerin alışıldık olayların dışına taşması kaçınılmaz görünüyor. Krizin derinliği ve etki alanı; ayrıca devrimci güçlerin örgütlenmelerini büyütmeleri ve sıradan taktiklerin dışına çıkıp, yaratıcı adımlar atabilmeleri gelişmeleri etkileyebilir.
Çürümenin kaçınılmaz siyasi bedelleri olacak. Bu bedelleri yaratanlara ödetmek çok açık bir görev. Önümüzde büyük sınav günleri duruyor…