Osmanlı’nın torunlarında oyun çok, Reis var hiçbir beis yok, elhamdülillah – Hıfzı Süha Ölçer

Merhaba, ehlen ve sehlen ey canlar ve dahi cânanlar!

Ha yıkıldı ha bitti, darmadağın olmaktır sonları; çok alâmetler belirdi, işbu saltanatın tamamdır artık vakti der, nice ümitler besler, onca türküler besteler iken; seneleri devirdikçe daha beteri yoktur dedirten ol şu rezalet-i vaziyet önü alınmaz bir kötülük ve çirkinlikler silsilesine dönüştü. Mamafih, kendi kendimize avunup durmakta, hep diken üstünde oturmaktayız gülüm; ya bu çorak topraklara doğru dürüst yaşanabilir bir hayatı götüreceğiz, ya ölümlerden ölüm beğenip alayımızı kırıp geçecek bu zulüm. Ah yine yeşillendi fındık dalları da, acep ne olacak memleketin halleri, a cancağızlarım!

Uzun ya da kısa, lakin kafasına estiği anda ağzından çıkan her lafın mutlak kanun hükmünde itibar gördüğü ille çatlak birilerinin keyfi idaresi altında ezilmek kader değil; akıl, irade ve mukavemet eksikliğindedir diyerek öne atılan üç-beş gafil bağırıp çağırsa, yazıp çizse de nafile. Azdıkça, batırdıkça, utanmaksızın, korkmaksızın ve dahi durmaksızın yollara düşecek; tüyü bitmemiş yetimin hakkını ağızları sulanarak kendi aralarında bölüşecek; açlık, korku ve baskı ile memleketi viraneye çevirecek fetbazlardan bol ne var bu memlekette? Gafillere hür ve âdil bir cihan gerek, akılsız kullara ahret gerek. Mecnunlara Leyla gerek, hoş, nizama ayak uydurmayıp belasını arayanlara ol şu bizim Receb gibi bir sultan gerek, ey ihvanlar!

Dinbaz, yobaz ve dahi iflah olmaz bağnaz kulların güle oynaya memleketin dibini oymaya gözü gönlü elvermeyen bilcümle muarızların kopardıkları yaygara sinek vızıltısından farksızdır. Karın gurultusundan, kapı gıcırtısından bile işkillenerek ha bire düşman/hain icat eden işbu nizamın tekerine çomak sokma cür’etinde bulunan bilumum hadsizlere haddini bildirmekle vazifeli çomarlar, bütün kapıları tutmuştur. Deli deli sualler eşliğinde apaçık mertçe bir siyaset, her nevi esaret ve zorbalığa amansız bir muhalefet ile yeşil istibdad ve dahi sarıklı iktidara ecel terleri döktüren azılı düşmanları bertaraf edecek silah ve mühimmat elde mevcuttur, biiznillâh.

Ne yenilip ne giyileceğine, neye ağlanıp neye gülüneceğine, kime inanıp kimlere hasım kesileceğine, çaya kaç şeker atıp kaç veled peydahlanacağına, o kucaktan bu kucağa atlayıp nasıl ve ne şekilde yol alınacağına dair ahaliye istikamet çizen Uzun Sultan hazretlerine hem kafa tutmakta hem de kafa bulmakta ısrar edenlerin zinhar gözyaşına bakılmayacak. Ol şu gelip geçici lâkin iyilerden yana hiç de sevindirici, pek de ümit verici bir yanı olmayan hayatta; havadan sudan, kirden pastan, ağaçtan ormandan, yağmadan talandan, bilcümle ezilene kan kusturan zalimden puşttan, doğruları haykıran her kim olur ise derhal zindana tıktıran örümcek kafalılardan başka bir dertleri yokmuş gibi ha bire şekvacı olanlara eşkıya muamelesi yapılacaktır.

