1 Mayıs’a Giderken: Kapitalizmin Akıl Dışılığı, Sosyalizmin Zorunluluğu – Kezban Konukçu
Güncel taleplerin ekseninde geniş emekçi kesimlerle buluşabilirsek ve güven ilişkisi kurabilirsek ancak o zaman sosyalistlerin sözü daha çok dinlenir ve karşılık bulur. Fikirlerimizin ete kemiğe bürünmesi ciddi bir emekle sahada olmakla mümkündür.
Uzunca bir zamandır neredeyse her yıl söze “olağanüstü günlerden geçiyoruz” diye başlıyoruz. Bir şeyleri abarttığımız için mi yoksa gerçekten “olağanüstü” günlerden mi geçiyoruz?
Hangi açıdan baktığımıza göre cevap değişiyor. Keskin bir tarihsellik bilinciyle bakarsak hiçbir şey olağanüstü değil çünkü çok uzun bir zamandır (en az 7 bin yıllık sınıflı toplum, 400 yıllık kapitalist sistem) olağan olan; akıllara zarar, tüm dünyaya ve canlılığa düşman bir sistem olunca her şey kanıksanabilir. Ama eşitlik ve adalet duygularını kaybetmeyenler açısından her şey gerçekten de çok uzun zamandır kahredici bir hayretle karşılanacak kadar akıl dışı.
Covid-19 salgınını bir bilim kurgu filminin içindeymiş gibi algılıyoruz. Ancak daha 100 yıl önce İspanyol Gribi’nden dünyada en az 50 milyon kişinin (bazı verilere göre 100-140 milyon) öldüğünü hatırladığımızda yaşadığımızın ne kadar “gerçek”, tarihsel ve sistemsel olduğunu bilince çıkarabiliyoruz.
Neoliberal politikaların tıkanmasıyla krize giren kapitalizmin Covid-19’la “mücadele ederken” nasıl da emekçileri ve en alttaki kadınları, çocukları, göçmenleri yok saydığını “hayretle izliyoruz.” Daha dün 19 yaşındaki Suriyeli Ali Hamdani polis tarafından kalbinden vurularak öldürüldü. 20 yaş altına sokağa çıkma yasağı varken çalışmak zorunda olan Ali, muhtemelen kayıtsız çalıştığı için izin belgesi yoktu ve söylendiğine göre geçici kimlik belgesi de yanında değildi. 3 bin 186 TL’lik ceza onun belki de birkaç aylık geliriydi. Denizlerde, sınırlarda öldüremedikleri göçmenleri ucuz işgücü olarak “değerlendiren”, olmadı kurşunla öldüren “akılcı” bir sistem. İşte kapitalizm bu kadar “olağan” ve “gerçek”.
1 Mayıs 2020, Covid-19 salgınıyla anılacak. Hafızalarımızda balkonlarından programa katılanlar mı yoksa Ali gibi çalışmak zorunda olan, #Evdekal’amadığı için hastalığa, işten çıkarıldığı için açlığa mahkum edilenler mi kalacak?
Hiçbir şey yapma koşulumuz yoksa balkondan da bir şeyler yapılabilir tabi. Ama işçilerin sokağa çıkma yasağı varken bile özel izinlerle çalıştırıldığı ortamda o kadar da sıkışmış değiliz. Birileri çalışmak için evden çıkıyorsa biz de türlü şekillerde sokakta, iş yerlerinde 1 Mayıs programları yapabiliriz.
Burada önemli olan nokta balkondan başka seçeneğimiz olamaması değil daha çok emekçilerle olan bağların zayıf olmasıdır. Bu uzun zamandır sıkıntısı duyulan, türlü yollardan aşılmaya çalışılan, değişik boyutlarıyla tartışılan bir konu. Bu bağın neden zayıf olduğu konusuna girmek bu yazının kapsamı dışında. Ancak bağları güçlendirme niyetimizin olup olmadığı balkonlara mı sıkışıyoruz yoksa sokağa ve iş yerlerine taşmanın yollarını mı arıyoruz, işte orada test edilecek.
