İnfaz yasası yolculuğu – Necdet Pekgöz
AKP ve MHP’nin bir yıldır hazırlandığı infaz paketi itirazlara rağmen yasalaştı. Yaklaşık 90 bin kişiye tahliye yolunu açan yasaya siyasi tutuklular, düşünce suçluları, tutuklu gazeteciler dahil edilmedi. Peki 10 gün süren görüşmelerde neler yaşandı?
Komisyon toplantıları ile birlikte toplam 10 gün boyunca kesintisiz bir şekilde TBMM toplantıları sürdü.
Gece yarılarına kadar hatta sabahın 4’lerine kadar süren toplantılar sonucunda adına Ceza İnfaz Kanunu’nda değişiklik denilen fakat muhalefetin sık sık Özel Af olarak adlandırdığı yasa teklifi meclisten geçerek yasalaşmış oldu.
Her yasa gibi bu yasanın da yolculuğu önce komisyonlarda tartışılarak başladı. Yine üç muhalefet partisinin yoğun eleştiri ve itirazlarına rağmen sabaha kadar süren komisyon toplantıları sonucu teklif Genel Kurul’a indirildi.
Her zamankinden farklı olarak bu sefer Genel Kurul’da bulunan bütün vekiller maskeliydi. Başkan vekili Levent Gök dahil bütün başkanlık divanı ve meclis çalışanları da maskeyle görev yaptılar. Kürsü her konuşmacının ardından dezenfekte edildi, hiç içilmeyen kağıt bardaktaki su değiştirildi. Meclis binalarına girişlerde ateş ölçen kameralar ile ateşi yüksek olanların tespit çalışmaları yapıldı.
İktidar ortakları teklifin af değil, kanun değişikliği olduğunu savundu
Sayısal üstünlüğü olanın her yasayı çıkartabileceği bir meclis düzenimiz var. O nedenle bir teklif eğer iktidar ortakları tarafından destekleniyorsa meclisten çıkmaması imkansız. Fakat Genel Kurul’a gelen teklifin görüşmeleri CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in başlattığı HDP ve İyi Parti temsilcilerinin de yoğun destek verdiği bir tartışma ile başladı. Kısaca teklifin “Özel Af” olduğu ve af tekliflerinin meclisten salt çoğunlukla değil, nitelikli çoğunlukla çıkması gerektiği şeklinde bir tartışma yaşandı. Meclis Başkanvekili Levent Gök uzun süren tartışmalar sonucunda teklifin “Temel Kanun” şeklinde tartışılıp, oylanacağını açıkladı. Zaten iktidar ortakları da ısrarla teklifin af değil, kanun değişikliği olduğunu savundular. Tabii iş sonunda parmak hesabına geldi ve çoğunluğun dediği oldu. Teklif bir çeşit af olarak kabul edilse oylamalarda 360 vekilin onayı aranacak ve mutabakat olmadan geçmesi imkansız hale gelecekti. Elbette böyle bir şey olmadı ve iktidarı paylaşan partilerin istediği şekilde görüşüldü ve oylandı.
Biz izleyenler ise daha ilk günden teklifin ÖZEL AF olabileceğini, özel af tekliflerinin meclisten geçerken nitelikli çoğunluk ile yani 360 vekilin oyu ile destek alması gerektiğini yaşayarak öğrenmiş olduk.
Muhalefet 70 maddenin tamamı için değişiklik önergeleri verdi
Ardından önce teklifin tümü üzerinde, sonrasında teklifin birinci bölümü üzerinde konuşmalar yapıldı. Az buz değil toplam 70 maddelik bir torba kanun çalışmasından söz ediyoruz.
Uzun süren tartışmalar çarşamba gününe sarktı. Birinci bölüm maddelerine geçildi.
Üç muhalefet partisi 70 maddelik bu teklifin her maddesi üstünde değişiklik önergeleri verdi ve önergelerini savunmak için kürsü konuşmaları yaptılar.
70 maddelik üç bölümden oluşan teklifin nasıl bir teklif olduğunu, nasıl adaletsizlik yarattığını, nasıl bir anlayışla yasalaştırılmaya çalışıldığını uzun uzun anlattılar.
Bu tartışmalardan biz izleyiciler olarak şunları öğrendik.
- Evet, her suç fiili için farklı farklı cezalar verilebilir
- Verilen cezaların nedenleri farklı olsa da örneğin 10 yıl hapis cezasına çarptırılmış birilerinin bu cezanın çekilmesi yani infazı sürecinde farklı muameleye tabii tutulması hem temel insan haklarına, hem evrensel hukuka hem de halen yürürlükte olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na aykırıdır.
- Halihazırda tutuklu bulunanlar ise yasa teklifinde yer almamaktadır. Tutukluların masumiyet karinesi gereği bu salgın günlerinde derhal serbest kalmalıdır.
