Neden Beden Olumlamaya İhtiyacımız Var?

Tarih boyunca bizlere dayatılan ve halen dayatılmakta olan ideal beden ve güzellik kalıpları erkek algısı üzerinden şekillenmekte ve bedenlerimizi nesneleştiren bir yerde durmaktadır. Tam da bunun karşısında duran Beden Olumlama Hareketi, her şekilde, boyutta ve tipte bedenin geçerli ve değerli olduğunu ifade ediyor.

Beden Olumlama Hareketi üzerine yazdığı yazılar ve yaptığı çevirilerle tanıdığımız Ezgi Epifani ile bedenlerimiz üzerinde yürütülen politikaları ve ataerkil güzellik algısına meydan okuyarak bedenimizin kontrolünü elimize almayı konuştuk.

Röportaj: Cansu Eskiocak

Beden olumlama kavramıyla tanışmamızın ve hayatımıza katarak dayatılan güzellik kalıplarına isyan bayrağını çekmemizin hikayesi her birimiz için farklı olabiliyor. Senin hikayen nasıl başladı? Bu kavramı hayatına nasıl kattın?

Beden olumlama ile tanışmam şöyle oldu: 2012 yılında, 21 yaşındayken Çapa Psikiyatri servisinde Beden Algı Bozukluğu tanısı kondu. Sanırım yaklaşık 8 aydır hiçbir aynada, yansımada yüzüme bak(a)mıyordum. Kaşıkta yansımamı görsem bile aşırı korku ve ağlama krizleri vardı. Ölüm korkusu gibi bir şeydi ve ironik olarak yüzüm böyle göründüğü için “ölmek” istiyordum.

“Böyle görünüyor olamam, böyle görüyor olamazlar” gibi düşünceler ve olduğum yere çökme ve günlerce evden çıkamayarak ağlamalar… Sürekli kendimi başkalarıyla karşılaştırıp soru sormalar ama hiçbir cevaba inanmamalar. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeydim, 3. sınıfın ikinci dönemi yeni başlamıştı. Fakültenin en zor yılı ve ben yansımamdan başka hiçbir şey düşünemiyorum. Okula gidemediğim için 1 yıl uzattım tabii. Neyse, o 8 ay yaşadığım şeyi google’lamak hiç aklıma gelmedi. Terapiye de ara vermiştim, en son bu şikayetle gittiğimde beni gören psikiyatrist kovmuştu “Sen asla iyileşemezsin, laf dinlemiyorsun” diye. Gidemedim sonra.

Bir gece saat 1 ya da 2, birden bir epifani geldi, google’a ‘aynaya bakamamak’ yazdım. Sanırım önce “kendini çirkin görmek” yazdım ve forumlarda saçma sapan yorumlara rastlayınca başka bir şekilde denedim. Milliyet’te beden algı bozukluğu haberi ve BBC’de yine aynı isimde belgeselle karşılaştım. Onca zaman bende doğuştan -tıpkı babamın yıllardır söylediği gibi- bir sorun olduğundan emindim ama internet böyle bir tıbbi zihinsel bozukluktan bahsediyordu. Mutluluk gözyaşlarıyla annemi uyandırdım hemen. O da çok üzgündü olanlara, o da benimle her gün ağlıyor, telefon açıyordu psikiyatrlara. Hiç mızmız etmeden geldi, yatağıma uzandı, ben de okudum yazanları, sonra birkaç başka şeyi daha.

Yaşadığınız şeyin adını koyabilmek, dünyada tek olmadığınızı görmek bir nevi mucize. O gece hissettiğim şeyi unutamıyorum. Aylar sonra ilk defa umutlu hissetmiştim, bu şekilde ölmeyebilirdim. Sonrası boş verdiğim uzman arayışına geri dönüş ama tabii internette gezinmeye, okumaya devam ediyorum. Önce hep yazılı şeylere bakıyorum, tezler bile bulmuşum, aklımı yettirmeye çalışıyorum çünkü anca bilimsel şeyler zihnimi iknâ edebilirdi. Sonra çok iyi bir terapist bulmakla beraber yavaş yavaş çözüm odaklı arayışlara giriyorum. Bu bozukluğu yaşayanlardan atlatan var mı, nasıl atlatmış, neyi doğru yapmış gibi gibi. Geştalt terapi gördüm yaklaşık 2 yıl. Geştalt terapinin çok insancıl söylemleri var, terapistim o söylemleri benimsememde çok destek oldu. Beni hiç acele ettirmedi, ilaçlara bel bağlatmadı, odağımı aynadan yani dışarıdan çok içime, geçmişime, zihnime çekti. Kültür kısmına ben odaklandım. Tüm o süre boyunca nette gezinmeye devam ettim, atlatanların hikayelerini dinledim. Nihayetinde body positivity dedikleri ve beden olumlama diye bildiğimiz akımın içeriklerine denk geldim. Kim ne yapıyor, nasıl başa çıkıyor, neyi doğru yapıyor soruları iyice dibe dalışla devam etti ve ediyor.

