En Güzel Günlerimiz Henüz Yaşamadıklarımız – Cansu Eskiocak
Yanımdan geçenlerden sık sık “bir şeyler değişiyormuş işte”, “her şey çok güzel olacak” sözlerini duyuyor; daha önce tanışmamış olanların birbirine gülümsemesiyle umudun çoğaldığına tanık oluyordum.
23 Haziran’ı geride bıraktık. Halk, iradesini hukuksuz ve adaletsiz biçimde gasp edenlere karşı bir kez daha cevabını verdi ve faşizmi yenilgiye uğrattı.
31 Mart’tan sonra, kitlelerin haksızlığa uğramışlık hissinin üstüne bir de iktidarın absürtlük seviyesine varan söylemleri eklenince biriken öfke sandıkta kendisini gösterdi. AKP duvara tosladı.
Seçim sonuçları belli olur olmaz başlayan sokağa çıkışlar ve kutlamalar İstanbul ile de sınırlı kalmadı. Kutlamalar ülkenin birçok yerine taştı. Herkes oldukça mutlu, umutlu, heyecanlı idi. Ben de Kadıköy Yoğurtçu Parkı’ndaki kutlamaya katılan biri olarak; yanımdan geçenlerden sık sık “bir şeyler değişiyormuş işte”, “her şey çok güzel olacak” sözlerini duyuyor; daha önce tanışmamış olanların birbirine gülümsemesiyle umudun çoğaldığına tanık oluyordum. Yorulmak ne bilmeden saatler süren halaylar, horonlar, danslar… Azalmadan, ilerleyen saatlerde artarak… Demirtaş’ın “Korkma Bağır” şarkısı çaldığında herkesin durup en yüksek sesiyle şarkıya eşlik etmesi ve ardından yeniden halayların çekilmesi birçoğumuza 7 Haziran’daki HDP reklamını anımsattı. Özlemişiz. Bilen bilir, bilmeyen şuradan izleyebilir.
7 Haziran’dan sonra halkların bir araya gelmesinden korkan ve bunun önüne geçmek için her türlü yolu deneyenler kaybetti. Çünkü halklar, faşizme karşı demokrasiden yana olan tavrındaki ısrarını tüm baskı ve saldırılara rağmen sürdürdü. Ve 23 Haziran, AKP’nin çöküşünün başlangıcı olarak tarihe yazıldı.
Evet, 25 yıldır İstanbul’u sömürenlere kaybettirme heyecanını taşıyoruz. Yaptığımızın faşizme karşı ortak mücadele olduğunu ve asli olanın kapitalizme karşı mücadele olduğunu unutmadan yolumuza koyulmalıyız. Bunun güçlü bir örgütlenmeye yükseltilmesi ve umudun yeşerdiği, değişime olan inancın arttığı bu süreçte etki gücümüzün farkına her zamankinden daha fazla vararak, daha iddialı ve belirgin bir şekilde tahayyül ettiğimiz yarınların mücadelesini kitlelerle buluşturma zorunluluğu önümüzde duruyor. Bu fırsatı iyi değerlendirmeli ve tarihi bir görevle karşı karşıya olduğumuzu unutmamalıyız.
Kapitalizmin krizinin faturası işsizlik ve yoksulluk olarak kendini ortaya koyarken, borcumuzun en çok iş bulamadığı için kendini yakanlara, çocuğuna pantolon alamadığı için, borcunu ödeyemediği için intihar edenlere olduğunu unutmadan ve işsizliği yaratanın bu düzenin kendisi olduğunu bilerek, sosyalizmi bir seçenek olarak örgütleyebilmeliyiz.
Dünyanın birçok yerinde tekçi/otoriter/totaliter rejime karşı kopan isyan çığlıkları artıyor. Özellikle sokakları dolduran gençlik işaret fişeği olmaya devam ediyor. Türkiye’de de seçim öncesi ve sonrasında sokakları dolduranın büyük çoğunluğunun gençlik olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü bu rejimin kendisi gençliğin aklına, fikrine, ruhuna hiç uymuyor. Dünyaya gözünü açar açmaz yahut yaşamının büyük kısmını AKP iktidarında geçiren genç kuşak, artık başka bir yaşam istiyor, başka alternatifler arıyor. ABD’de ve Avrupa’da gençliğin yükselttiği sosyalizm sempatisine ses vermeli ve alternatifi yaratacak olanın bizler olduğunu unutmamalıyız.
Sosyalist düşüncenin yeniden güce dönüşeceği günlerin uzak olmadığını bilerek bu dalgayı büyütmeli, emekçiler, kadınlar, gençler tüm ezilenlerle yeşeren tohumları mücadele azmimizle harmanlamalıyız.
Örgütlü gücümüzü büyüttüğümüz oranda, o güzel günler gelecektir.
İşte o zaman halkların halayında buluşmak bir başka güzel olacak!