Nadira Öldü, Ekonomi Uçtu, Deprem Korkuttu, Kayyum Şaştı Ama Kimse Susmadı! – Saniye Evren

İşte bu sevinçle var olacağız, mücadele edeceğiz. İstanbul’u da tamamen kazanacağız, kayyumları da kovacağız, kadınları da böyle savunacağız.

En kesif umutsuzluk halinin çöktüğü zamanlar vardır. Ne yana dönsen aynı sessizlik konuşur orada. Aynı kelimeler aynı cümleler debelenip durur. Ne yapıp ederler seçimi vermezler. Bu insanlardan ben bir şey beklemiyorum artık. Bu memleketten “adam” olmaz… Vesaire… Vesaire…

31 Mart’a giden süreci hatırlayalım. Hep birlikte 3 ayda bir seçim yaşamanın getirdiği afakanlara rağmen bizleri, ezilenleri, düzenle hesabı olanları buluşturmaya dair bir vesile olmasını fırsat bilerek birbirimize dokunmaya ve ses çıkarmaya devam etmiştik. Genel atmosferde “Bir oyumuz var gidip kullanalım, lanet olsun, çalarlarsa da daha ne yapalım?” hezeyanı yaşanıyordu. “Ankara neyse de kabul edelim İstanbul’u vermezler.” deniyordu. İstanbul’u kazandık mı sorusuna soru işareti bırakarak şimdilik geçelim bu kısmı.

Evet, yerel seçimler sathıydı. İşsizlik can alıyor. Yoksulluk derinleşiyor. Demokrasi kırıntısını görene aşk olsun diyeceğim gibi her türlü kısıtlama ve sokağın yasaklı olması faşizmin ciğerlerimize kadar dolduğu günleri yaşadık, yaşıyoruz. Fakat bir farkla. Kendimize ve değişime olan inancımız tazelenmiş bir şekilde.

23 Eylül günü Nadira Kadirova hayatını kaybetti. Hem de AKP vekili Şirin Ünal’ın evinde. Süren soruşturmada ailesine verilen bilgiye göre intihar etmiş. Resmi kaynaklardan yapılan açıklamalara göre soruşturma “titizlikle” sürdürülüyormuş. Ancak nedense konudan haberdar olan kamuoyunun yarısından fazlası olaya şüpheli bakabiliyor. Yargının tarafsızlığını yitirmesi, suçlunun güçlüyse (gücü temsil eden şey iktidara yakınlığı, erkek olup olmadığı diyebiliriz) her koşulda haklı çıkacağı durumu artık her şeyden daha fazla etkiliyor bizi. Vicdanlarımıza dokunuyor. Adalet isteğimiz artıyor. Bugün Rabia Naz’ın ya da Şule Çet’in ismini herkesin bilmesi tek başına sosyal medyanın gücü değil. Cesaretin kazanıp haklıdan yani güçsüzden yana olmayı ödeteceği bedele rağmen hemen herkesin göze alması ya da alma isteği. Bu sayede her şeyin üzerine gidebiliriz. Sosyal medyada mı troller çaresiz!

Nadira pek çok göçmen kadın arkadaşımız gibi daha iyi olanaklarda yaşamak, geçinmek için Türkiye’ye gelmişti. Ev işçiliği yapıyordu. En yakın arkadaşı Leyla Niyazova Nadira’nın ölümünden sonra cinsel istismara maruz kaldığını da kamuoyu ile paylaşmışken soruşturmanın yönünü değiştirmek isteyen savcıların Nadira için “fuhuş” imasında bulunması işlerin nasıl yürüyeceği konusunda kaygılarımızı elbette arttırıyor. Erkek yargının her zaman kendini erkeklerin yerine koyması artık sistematikleşmiş bir tutum. Gerçeklerin açığa çıkması için sürecin takipçisi olan herkes şunu sağladı. Artık hiçbir şey karanlıkta kalmayacak ve sessiz sedasız birbirimizin ölümünü izlemeyeceğiz. Bu bir kadın cinayeti, bu bir iş cinayeti de olsa, bu bir intihar da olsa aydınlanmak, aydınlatılmak zorunda. Sorumluların adil olarak yargılanması ve suçluların ceza almasını sağlamak için herkes bulunduğu yerden bir şeyler yapıyor.