Asla tek değiliz, birçoğumuzun hissettikleri o kadar benzer ki. Kimimiz daha az, kimimiz daha çok hissetse de ideal beden ve güzellik kalıpları hepimizin yaşamını etkiliyor. Güzelliğin hep zayıflıktan, uzun boylu, ince belli, göbeksiz ve beyaz olmaktan, pürüzsüz bir ciltten, selülitsiz, aknesiz, kılsız ve engelsiz olmaktan geçtiği dayatılıyor. Bu standartların dışında kalanlar ise bu kalıplara sokulmaya çalışılıyor. Farkına vararak, yalnız olmadığımızı bilerek ve o ‘ideal’ bedenleri dayatmaya hız kesmeden devam eden sistemin karşısında durarak özgürleşiyoruz, tıpkı senin hikayende olduğu gibi. Bize biraz açar mısın, Beden Olumlama Hareketi tam olarak nedir, amacı nedir? Böyle bir harekete neden ihtiyacımız var?

https://ezgiepifani.wordpress.com/ adlı blog’umdaki yazımdan alıntı yapacaksam: Beden Olumlama Hareketi basitçe ifade edersem; her şekilde, boyutta ve tipte bedenin geçerli ve değerli olduğunu ifade eder. Bu hareket, tüm beden tiplerini görünür kılmaya çalışarak, medyadaki ve moda endüstrisindeki gerçekçi olmayan güzellik standartlarından sıyrılmış, herkes için güvenli bir alan inşa etmeye çalışır. Beden Olumlama Hareketi aktivistleri, sadece tek bir beden tipinin çekici, değerli ve sağlıklı olduğu fikrine karşı çıkarlar.

Bu gönderi 2017 yılının başından. O zaman daha ana akım takılıyorum. Hareketi hâlâ tanıma, anlama ve alışma aşamasındayım. Şimdiyse tüm sunumlarımda en çok üzerine durduğum konu hak sahipliği yani meselenin aynada gördüğünüz yansımadan çok daha büyük olduğu. Bu dünyada aynada gördüğü yansımadan memnun olmayan bir kişi bile kalmasa beden politikalarına karşı mücadele hareketlerine yine ihtiyacımız olurdu çünkü bu bir hak meselesi. Haklarımıza kavuşmadan geri çekilmek yok. Yani olumlamak buz dağının görünen kısmı sadece. Altta haklara dayalı politik mücadele gerektiren koca bir dağ var. Bu hak konusuna daha sonra gireceğim.

Velhasıl, ana akım değil ideal beden olumlama ve türevi hareketlerin sizi değerli ve güzel ve çekici ve sağlıklı hissettirmenin yanında haklarınızı güvence altına alma amacı da var. 60’lardan bugüne, aynı amaçlarla ama farklı isimlerle yola çıkmış beden özgürleştirici hareketlerin kurucularının hep siyah özneler olması bu yüzden şaşırtıcı değildir.

Hep dayatıldığını söyledik ideal bedenlerin. Peki sence bu nasıl gerçekleşiyor, nasıl dayatılıyor?