Bir diğer nokta da bu 1 Mayıs’ta ağırlıklı olarak hangi gündemin öne çıktığıdır.
Bu seneki 1 Mayıs’a emekçiler çok ağır koşullarda giriyor. Kapitalizmin ekonomik ve siyasal krizine bir de Covid-19 salgını eklendi. Örgütlülüğü büyük oranda dağıtılmış emekçilerin kriz karşısında savunmasızlığına salgın koşulları da eklenince durum daha da ağırlaştı.
Hastalık öncesi resmi işsizlik 4,3 milyon, geniş tanımlı işsizlik 7,9 milyon’du. Hastalıkla birlikte 7,5 milyon kişinin daha işsiz kalacağı ve geniş tanımlı işsizliğin 15,5 milyon olacağı hesaplanıyor. (veriler Aziz Çelik, 27.04.2020, BirGün)
Bu rakamlar bize çok şey anlatıyor. Türkiye’de önümüzdeki dönem emeğin gündemi işsizlik ve açığa çıkaracağı sorunlar olacak. Kapitalizmin genel gidişatına baktığımızda kalıcı işsizliğin önemli bir sorun olduğunu tespit etmiştik. Salgınla birlikte hızla artan işsizlik rakamlarına dönük hızla hem güncel talepleri oluşturmalı hem de kapitalizmin her açıdan öldürücülüğüne karşı sosyalizmin gerekli ve uygulanabilir bir sistem olduğunu hatırlamalı ve hatırlatmalıyız.
Güncel taleplerin en başında işsizliğe karşı “Herkese Temel Geçim Ödeneği” ve bu ödenek için kaynak olarak “İşsizlik Fonu Tüm İşsizlere Koşulsuz Şartsız Dağıtılsın” gelmelidir. Yanı sıra dile getirilecek talepler de önemlidir. Ancak en acil ve yakıcı gündem işsizliktir ve bu talepler güncel ve uygulanabilir yönleriyle örgütleyici olacaktır. Özellikle bu koşullarda İşsizlik Fonu’nun tüm işsizler için aktive edilmesi yakıcı ve uygulanabilir bir taleptir.
Her şeyi metalaştıran neoliberalizmin tıkandığı noktada yakalandığımız Covid-19 kapitalizmin tüm çirkinliklerini, akıl dışılığını daha da ortalığa saçtı. Ekonomik kayıplar vermemek için emekçiler toplama kampına sürülür gibi iş yerlerine sürülüyor ya da işsizlikle açlığa terk ediliyor. Sağlık gibi en insani hizmetin özelleştirilmesinin bedelini tüm dünyada insanlık 21. yüzyılda bir virüse karşı bu kadar savunmasız kalarak ödüyor. Kapitalizm karından başka hiçbir şey düşünmüyor.
Salgın koşulları kapitalizmin tüm yaldızlarını söküyor. Bencilliğin vardığı konakta insanlık ölüm-kalım savaşı verecek noktaya varıyor. En alttakiler ölüme terk ediliyor. Bu sistem; insana, doğaya, bir grup sermayedardan başka her şeye düşmandır ve geleceği yoktur.
Herkesin eşit yaşadığı, tüketim çılgınlığının dizginlendiği, hiç kimsenin aç kalmadığı, horlanmadığı, ekolojiyle uyumlu tek sistem sosyalizmdir ve sosyalizm zorunludur. Yoksa yok oluşumuz kaçınılmazdır.
Bunu en geniş kesimlere anlatmak için bu günlerde daha çok imkanımız var.
Güncel taleplerin ekseninde geniş emekçi kesimlerle buluşabilirsek ve güven ilişkisi kurabilirsek ancak o zaman sosyalistlerin sözü daha çok dinlenir ve karşılık bulur. Fikirlerimizin ete kemiğe bürünmesi ciddi bir emekle sahada olmakla mümkündür.
Önümüzdeki dönem geniş emekçi kesimler çaresizliği daha derin ve yakıcı yaşayacak. Çaresiz olmadıklarını göstermek yanlarında olmakla, birlikte yol aramakla mümkündür. Örgütlenmek emekçilerin en temel ve güncel ihtiyacıdır.