Sen sen ol ümidin kesme Allah’tan, sakın şaşma kulluktan, sür sefanı, sana ne haktan hukuktan – Hıfzı Süha Ölçer

Merhaba, ehlen ve sehlen ey canlar ve dahi cânanlar!

Dört mevsimin bir arada yaşandığı, kiminin sarayda, kimilerinin de hâlâ mağaralarda yaşadığı, el âlemin kebabına, rakısına, bir de boğaz manzarasına hayran kaldığı, tuzu kuru yahut yaş bilcümle yerli ve millî kulların cennetten saydığı ol şu aziz vatanın can yakıcı meselelerine orasından burasından el atmış, hakka susamış, ardına bakmaksızın hep ileri atılmış bir garip yolcularız. Islahat fikriyle başa geçip; fakiri daha fakir, zengini daha zengin kılan; ötekini hakir görüp, bizimki denilenleri yere göğe sığdıramayan; mağdurun sayısını artırmaktan gayri bir halta yaramayan ol şu değişmez idâre-i maslahat üzere kendilerine pâyeler biçen nicesinin gül benzini soldurduğu bahtsızlardanız. Mecnun misali gurbet ellerde ve dahi gölgemizin, sesimizin ulaştığı her yerde ensemizde biten; yalan dolan, kan revan üzerine kurulu ol şu karanlık nizamın kurbanıyız biz, a cancağızlarım!

Tavşankanı çayın yanında çıtır çıtır simitler, bir kuşun kanadında maviliklere yükselmek isteyen sevgililer, hürriyet aşkına delice atan yürekler, bataklıkta bile inadına açan çiçekler, bütün o bembeyaz ümitler, her şey boş. Yaylası hüzünlü, ahalisi bir hoş, hanı yağma edilmiş, hancısı yakıp yıkmaktan, saçıp savurmaktan sarhoş ol şu bizim memlekette; filler tepişir karıncalar ezilir, kurtlar sevişir koyunlar inler, diller yalan söyler kulaklar dinler, gayri.

Mamafih; hak, hukuk, adalet, merhamet, akıl ve vicdana sığmayan gelmiş geçmiş ve dahi hep sürecekmiş gibi gözüken memleketin işbu acıklı hikâyesinden bizar olup, insanüstü bir gayret ile beşeri şaşkınlığa uğratan fevkalâde dirayetli bir tutum serdeden akıldaneler, gecesini gündüzüne katarak; dertlere derman, gönüllere şifa, hasrete vuslat olmak, cem-i cümle farklılıkları neş’e ile bir arada tutmak, fersah fersah gerisinde kalıverdiğimiz medenî bir nizamı yeniden kurmak içün çırpınmaktalar. Kimselere kul olmayan, saltanata yanaşmayan, harama bulaşmayan dinsiz imansızlar, sultan-multan, ferman falan takar mı? Çılgınca talanlara rıza gösterip, şark kurnazı yeşil istibdadın kuyruklu yalanlarına, aptalca kıvırmalarına, bayatça numaralarına kanar mı? Demir parmaklıklar ardında, işkenceler altında, kurşunlar ve dahi bombaların, kuduzca saldırıların hedefindeki çelik iradeli asiler, tehdit kokan saçma sapan nutuklardan, zart zurttan anlar mı?

Türk’ün Türk olmayana, Müslüman’ın kendi mezheb ve meşrebine uymayana, kadına el kaldırmayıp, milletin reisine karşı durana, dogmaları reddedip, hakikati arayana cihanı dar ettiği, işbu topraklar üzerinde nefes bile aldırmadığı ol şu çağdışı hâl ve gidişattan şekvacı olmak suretiyle; azıcık aşı, gövdelerinin üzerinde ha bire diklenen bir başı olduğuna bile şükretmeyen isyankârları neylemeli, bre ihvanlar!