“Yandaşlarınıza af getirmek istiyorsunuz”
Kısacası ceza gerekçeleri farklı olsa da cezalar verildikten sonra infaz sürecinde ayırım yapılmaması gerektiğini de yaşayarak, izleyerek öğrenmiş olduk. Tutukluların ise neden bırakılmadıklarını anlayamadık.
Temel argümanı bu olan muhalefet partilerinden HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, ilk gün açılış konuşmasında bu teklifin infazda eşitlik ve adalet ilkelerine aykırı olduğunu bu nedenle İÇ TÜZÜK’ten kaynaklanan her haklarını kullanarak bu teklifin değiştirilmesi için mücadele edeceklerini ilan etti. Yandaşlarınıza af getirmek istiyorsunuz ama bu adil değil, eşitlik ilkesine de aykırıdır diyerek AKP’lileri oldukça kızdırdı.
Zaten bir hafta boyunca HDP’li vekiller sık sık önerge oylamaları öncesinde ayağa kalkarak YOKLAMA talebinde bulundular. AKP ve MHP sıraları genellikle boş olduğu için de bu yoklama talepleri nedeniyle oturumlara sık sık ara verilmek zorunda kalındı. Aralarda vekillerini meclise getiren iktidar ikinci oylamada çoğunluğu sağlayıp oturumların devamını sağlasa da, ikinci gün akşam saatlerinde yapılan yoklamaların ikincisinde de Toplantı Yeter Sayısı bulunamadığı için Başkan Levent Gök, ertesi gün toplanmak üzere, oturumu kapatmak zorunda kaldı.
Üçüncü gün iktidar grubu daha fazla milletvekili ile geldi
Hatta AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin bu duruma çok sinirlenip, bütün partilerin uzlaşarak meclisi çalıştırmaya söz verdiklerini ama muhalefetin sözünü tutmayarak YOKLAMA isteyerek oturumu sonlandırdığını ifade etti. Buna karşılık HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, daha ilk günden İç Tüzük’ten kaynaklanan her tür hakkı kullanacaklarını ifade ettiğini ve iktidar ortakları ile hiçbir uzlaşma içinde olmadıklarını söyledi.
Ertesi gün bu sefer daha fazla vekille meclise gelen iktidar grubu, istenen Karar Yeter sayısı taleplerini vekillerinin Genel Kurul dışında olması nedeniyle karşılayamadığı için çalışmalara yine sık sık ara verildi.
Yoklama talepleri de her gün en azından beş kere istendi, birinci yoklamada mecliste olmayan vekiller 10-15 dakika sonra yapılan ikinci yoklamaya koşa koşa gelerek toplantıların sürmesini sağladılar.
Bu arada teklifin maddeleri görüşülmeye devam etti, muhalefetin değişiklik önergelerinin tamamı reddedildi ve adım adım yasalaşması yolunda çalışmalar sürdü.
Normalde TBMM salı, çarşamba, perşembe günleri çalışıyor. Fakat yasanın muhalefetin kararlı direnişi nedeniyle bu çalışma haftası içinde tamamlanamayacağı net şekilde ortaya çıkınca AKP tarafından çalışmaların teklif görüşmeleri sonuçlanıncaya kadar sürmesi için önerge verildi. Elbette her iktidar önergesi gibi kabul edildi.
Yaşanan tartışmalar sonucu sık sık ara verildi
Perşembe günü geç saatlerde kapanan meclis cuma günü CHP’li Levent Gök yerine AKP’li Başkanvekili Süreyya Sadi Bilgiç başkanlığında toplandı ve çalışmalara hız katmasıyla ünlü başkanvekilinin yönetiminde yol alınmaya başlandı.
Genel Kurul çalışmaları muhalefetin her madde üzerinden en azından üç değişiklik önergesi vermesi ve önergeler hakkında beşer dakikalık konuşmalar yapması, konuşma sonrası AKP zaman zaman da MHP Grup Başkanvekillerinin konuşmalara yanıt vermesi ile sık sık gruplar arası tartışmaların çıkması sonucu verilen aralarla devam etti. Sürenin daha da uzamaması için pazar ve özellikle pazartesi günü ise iktidar grup başkanvekilleri söz almamaya, tartışmaya girmemeye çalıştılar.
Genel Kurul çalışmaları dışında ise muhalefet parti sözcüleri basın toplantıları düzenledi. HDP’li vekiller her gün toplu halde TBMM Basın Binası’nın önünde basın açıklaması yaptılar ve görüşülmekte olan teklifin kimlere yaradığını, kimlere yaramadığını uzun uzun anlattılar.
