Eğitim Denen Keşmekeş – M. Sinan Mert
21,5 milyon hanenin neredeyse her birinin canını yakan eğitim gibi bir mesele neden genel politik gündemin bir parçası haline gelemiyor? Eğitimin dinselleşmesine karşı yürütülen mücadelelere özellikle bir dönem ciddi oranda bel bağlandı ancak buralardan hareketi kitleselleştirecek sonuçlar elde edilemedi.
Marketlerde kırtasiye malzemelerinin arzı endam etmesi, okulların açılış tarihinin yakınlaştığının göstergesi. 20 milyondan fazla öğrencinin okula başlayacak olması eğitimin sorunları üzerinde daha fazla düşünmemizi gerektirmez mi? Sosyalist solun etkinliğinin daha gelişkin olduğu günlerde okulların açıldığı dönemler, özel taktiklerle müdahale edilen ayrıksı fırsatlar olarak değerlendirilirdi. Dayanışmaevleri üyelerinin mahallelerde velileri örgütleyerek gerçekleştirdiği toplu kayıtlar, emekçilerin eğitimin ticarileştirilmesine karşı verdiği tepkilere anlamlı örnekler olarak hala hafızalardadır. Kayıt parası alınmasına karşı yapılan eylemler öyle bir meşruiyet yaratmıştı ki AKP hala “kayıt parası alınamayacağı” konusunda elini güçlü tutmaya çalışıyor.
Saray rejiminin ülkedeki tüm kurumsal işleyişi tarumar etmesinin en büyük ceremesini çeken alanların hiç kuşkusuz başta geleni eğitim sistemidir. Okullar ve üniversiteler giderek birer çöküntü alanına dönüşüyor. Ardı ardına gelen bakanların her birinin diğerinin yaptığını değiştirerek inşa etmeye çalıştığı yapı, tam bir keşmekeş haline dönüştü. 8 sene önce büyük tartışmalara yol açarak hayata geçirilen “60-66 aylık çocukların okula başlaması” kararından bu sene dönüldü. Liselere giriş sistemi içinden çıkılmaz bir halde, herkesi mahallesinden imam hatibe girmeye zorlamak için getirilen sisteme rağmen imam hatipler bomboş, Anadolu liseleri 50 kişilik sınıflara ve hatta zaman zaman çift tedrisata geçilmesine rağmen talebi karşılayamıyor, lise öğrencileri imam hatibe kayıt yaptırmaktansa açık lisede eğitim hayatlarına devam etmeyi tercih ediyorlar. Sanayideki teknik çalışan ihtiyacına rağmen meslek liseleri bir türlü istenilen seviyeye gelemiyor. Orta sınıflar için işçileşmek bir dehşet hikayesi, kabus olarak görüldüğü için ne idüğü belirsiz özel üniversitelere anlamsız paralar ödenerek hiçbir karşılığı olamayan diplomalar temin edilmeye çalışılıyor ancak genç işsizliğinin ulaştığı seviyeler en iyi üniversitelerden mezun olanların bile 2500-3000 bandında işe başlamak zorunda kalmasına yol açıyor. Türkiye kapitalizmi ve onun gayri ihtiyari sonucu Saray rejimi, gençleri ne doğru dürüst eğitebiliyor ve üretken yurttaşlar olarak hayata hazırlayabiliyor ne de kendilerini gerçekleştirebilecekleri, ayakları üzerinde durabilecekleri ve yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamalarına olanak sağlayacak bir gelir temin eden işler sunabiliyor. Bir üretim tarzının ve siyasi rejiminin yerle yeksan edilmesi zorunluluğunu hatırlatan daha iyi bir gerekçe olabilir mi?
Üst ve üst-orta sınıflar çocuklarını ülkeden “kurtarmak” için yurtdışı eğitime yöneliyorlar. IB, AP gibi uluslararası geçerliliği olan programlar sağlayan liseler revaçta. Özel okul fiyatları gerçekten dudak uçuklatıyor. Robert Kolej’in bir yıllık sadece okul ücreti 100.000 lira, yani yaklaşık 50 asgari ücret. Yemek, kitap, servis masrafları hariç. Alman okulları 80 bin, Fransız okulları 60 bin lira. Bu okullara giden öğrenciler Türkiye’nin aşırı rekabetçi üniversite sisteminde harap olmadan dünyanın dört bir yanındaki üniversitelerden kabul alabiliyorlar. Ancak son iki yılda gelen devalüasyon, özellikle orta sınıfların çocuklarını yurtdışında okutma hayallerine ağır bir darbe vurdu, bu da ücretsiz Anadolu liselerinin puanlarının daha da patlamasına yol açtı.
Okullar arasında nitelik açısından büyük uçurumlar olması sınav sisteminin ortadan kalkmasını da imkânsız hale getiriyor. Sosyalist liseli grupların ajitasyonunda sınavlar, eğitim sisteminin baş belası olarak görülüyor hala ama AKP gibi her alanda kuralsızlığı dayatan bir iktidara konabilecek tek sınır da bir yandan sınav. Özellikle öğretmen atamalarında getirilen mülakatın, sınavda yüksek puan alan solcu, yurtsever öğretmenlerin atanmasını nasıl engellediğini çok iyi biliyoruz. Sınavsız eğitim demek bugünkü koşullarda bütün gözde okulların AKP’li yandaşların çocukları tarafından bir biçimde doldurulması anlamına gelir.
21,5 milyon hanenin neredeyse her birinin canını yakan eğitim gibi bir mesele neden genel politik gündemin bir parçası haline gelemiyor? Eğitimin dinselleşmesine karşı yürütülen mücadelelere özellikle bir dönem ciddi oranda bel bağlandı ancak buralardan hareketi kitleselleştirecek sonuçlar elde edilemedi. Zenginler yurtdışı eğitimin peşinde, orta sınıflar Anadolu liseleri ve üniversite kapılarında hem kendilerinin hem de çocuklarının hayatlarını karartıyorlar, yoksullar ise büyük oranda çaresizlikte ve buralara sağlanan ekonomik olanakları göz önünde bulundurarak imam hatiplere yöneliyorlar. Her alanda olduğu gibi eğitim ile ilgili olarak da sınıfsal parametreleri esas alan bir bakış açısı geliştirmeden bırakın köklü ve radikal talepler geliştirmeyi sahanın gerçekliğini tam anlamıyla kavrayabilmek bile mümkün değil.
Sosyalistlerin eşit, nitelikli, anadilinde, bilimsel ve mutlaka politeknik eğitim talebinin ne kadar güncel ve zaruri olduğu her geçen gün daha net bir biçimde ortaya çıkıyor. Emekçileri bekleyen yakın gelecekteki yapısal işsizlik dalgasına karşı insanlığın binlerce yıllık birikimiyle üretme-tasarlama-yaratıcı düşünme yeteneklerini birleştirmeyi vaat eden politeknik eğitimi hatırlamanın ve topluma da hatırlatmanın doğru zamanındayız.