Bir eşi ve dahi benzeri bulunmayan ol Birinci Receb Sultan’ın hilâfetine karşı tebaayı kışkırtan bazı şahsiyetlerin haydutlara taş çıkartan usullerle mat edilmelerine önayak olunmaz ise, bunların birdenbire şahlanıp saltanatı devirerek, almış başını giden israf ve şatafata, hâlâ doludizgin şeriatı getirmek isteyen zırtapozlara mani olmaları, yalan yanlış, kötünün en kötüsü bütün o kirli işlerin hesabını sormaları pek muhtemeldir. Her gelenin birine bin kattığı, cafcaflı laflar edip bilahare muasır medeniyet seviyesine uzak kaldığı işbu memlekette, hiç eksilmeyen düşmanların hayalî tehditleri neticesinde sinsice icad edilen beka mücadelesinin verildiği son derece hassas ve dahi hastalıklı bir devirden geçmekteyiz. Serbestlik ve müsavat bahsinde devamlı surette maraza çıkaran hainlere çelmeyi taktığımız gibi iki seksen yere uzatıyoruz. Haricî kâfirleri alt edip, dâhili zındıkların icabına bakmak hususundaki gayret ve teşebbüsler ile gayri insanî faaliyetler neticesinde, tarih yazıcılarının bile dişlerini gıcırdatarak, kulaklarına kadar kızararak, ara sıra da gülmekten göbeklerini hoplatarak kayda geçiriverdikleri bir dizi şaklabanlıkların altına imza atma başarısını göstermiş bulunuyoruz.

Kulaklara küpe, Sen Kimsin Ya! Eyyy! Heyyt Hüyyt! sesleri, hafızalardan silinmez gelgitleri ile herkesin artık eğlence mevzuu olan Uzun Sultan hazretlerinin gözünü karartıp memleketi batırmak içün son kozlarını oynadığı işbu mücâhede ve mücadelede en âlâ destekçisi, yüz kızartıcı şakşakçısı, yarı nüfusa ve dahi çeyrek akla sahip, abdestinde namazında, aklı uçkurunda, burnu havada ol sıradan ahalidir. Her ne kadar, son devrin sultanı ol biricik hünkârımızın gittiği yol yol olmaktan çıktı lakin ben menfaatime bakarım, diyerekten, baştan ayağa fena halde kokan ak takkeli cemaatin arasından süzülerek kendilerine başka saftirikler bulup yeni bir saf teşekkül etmeye kalkışan imanı gevşekler birbirini takip ettiyse de, işbu dava yarı yolda kalmayacaktır. Mehter ile coşan, aşkınan koşan yorulmaz. Milleti ayartmak, muhalefeti susturmak içün daha çok çalışacak; hilâli haç ile çarpıştıracak; ille de hukukun üstünlüğü, çoğulcu yapı diyeni hainlikle suçlayacak; uhuvvet ve sulhtan bahsedeni eşkıyalıkla damgalayacak; ihale ve yağma peşinde koşanları bırakıp, alın teri ile zar zor geçinenleri kovalayacak; yemyeşil alanları, verimli toprakları ha bire betonlaştıracak; velhasıl, insanlık adına hiçbir şey üretmeden memleketi tüketmeye devam edeceğiz.

Binâenaleyh, yokuş aşağı paldır küldür, her şeye kadir ol Tek Adam’ın sevk ve idaresinde höldür höldür ilerlemekte iken, devletin milletiyle sopaların gölgesinde bölünmez bir bütün teşkil ettiği işbu ülkenin her bir ferdini birlik beraberlik içinde, sağ salim istikbale taşıyıp taşımayacağı bile belli olmayan yerli ve millî icra-i faaliyetlere ha bire itiraz eden, takoz siyaseti güden muarızların asla ne dediğine bakmayacak, arada bir husule gelen cılız gündemlerinin peşine takılmayacağız. Kanun-ı Esasi’yi eğip bükerek şer’i hükümleri araya sokuşturmaya, içlerindeki kini yumuşatıp örterek memleketi karanlığa boğmaya azmeden muhafazakâr ve dahi dindarların boşa harcayacak tek bir saniyeleri bile yoktur. Korkma, utanma, devlet malı derya deniz; tahtta oturan yabancı değil, milyonlarca avalın yüreğinde ve dahi sırtında taşıdığı ol şu bizim Reis. Madden ve manen döşenin, yürüyün, durmayın bre Asım’ın nesli, kırmızı fesli, yerli ve millî uşaklar! 

Bizler ki, yeniden diriliş, şahlanış devrinin fedaileriyiz; İbrahim’in milletinden, Muhammed’in ümmetinden ve dahi Uzun Sultan Ol Receb Tayyib’in çobanlık ettiği sürüden olma bahtına erişenlerdeniz. Elma yanak badem bıyık bir safsatayız, işbu saltanata layık her daim bir numarayız. Sen sen ol ümidin kesme Allah’tan, sakın şaşma kulluktan, sür sefanı, sana ne haktan, hukuktan!

Yazarın Diğer Yazıları