Bana en çok gelen sorulardan biri bu. İdeal beden daha geniş olarak doğrudan medya araçlarıyla dayatılan bir şey. Beyaz perdede, televizyonda, dergilerde, kitaplarda, gazetede baskın ve yaygın olarak hangi bedenleri gördüğünüz ile alakalı. Başrollerin ve yan rollerin kimlere gittiğine ya da gitmediğine, istediği mesleği/uğraşı -bale gibi- kimin yapabildiğine bağlı. Kimin kapitale, kaynaklara ulaşabilmesiyle alakalı. İstediğiniz kadar zeki olabilirsiniz, en iyi okulları bitirmiş olabilirsiniz ama eril bakışı tatmin etmediğiniz sürece sözünüzün değer görmeyeceğinden emin olabilirsiniz. Güzel addediliyorsanız ev ve iş bulmanız, duygusal partnerliğe ulaşmanız, toplumca makbul, iyi ve güvenilir addedilmeniz daha olası ve kolaydır. Psikolojide “hale etkisi” diye bir fenomenden bahsederiz. Bu fenomen, güzel ve yakışıklı addedilen insanları daha akıllı ve daha güvenilir bulma yanılgısına düşmek anlamına gelir. Ünlülerden bu kadar etkilenmemiz, reklamını yaptıkları ya da sattıkları ürünlerin kullanana zarar verebileceği ya da vaat ettiği etkiyi göstermediği bilimsel olarak ortaya konsa da (mesela Kardashian’ların sattığı flattummy şekerleri) yine de bu ürünlerin peşine düşmemizin mantıklı bir açıklaması bu olabilir.

Geçenlerde blog’umun instagram sayfasında şu gönderiyi paylaştım:

Görsel bir kozmetik ürünün reklamı. Aynı kadın üst fotoğrafta makyajsız ve gözlüklü ve fotoğrafın altında “iğrenç” yazıyor. Alt fotoğrafta aynı kadın eyeliner sürmüş, hafif makyajlı ve gözlük takmıyor, fotoğrafın altında “vay canına!” yazıyor. Bunu küçük bir çocuğun gördüğünü düşünün; ki görüyorlar ve görmeye devam edecekler.

Şişmanların sadece tartıdaki sayıya veya vücut kitle indeksine bakarak (ek bilgi için: https://ezgiepifani.wordpress.com/2018/06/21/baslica-10-maddede-vucut-kitle-indeksinin-duzmeceligi/ ) sağlıksız, tembel, zekasız, çirkin, aseksüel, hijyensiz olduğunu düşünüyoruz. Kesin bütün gün koltukta oturup tv izlerken hamburger yiyor. Ha aynen böyle de olabilir, kimseyi ilgilendirmez. Ancak tek tipleştirmek de, insanlara peşin hükümlü yaklaşıp bu hükümlere göre davranmak da, istenmeyen tavsiyeler vermek de şiddettir. Hatta şişman kelimesini hakaret zannedenler var, halbuki gözünüzün, saçınızın rengi gibi bedensel bir özelliğinizi ifade etmekten başka bir işlevi yok. O kelimeye onca olumsuz anlamı yükleyen biziz.

Toplumda çirkin ve sağlıksız, görüntüsü sebebiyle kimsenin sevemeyeceği vs. olarak addettiğimiz kişilerin yaşam pratikleri ne olursa olsun, bu pratikleri kendi içimizde ne kadar onaylamıyor olursak olalım, bu kişiler kendilerini her şeye rağmen kabul edebilmeli, sevebilmeli, haklarını kullanarak özgürce ve insanca yaşayabilmeli, istediği gibi giyinebilmeli, girmek istediği her ortama girebilmeli, yapmak istediği mesleği/uğraşı yapabilmeli. “Çirkin” de olsalar, “sağlıksız” da olsalar, “bir ilişki içinde olmasalar da” vs. Feminist yazar Naomi Wolf sağlığın iyi bir propaganda aracı olduğunu söyler. Daha fazla katılamam. Tıbbın, bilimin ticari ayağı hakkında eleştirel düşünmeye ve konuşmaya başlamadan bir adım ileri gidemeyiz.

Bir de, toplumun makbul beden sahibi görmediği insanlar kendilerini toksik, şiddet dolu ilişkilerde bulabiliyor ve hak ettiği en iyi şeyin, ‘beni başka kim sever ki’ gibi sorularla, bu olduğuna inandırıldığı için kısır döngüden çıkamıyor.