Sokağa çıkma yasağı ve Süleyman Soylu istifası gecelerinde yaşananlar
Görüşmeler sürerken ilginç gelişmeler de oldu. Örneğin Genel Kurul devam ederken cuma gecesi bir anda gece 12’den sonra sokağa çıkma yasağının ilan edildiği haberi meclise de geldi. Vekiller açısından bir sorun elbette olmamasına rağmen meclis çalışanlarının durumu bir anda tereddütlere yol açtı. Herkes servislerle gidip gelmediği için çalışanların nasıl bir uygulamaya maruz kalacakları da akıllardan geçti.
Ama Meclis çalışmasını sürdürdü. Pazar gecesi de bir anda İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun istifa haberi geldi. Meclis kısa bir ara verip bu konuda bilgilenmeye çalışan vekillerin ellerinde telefonlarıyla sağa sola gidişine şahit oldu. Daha sonrasında istifanın kabul edilmediği haberi de mecliste rüzgarların esmesine yol açtı.
İlginç olaylar da yaşandı. Meclis çalışmaları özünde mecliste grubu bulunan partilere göre ayarlanmış bir iç tüzük ile yönetiliyor. Ama başta Erkan Baş ve partisi TİP olmak üzere, Saadet Partisi, bağımsız vekil Cihangir İslam ciddi itirazlarda bulunarak Süreyya Başkan’ın söz vermemek için uzun süre direnmesine rağmen iç tüzükteki bir “açık” üzerinden tartışma açarak resmen söke söke söz hakkı aldılar. Aralar verildi, tartışmalar sürdü sonunda onlar da beşer dakikalık konuşma yapma hakkını kazandılar.
“Selahattin Demirtaş ve İdris Baluken içeride ölsün” tutanağı
Diğer ciddi ve üzücü olay ise AKP’li Grup Başkanvekili Özlem Zengin ile HDP’li Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş arasındaki tartışma sırasında yaşandı. Teklifin kimlere yaradığı tartışılırken, Meral Hanım AKP’lileri kastederek “Birilerini dışarı çıkartırken içeride kalanlara ölsün mü diyorsunuz, yani İdris Baluken ölsün mü, Selahattin Demirtaş ölsün mü?” şeklinde sorular sorarken AKP sıralarından bir ya da birkaç vekilin “Ölsün” dediklerinin duyulduğunu CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel söz alarak açıkladı. Bunun üstüne tutanaklarda böyle bir ifade olmadığı görülünce ses kayıtları dinlendi ve “ölsün” ifadesinin olduğunun duyulduğu, fakat kimin söylediğinin belli olmadığı tutanaklara girmiş oldu. Ardından söz alan AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin “Böyle bir sözü kabul edemeyeceğini, bu konuyu araştıracağını” ifade etti. Ama görüşmeler bitene kadar da bu konuda başka bir gelişme yaşanmadı.
Yasa teklifinin gündeme gelmesi nedeni salgın değil, üzerinde bir yıl çalışılmış
Bir başka ilginç gelişme ise bu teklifin gündeme gelmesinin asıl nedeninin son aylarda etkili olan Covid-19 salgını olduğunun sanılmasıydı. HDP Milletvekili Serpil Kemalbay sorular bölümünde neredeyse hepimizin salgın nedeniyle yapıldığını sandığımız bu yasanın yapılış nedenini Komisyon Başkanı’na sorması ile gerçek ortaya çıktı. Komisyon Başkanı yasa teklifi hazırlanmasının salgınla bir alakası olmadığını, teklifin üzerinde en azından bir yıldır çalıştıklarını açıkladı. Daha sonra AKP Grup Başkanvekili de bu durumu doğruladı.
Yani muhalefetin özel af ilan ettiği, iktidarın kanun değişikliği dediği ve günlerce tartışılan teklifin koronavirüs ile bir alakası yokmuş.
Genişletilmiş terör yasası nedeniyle muhalifler bu aftan yararlanamıyor
Sonuç olarak her türlü tartışmanın yapıldığı fakat iktidar gruplarının istemediği hiçbir değişikliğin yapılamadığı teklif yasalaştı ve pazartesi gece yarısı tümünün oylaması ile de meclisten geçmiş oldu.
Muhalefet sonucun böyle olacağını daha ilk gün açıklamış ve bütün konuşmalarının, önergelerinin temel amacının sayısal çoğunluğun tutumunu değiştirmekten çok meclis dışında olan bizlere yani vatandaşlara yasanın temel amacının ne olduğunu, kimlere hizmet ettiğini anlatmaya çalışacaklarını ifade etmişlerdi. Kimlerin yararlandığı veya kimlerin yararlanamadığına dair ayrıntıları her yerde bulmak mümkün. Ancak altını bir kere daha çizmek gerekirse, yazan, çizen, siyaset yapan özü itibariyle muhalif olup hapse girenler yararlanamıyor. Aşırı genişletilmiş “terör yasası” nedeniyle hemen hemen her siyasal faaliyet istenirse terör kapsamına alınabildiği için cezaevlerinde bu kapsama giren hükümlüler hakkında hiçbir olumlu değişiklik yapılmamış oldu.