Kimi kravatlı, kimi şalvarlı, kimi sıkma başlı, kimi rüzgârda savrulan sırma saçlı, kimi imanlı, kiminin kafa dumanlı, velhasıl birbirinden farklı insancağızların yüz yüze baktığı ol şu memleketin hudutları dâhilinde kavgasız gürültüsüz, tertemiz pürüzsüz, adilâne umutlar taşıyarak, çığırından çıkan müstekbirlere cesurane karşı koyarak başlarına büyük belalar açan işbu densizlerin üzerine doğru denge-menge, hak-hukuk gözetmeksizin toplu-tüfekli hücuma kalkılacaktır, gayri.

Utanmaz olmuş artık hırsızlıktan, yalandan; doymak bilmez hırstan, zorbalıktan; cezası verilmiş en baştan, eyyy şu bizim iman eden her yaştan yerli ve millî kullar! Gayr-i Müslimleri ve gayr-i memnun saltanat düşmanlarını dost edinmeyin. Onlar ki, en âlâ insanlık ideallerine sıkı sıkıya bağlı, birbirleriyle ahbap, saygılı ve sevgilidirler. Sizden kim onlara hafiften yanaşacak olur ise şüphesiz cihan padişahı ol Receb Sultan’a direkt cephe alanların safındadır. Kabil-i ıslah olmayan işbu isyankâr topluluğun aklı fikri uçmuş bir kere, ayaklarını yere basmaları ve dahi hidayete ermeleri zor artık, ey ümmet-i Muhammed!

Binaenaleyh, dağlardan kayalardan, hudutlardan bulutlardan aşarım; dört parçaya bölünmüş, şamar oğlanına dönmüş bir avuç esmer ve dahi esir kullar benim ayarım; cümle âlem kulum kölem olmaz, biat etmez ise, işbu cennet vatanı yakıp yıkar, şehid kanıyla sularım, diyerekten gazaba gelen Uzun Sultan Receb Tayyib Han var olduğu müddetçe; arsıza, uğursuza, fırsatçıya, yağmacıya, soyguncuya, vurguncuya, tuzu kuruya, boz kurtlara, çakallara ne gam?

İşbu yerli, millî, kaba ve hoyrat, muhafazakâr istibdad te’sis ve dahi ikmâl edilmeden evvel, az buçuk medeni zatların hükmü altında iken mürteci diye hor ve hakir görülen dindar kesimin ayaklarında, memleketin başına gelebilecek en büyük felaket olmalarına mani, maddi ve manevi bağlar, bukağılar, prangalar var idi. Bilahare rengi solmuş, dikişleri atmış millî görüş gömleğini çıkarıp fırlatarak, yaldır yaldır parlayan padişahlık kaftanını üzerine geçirmeye heveslenen nam-ı diğer Uzun Sultan hazretlerinin devr-i iktidarında bütün bu engebeler aşılarak, artık bir tek muhalif sesin bile ebesine varıncaya kadar tahkikine ve nihayet gayrihukuki sudan bahanelerle şakkadanak tevkifine karar verebilecek bir kuvvete nail olunmuştur. Dolayısıyla, ol şeriat-ı garrânın kaidelerini serbestçe ve hatta naralar atarak hayata geçirmek hususunda herhangi bir mani yoktur, her iki cihanda da yeise düşmeden memlekete vaziyet eden Reis’e yatıp kalkıp şükretmek, mü’minlerin boynuna borçtur.

Cihanı parmağında oynatan asrın süper kuvvetleri ile masada ve dahi sahada mehter yürüyüşündeki gibi iki ileri bir geri adım atarak boy ölçüşen, çatacak kimseler kalmayınca aynadaki aksi ile dövüşen emir’ül mü’min ol zat-ı muhterem görür işini bir yalan bin dolanla, memleketi evirip çevirir bin bir çeşit zorla baskıyla, milletin gözünü ise boyar ezanla bayrakla. Varsın memleket ard arda cinnet geçirip kendine kıyan kullardan ve dahi bu çileye katlanmayıp kıyama duran hainlerden geçilmesin. Mamafih, Osmanlı’nın torunlarında oyun çok, Reis var hiçbir beis yok, elhamdülillah!

Yazarın Diğer Yazıları