Son olarak, şöyle güzel bir şey yaşadım. Son yaptığım sunuma bir diyetisyen katıldı ve sunumlar bittikten sonra soru kısmında söz alıp meslektaşlarının güncel gelişmeleri ne kadar az takip ettiklerinden yakındı. Bir diyetisyenin böyle çıkışlar yapması sisteme vurulan ağır bir darbedir çünkü bu beden ayıplayıcı sistemi yürüten en büyük ayaklardan biri diyet endüstrisi. Brahmanlara karşı Ghandi gibi düşünün ?

Harekete gelen eleştirilerden biri de sağlıksızlığı teşvik etmesi, obeziteyi övmesi. “Sağlığı için endişeliyim” diyenlere ne söylemek gerek?

Sırf bu konuyla ilgili bir çeviri yaptım. Daha önce de belirttiğim gibi sağlık iyi bir propaganda ve kontrol aracıdır. “Sağlıklılığı belirleyen tek bir ölçüt var, o da kilo” diye bir şey olamaz. Özellikle şişmanlara gösterilen sağlık kartı inanılmaz sahte ve bilgisizlikten başka bir şey değil. Ben bilimsel verilerle beraber yürüyen şişman çalışmalarını yakından takip ediyorum ve buradan anladığım “şişmanlığın tek bir sebebi var o da sağlıksızlık” cümlesi geçmişte kalması gereken bir düşünce. Çünkü şişmanlık bir takım rahatsızlıkların nedeni değil semptomu olduğunda kimse bu konuda konuşmuyor. Yani bir rahatsızlığınız olduğu için şişman olabilirsiniz, illa şişman olduğunuz için rahatsızsınız değil. Tabii kalp hastalığı ve diyabetle ilişkilendirilen vakalarda kilo vermesi sağlığı için elzem olan hastaları inkâr etmiyorum. Ancak benim politikam, beden otonomisine dayanıyor yani kişi bedeniyle ilgili kararları kendisi vermeli. 7/24 en yakınları, ailesi, iş arkadaşları, sokaktaki yabancılar, medya insanların ensesinde “kilo ver, onu yeme, bunu yap, şunu yapma” dedikçe insanları kötü hissettirmekten, strese sokmaktan ve dolayısıyla sağlıklarını olumsuz etkilemekten başka bir şey yapmış olmuyorlar. Eğer endişe sağlıksa, insanları strese sokmak sağlığı tehlikeye sokar. Bu endişelere sahte dememizin sebebi bu, çünkü kişi kendini hadsizce söz sahibi gördüğü bir konuda eğitmiyor bile. İşin tam gerçekliğini kavramadan insanları suçlu hissettirmek, ayıplamak sürekli bedenleriyle ilgili bir şey talep etmek onları sadece daha da yalnızlaştıracak ve strese sokacak.

Ayrıca bedenimizle ilgili her şeyin kontrolümüzde olduğu bir yanılsama. Şişman olup kilo vermeye çalıştığı halde veremeyen ya da “yeterince” vermediği düşünülen kişilerin vücut ölçülerine dair genetik mirasıyla ilgili yeni soru işaretleri atılıyor ortaya. Zayıf ya da fit olmak, engelsiz olmak, güzel addedilmek sanki “kahramanların sadece kendi çabaları sonucu elde ettiği zaferler” gibi görülüyor. Bir şeyler üzerinde tam olarak ne kadar kontrolümüz var tamamen bilmiyoruz ama biliyormuş gibi davranıp, insanları suçlamak, ayıplamak, kötü hissettirmek birilerinin egolarını beslemekten, ceplerini doldurmaktan başka bir işe yaramıyor. O yüzden gerçekten birilerinin iyiliğini istiyorsanız her şeyden önce haddinizi bilecek, saygısız davranmayacak ve konu hakkında kendinizi eğiteceksiniz ve size anca söz hakkı verilirse konuşacaksınız, susmanız söylendiğinde susacaksınız ve daha ileri gitmeyeceksiniz, kararı karşı tarafa bırakacaksınız. Böylece kimseyi daha da yalnız ve utanmış hissettirmeyeceksiniz. İyilik dediğin budur, insanların gerçekliklerine ve sınırlarına saygı duymaktır, onları kendi istedikleri gibi yaşamaları için motive etmektir, onlara destek olmaktır.

Türkiye’de beden olumlama hareketi ne durumda peki, nasıl değerlendiriyorsun?