Ayrıca henüz hüküm giymemiş tutuklu olarak cezaevlerini dolduranlar için de yasada bir düzenleme yok. Masumiyet karinesi gereği hakkında kesinleşmiş yargı kararı olmayanlar masum kategorisindedir. Belki suçüstü vs. gibi birkaç istisnası olsa da bu genel hüküm bütün demokrasilerin kabul ettiği hukuk normudur. Ama bizde bu konuda da ne yazık ki bir standart yok. Gözaltılar, tutuklamalar da bir çeşit ceza uygulaması olarak kullanılmakta ve kullanılmaya devam etmektedir.
Yedi gün ve gece boyunca izlemeye çalıştığım meclis çalışmalarında en fazla dikkatimi çeken tartışmalardan biri de muhalefetin kimler yararlanıyor şeklindeki açıklamalarına iktidar sözcülerinin sürekli karşı çıkmaları oldu.
Örneğin muhalefet sözcüleri “Bu özel af yasası sonucunda, çocuk istismarcıları, hırsızlar, dolandırıcılar, sahtekarlar, uyuşturucu satıcıları, insan kaçakçıları, çete liderleri vs. çıkacak” şeklinde sıralama yaptıklarında iktidar sözcüleri her şeyi reddetmeye devam ettiler. Hatta bir ara izleyici olarak bütün bu çalışmaların sonunda kimse serbest kalmayacak anlamına gelecek sözler duydum.
Yani yazanlar, çizenler, siyasetçiler, darbeye katılan askeri okul öğrencileri, KHK ile atılıp ardından hapse tıkılanlar, muhalefet parti il ve ilçe yöneticileri, yerlerine kayyım atanıp kendileri hapse atılan belediye başkanları serbest kalamıyor. Bu tür suç olduğu iddia edilen fiillerden ötürü ceza alanların dışında kalan yani çoğunluğuna ADLİ SUÇLU denenleri de açıkça, göğüslerini gere gere işte bu insanları bırakıyoruz da diyen bir iktidar sözcüsü de görmedik. Sanki kimseye yaramayacakmış gibi bir duygu hakim oldu zaman zaman.
Muhalefet partileri süreci uzatarak kamuoyu yaratmaya çalıştı
Pazartesi gecesi saat 12 civarında teklifin tümü üzerinde oylama yapıldı. Bu oylamaya kadar direnen, mücadele eden birçok vekil ise oylamaya katılmazken, iktidar tarafı aşırı kalabalık bir grupla özellikle de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Genel Kurula gelip oy kullanması ile sonuçlandı.
Zaten muhalefet partileri sonuca değil, sürece odaklanmışlardı. Süreç boyunca sürekli olarak gündemi kendi tezlerini anlatmak, daha fazla insana ulaşmak için değerlendirmeye çalıştılar. Normal şartlarda iki günde çıkabilecek bir yasayı, yedi günü mecliste olmak üzere toplam 10 güne yaydılar, kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştılar. Genel anlamda bu konuda da başarılı olduklarını gözlemledim. Moral ve motivasyon üstünlüğü muhalefetteydi. Pazartesi gecesi yapılan oylama ise sonucu ilk günden bilinen sembolik işlemin uygulanmasıydı. O nedenle muhalif vekillerin ilgisini bu yönüyle hiç çekmediğini, 51 “Hayır” oyu yerine 151 olmasının bir anlamı olmadığını bildiklerinden fazla abartmadılar. Ama hesap etmedikleri şey ise bu ülkede genellikle herkesin sonuçlara odaklandığıydı. Sonuç olarak yasa çıktığına göre muhalefetin bütün çabası sanki önemsizmiş gibi bir algı oluşturmak isteyenlere düşük katılımlı oylama bir fırsat kapısı açtı. Bu sonucu gösterip sanki muhalefetin sorumluluk almadığı, yasaya karşı mücadele etmediği gibi bir algının oluşmasına oylamaya katılmayan vekiller bir fırsat vermiş oldular.
Bu sembolik hata ne yazık ki ciddi yazarlar arasında bile tartışma konusu yapıldı. Onlar da sonuca odaklı eleştirilerini, baştan sona adil olmayan, eşitlik ilkesini zedeleyen, tutarsız, anayasanın temel ilkelerine aykırı ve en nihayetinde evrensel hukuk kurallarını dışlayan bir yasanın kabul edilmiş olmasını ne yazık ki geri plana attılar.