Gerilimler Dizisi – Mehmet Yılmazer
Fotoğraf: Zeynep Kuray
Saray kayyum atamaları ve Fırat’ın doğusuna operasyon ile muhalefeti yeni bir sınava sokuyor. En bayağı ve bıktırıcı polemiklerin yaşanmakta olduğu ve daha da kötüsünün geleceği ortamda gerçekleri yoğun parazitlerden hem eylemde hem de propagandada ayırmak büyük bir inat ve ustalık gerektiriyor.
Kayyum darbesiyle yükselen iç siyasetteki gerilim, Davutoğlu’nun açıklamasıyla yeni bir seviye kazandı. Olaylara biraz dışından bakınca iki olgunun ülke siyasetinin yıllardır temel özellikleri haline geldiğini söylemek mümkündür. Bunlar gündelik politikanın, hatta insanların her günkü yaşamlarının ayrılmaz parçaları haline geldi. Neredeyse 2010 Eylül Anayasa Referandumu’ndan beri ülke seçime doymuyor. Sürekli bir seçim havası, tüm politikaların bu havaya göre ayarlanması, artık bıktırıcı bir hal aldı. Ancak iktidar bu yolda kararlı bir şekilde yürümeye devam edeceğe benziyor.
Ortamın diğer özelliği gerilimden gerilime yapılan bir koşudur. Sadece son bir kaç ayda yaşananlar tablonun dehşetini gösteriyor. Yenilenen İstanbul seçimleri, ardından S-400 gerilimi, hemen gündeme giren “Fırat’ın Doğusu”na operasyon konusu ve Amerika ile ilişkilerin çok kritik bir noktaya gelip dayanması; bu gerilim devam ederken Mardin, Diyarbakır ve Van’a kayyum atanması siyasal gerilimi zirveye çıkardı. Hemen akla 7 Haziran sonrası yaşananlar geldi.
İktidarın taktiği kendini tekrarlıyor. Gidecek başka bir yolu olmadığı; aynı zamanda muhalefeti en kolay bu yolla felce uğratabildiği için… Ancak ortam 7 Haziran sonrasından çok farklı. Saray yine bir provokasyonu mu zorluyor? Atılan adımlar o kadar pervasız ki, akla böyle bir olasılık geliyor. Gerilimden gerilime koşunun sonsuza kadar sürmeyeceği açıktır, ancak kimler nefessiz kalacaktır? Önemli olan budur.
Davutoğlu’nun açıklamasıyla gerilime bir yenisi katıldı. Davutoğlu’nun, kendisinin “teröre karşı daha kararlı” mücadele verdiğini vurgulamak için yaptığı açıklama çok farklı noktalardan yorumlandı. 7 Haziran-1 Kasım arasını “çok kritik bir dönem” olarak gören Davutoğlu, bu günlerin karanlık yanlarını açıklamak bir yana, bu çok kritik dönemde “terörle mücadelede yalnız bırakıldığını” açıklayarak karanlığı iyice koyultmuş oldu.
Açıklamayı Fehmi Koru’nun “büyük bir siyasal hata” olarak yorumlaması ilginçtir. Saray’a karşı dişli rakipler özleyen ve bekleyen sağın bir kesimi için Davutoğlu’nun bu çıkışı hayal kırıklığı yaratmış görünüyor. Bazı konulara dokunmak kimsenin denetleyemeyeceği bir siyasal ortam yaratabilir. Cinin şişeden çıkması gibi böyle bir gidişten dönüş olmaz.
A. Selvi’nin haberine göre Erdoğan yakında kendi partisinden çıkan rakiplerine karşı “özel dosyaları açacaktır”. Siyasal ortamda hem gerilimin yükselerek devam edeceği hem de yerlerde sürünen seviyenin iyice dip noktalara yuvarlanacağının güçlü işaretleri görülüyor.
Erken seçim olmayacak dense de ülkede bir seçim havası şimdiden var. Bu gidişle ortaya karanlıkta kalan kimi konular saçılabilir. Saray’ın arkasında bıraktığı, patlamaya hazır üç mayın var. İlki, 17-25 Kasım yolsuzluk dosyaları; diğeri 15 Temmuz darbesi ve darbenin örtülü kalan siyasal kanadı sorunu; son olarak 7 Haziran-1 Kasım arası yaşananların arka planı…
Önümüzdeki süreçte anlaşılıyor ki bu konular birbirinin içine girmiş bir şekilde politik ortamın polemiklerinde yer alacak. Böyle bir toz duman arasında ve Saray medyasının egemenliğinde gerçeklerin ortaya konulabilmesi neredeyse imkansızdır. Ancak önceki seçimlerin gösterdiği gibi Saray’ın bütün gücüne rağmen halkın önemli bir bölümü gerçeklere başka kanallardan ulaşabiliyor.
Saray kayyum atamaları ve Fırat’ın doğusuna operasyon ile muhalefeti yeni bir sınava sokuyor. En bayağı ve bıktırıcı polemiklerin yaşanmakta olduğu ve daha da kötüsünün geleceği ortamda gerçekleri yoğun parazitlerden hem eylemde hem de propagandada ayırmak büyük bir inat ve ustalık gerektiriyor.
Bütün bu karmaşanın altında üç temel gerçek durduğu için, bunlar bir çözüme ulaşmadığı sürece siyaset arapsaçı olmaktan kurtulamaz.
Artık Cumhuriyet’in yeni bir dönemine geçiliyor. Başkanlık sistemi ile totaliterliğin inşası yolunda sürekli adımlar atılsa da sistem bir türlü oturmuyor. Diğer konu, ekonominin girdiği krizdir. Krizden nasıl çıkılacak ve nasıl bir ekonomi politika uygulanacaktır? Bu sorunun henüz cevabı olmadığı gibi, yakın gelecekte bir çözüm görünmüyor. Yaşanmakta olan derin bir ekonomik ve sosyal çöküştür. Son konu, Türkiye’nin bölgedeki rolü ve yeridir. İktidar “büyük Ortadoğu projesine” liderlik yaparak yola çıkmıştı. Hatta bir dönem bölgede belli bir itibara da ulaşmıştı. Hayaller Ankara’nın gücünü çok aşınca bugün çok iyi bilinen tıkanma noktasına gelinmiştir. ABD, Fırat’ın doğusunda Ankara’nın yolunu kesiyor; Rusya ise bugüne kadar ipe un seren Ankara’yı İdlip’de iyice sıkıştırıyor. Erdoğan bu nedenle Moskova yolcusu. Sonuçta Ankara, bölgedeki manevra alanı iyice daralmış, büyük güçler arasında sıkışıp kalmış bir konuma gelmiştir.
Bu sorunların çözümü yolunda politikalara güç ve seviye kazandırılamazsa, günler iktidarın beyinleri çürütücü bayağı polemikleriyle akacaktır. Ancak kitlelerin bu bayağı politikadan kopmakta olduğunu önceki seçimler göstermiştir. Kopuşu hızlandırmak büyük zorlukları gerektiriyor; fakat mevcut birikim ve yaşanan deneyler imkanları ve fırsatları da arttıyor.
Gerilim filmi oynaya oynaya yeterince yıprandığı için bir kopma noktasına yaklaşıyor. Kopmadan ortaya çıkacak enerjiyi savunma psikolojisiyle tüketmek yerine atak taktiklere yükseltmek iktidarın ezberini bozabilecek tek yoldur.