Türkiye’de beden olumlama hareketi bence iyi gidiyor. Yani en başta biraz körler sağırlar birbirini ağırlar gibiydik ama artık öyle olmaktan yavaş da olsa çıkıyor. Ulaşabildiğimiz, fikirlerini değiştirdiğimiz insan sayısına odaklanmak karamsarlık ve verimsizlik getirdiğinden ben neler yapıldığına odaklanmayı tercih ediyorum. Son sunum yaptığım yerde, beraber sunum yaptığım arkadaşlardan biri Atölye Ren diye bir butik kurmuş, şiarı “modada kapsayıcılık”. Kendisini ve ürettiği kıyafetleri sosyal medyadan takip etmenizi öneririm çünkü kıyafetleri tanıtması için seçtiği mankenler her yerde gördüğünüz insanlar. Madır Öktem beden olumlama kapsamında görür mü bilmiyorum ama kurucusu olduğu Dudakların Cengi tam bir bedenler ve performanslar şovu!

Ben her yıl daha fazla konuşma daveti alıyorum. Aybala’nın blog’u Hürriyet’e kadar duyurdu sesini. Yani bastırdıkça biraz daha görünür olmaya başladı hareket ve umarım zamanla ulaşabildiği kişi sayısı artacak.

Blogunu heyecanla, merakla takip ediyoruz. Emeğine sağlık. Oluştururken ne hissettin ve nasıl dönüşler alıyorsun?

Ben başta blog falan düşünmüyordum. Çok okuduğum bir dönemdi. “Çocuklar nasıl beden olumlayıcı şekilde yetiştirilir” başlıklı bir metne rastladım. Mesele çocuklar olunca, “Bilginin tekeli olmaz, çevireyim ben bunu, kendi dilimizde okuyalım, yayalım” dedim. Çok ilgi gördü, yani beklediğimden çok daha fazlaydı. Bir hocam çevirimin çıktısını alıp çocuğunun kreşine götürmüş mesela. Motive olunca, çevirmeye devam ettim, özellikle de beden olumlama kapsamı içinde konuşmadığımız şeyleri çevirmeye dikkat ettim. Mesela “çirkinlik” kavramının ırksal, politik ve sınıfsal tarihi, beden ayıplamada sağlık endüstrisinin rolü, disfori ve trans kapsayıcılık, sağlık hizmeti verenlerin hastalara uyguladığı ayrımcılık ve bunun psikolojimiz üzerindeki etkisi, beden-nötrlük, diyet kültürü, endişe trollüğü, ana akım beden olumlamanın yaptığı yanlışlar gibi.

Geçen gün, çeviri yapmaya başladığım 3 Ağustos 2016’dan beri not aldığım bazı dönüşlere baktım, gözlerim doldu. Çok fazla destek mesajı gelmiş. Özellikle aydınlanma yaşadığını, güçlendiğini, özgürleştiğini, özgürleşmek istediğini ve bunun için çabalayacağını söyleyen çok olmuş, çeviri talepleri olmuş. Genelde hep böyle, gelen yorumların %99’u hep olumlu. Ancak şöyle bir sorun var, çevirilerimi yaymakta zorlanıyorum. Yaymasını beklediğim çevrelerden pek destek gördüğümü söyleyemeyeceğim. Belki çeviri olduğu için belki beni tanımadıkları için çekiniyorlar ama bir RT’nin ulaşabileceği bir kişi bile olsa bence çok önemli.

Dayatılan, benimsetilen ve hatta fark etmeden içselleştirdiğimiz ideal beden ve güzellik algısına başkaldırmak ve yıkmak için ne yapmamız gerekiyor? Kendimize ne söylememiz gerekiyor?