Bu ülkede artık kimse “güçlünün” otomatik olarak haklı çıkmasına tahammül edemiyor. Bizleri sevindiren en önemli şey de bu.

Geçtiğimiz günlerde ekonomimiz uçuşa geçmiş diye duyduk. Evet. Hakları var. Enflasyon sayesinde ve her şeye gelen zamlarla temel ihtiyaçlarımızın fiyatları uçuşa geçti. Daha ne kadar sürebilir bu zamlar diye endişeliyiz. Artık asgari ücretle bir ayın sonu nasıl gelir hesabı eski Türk filmlerinde Münir Özkul’un canlandırmalarından daha da trajik. Çünkü yine yeni yeniden IMF programı ile kemer sıktırmaya hazır olalım. Uçuşa geçiyoruz!

Yoksulluk bizim kaderimiz değil. En son 5.8 ile sallanan İstanbul’da depremden sığınacak hiçbir alanın kalmamış olduğunu gördük. 99 depreminden beri bir arpa boyu yol alınamadığını gördük. Rant ile elde edilmiş zenginlikler bizleri daha fazla yoksulluğa itti. Ancak dün Gezi’nin bugün Kaz Dağları’nın, Salda Gölü’nün, Dicle ve Hasankeyf’in savunulması sayesinde yaşam alanlarımıza sahip çıkıyoruz ve ranta karşı duruyoruz. JES’lere HES’lere tahammül etmiyoruz.

Dayanma sınırına gelindiğinde olan olur. Ve dünyanın hiçbir yerinde yoksullar sorumlu tutulamaz.      Bu ülkede artık kimse “en kötüsünü arkada bıraktık” safsatasına inanmıyor. Yoksulluk ve rant planları manipüle edilemiyor. Bizleri sevindiren en önemli şey de bu. 

Diyarbakır, Van, Mardin… Seçmenin iradesinin yok sayıldığı kentler. 21. yüzyılda! Deyim yerindeyse güpegündüz halkların iradesi çalındı. Evet, bu ilk de değil. “Terör” deyiverip duruyorlar. 6 milyon oy almış bir partiden seçime girip belediye başkanı oluyorsun. Öte taraftan sandıkta yenemeyenler Ali Cengiz oyununa başvuruyorlar. Peki, tüm bu olanlar daha güçlü görünmek isterken iktidarı daha da çaresiz yapmıyor mu? Amed’den Van’a, Mardin’den İzmir’e, İstanbul’a Ankara’ya bir gerçeği dövüştürenler, direnenler bir kez daha gösterdi. Kayyum kabul edilemez.

Atanan kayyum Edirne’den Kars’a atanmıştır. İstanbul’a kayyum atanmadı diye de sevinmiyoruz. Aynı şeyi hissediyor, aynı şeyi söylüyoruz. Başka bir tercümesi yok. Kayyum irade gaspıdır. Türlü gerekçelerle bu gerçeği değiştiremezsiniz. Artık sadece kendi derdiyle üzülen bir halk yok karşınızda. Tüm halkların derdini dert edinen, birbirine dokunan, el verenler var. Bizleri en çok sevindiren şey de bu.

Nadira öldü, ekonomi uçtu, deprem korkuttu, kayyum şaştı, kimse susmadı! İşte bu sevinçle var olacağız, mücadele edeceğiz. İstanbul’u da tamamen kazanacağız, kayyumları da kovacağız, kadınları da böyle savunacağız.

Bizleri en çok sevindiren şey de bu.

Yazarın Diğer Yazıları