Toplumsal ve sistematik bir tahakkümden bahsettiğim için kendi kendimize bir şeyler söyleyerek çok fazla ilerleyebileceğimizi düşünmüyorum. Sistemin çarklarına dair her uyanışta kendimi daha da yetersiz ve çaresiz hissediyorum. Kocaman, bol sermayedarlı bir komplodan bahsediyoruz çünkü. En derinimize işlemiş, doğruluğundan şüphe duymadığımız her günümüzün gerçeklikleri ile sadece kendimize bir şeyler söyleyerek baş edemeyiz. Bu puzzle çok boyutlu, bol işbirlikçili politik bir mücadele gerektiriyor. Yani kendimize ve başkalarına tabii ki bir şeyler söylemeye devam etmeliyiz, bu binamızın temeli olacak, kendimizi her gün kontrol edeceğiz, başkaları beden ayıplamayla karşılaştığında her ikimizin de güvenliğini tehlikeye atmadan ses çıkaracağız, bu olmazsa olmaz, bu işte birlikteyiz çünkü. Ancak biz aynalara ya da bireylere konuşurken instagram gibi sosyal medya sitelerinde belirli görseller milyonlarca kişiye ulaşıyor. Biz bile ne kadar gardımızı alıp kalkanlarımızı kaldırsak da etkilenebiliyoruz, yanımızdaki ve onun yanındaki ve onun yanındaki de… Bu görseller tıbbi prosedür geçirmeden ulaşılamayacak bedenler (thic body), sağlığa zararlı ürünler ve dünyadaki çoğunluğun sınıfsal olarak asla ulaşamayacağı yaşam pratikleri satmak için paylaşılıyor. Satın alamasak bile o görsel ve aldığı beğenme sayısı beynimize işliyor. “Ben neden böyle olamıyorum ki?” sorusu istilacı ve önü alınmazsa tüm vücuda nüfuz eden bir sorudur. O yüzden ben biraz “radikal” önlemler alma taraftarıyım. Instagram gibi sosyal medyaları kullanmamak ya da kullanacaksak ötekileştirilmiş, sesi duyulmayan, azınlık kimlik ve bedenlerin sayfalarını takip edebiliriz. Ben şu an ikincisini yaparak, bu insanların her gün hayatlarına, özgürleşmelerine, kendilerine bir alan yaratmalarına tanık oluyorum.

Başka bir mesele şu: ben 1.60 boyunda ve yaklaşık 70 kiloyum, kendime kıyafet bulmakta zorlanıyorum, kıyafet bulamadığım her yeri protesto ediyorum, kendime kıyafet bulmanın hakkım olduğunu, neden üretmediklerini sorguluyorum. Genelde 2. el ya da pazardan giyiniyorum yani paramı verdiğim yere dikkat ediyorum. Eğer butik gibi yerlerde kaliteli, tarzıma ve bedenime uygun bir şey buluyorsam butik sahibine bu konuda teşekkür edip devam etmesini dilediğimi söylüyorum. Bikini giyerken göbeği salıyorum ? Bunlar çok ufak şeyler gibi gelebilir ama o an küçük bir çocuk beni izliyorsa, birbirinin aynı bedenlerle dolu kumsalda beni özgür ve güvende görüyorsa zihnine bu da kazınabilir.

Bir diğer önemli şey, beden ayıplayan insanlarla etkileşime girmiyorum, girmeme sebebimi belirterek. Tahammülüm yok yani, kesinlikle izin vermiyorum.

Bedenlerin özgürlüğü için üretilen içerikleri takip etmek, yaymak, bunlar hakkında konuşmak, konuşacaklara platform sunmak da mücadelenin bir parçası. Partner veya arkadaş olmadığınız belirli görünüşte bedenler var mı, içselleştirdiğiniz (şişmanfobi gibi) bedensel fobiler var mı gibi sorulara cevap ve çözüm aramak da çok önemli. Çünkü partner veya arkadaş seçerken ayrımcı olabilirsiniz. Yüzeysel olarak herkes güzeldir, önemli olan iç güzelliği vs. demekle maalesef iş bitmiyor; fobi ve ön yargı daha derine nüfuz edecek önlem ve çözümler gerektiriyor. Bir çözüm olarak, mesela şişmanfobiniz varsa, şişman insanların görsellerine bakarak gözlerinizi aslında zihninizi alıştırabilir, bazı patolojikleştirilmiş bedenleri kendiniz için normalleştirebilirsiniz.

Bir de bu işi bütünsel olarak ele almak lazım yani sadece kadın bedeni diye odaklanmamak lazım. Politikalarımızda kuir, trans, cinsiyet kimliksiz, ikili cinsiyet sistemi dışındaki, engelli, nörotipik olmayan herkesi kapsamalıyız. Çünkü emin olun, günü kurtaracak olan politikalarımızın tutarlılığı ve kapsayıcılığı olacak.

Yazarın Diğer Yazıları