Tarkovski Ve Mühürlenmiş Zaman – M. Sinan Mert
Sovyetler’de parti iktidarının bilimi bir tür meşrulaştırma aracı olarak kullanması Sovyet sanatçılarının toplumsal eleştirilerini gerçekleştirebilmek için sürrealizme kaymasına yol açmış. Solaris de bilim-kurgu filmi olarak çekilmiş ancak sonrasında buna pişman olmuş Tarkovski
Sovyet sinemasının en önemli yönetmeni Andrey Tarkovski’nin filmlerinin yeni teknolojilerle geliştirilmiş ve iyileştirilmiş kopyaları sinemalarda gösteriliyor. Bu vesileyle sosyalizmin insanlığa armağanı bir değer olan Tarkovski üzerine düşünmek, filmlerini ve sanat anlayışını anlamaya çalışmak zihinsel dünyalarımıza yeni kapılar açabilir.
Tarkovski sanat yaşamı boyunca sadece 7 film çekmiş bir yönetmen. Bunlardan en az 3 tanesi sinema tarihinin en iyi 30 filminin arasında gösteriliyor. Ayna, İz Sürücü ve Solaris bu aralar sinemalarda izlenebilir. Anlatım tekniği açısından kendisinden çok etkilenmiş olan Nuri Bilge Ceylan’ın özellikle ilk filmlerine aşinaysanız, bu filmlerde de çok büyük bir şaşkınlık yaşamayacaksınız. Fotografik sahneler, uzun doğa çekimleri, gerçek zamana uyan uzun ve durgun sahneler sabır ve emek isteyen bir izleme talep ediyor izleyiciden. Tarkovski, sanatın ticarileşmesine ya da sadece politik mesajlar vermek için afiş-slogan seviyesine indirgenmesine öfke duyan bir yönetmen. Güzel ve estetik olanın, peşinden koşmayanlardan kendisini sakladığını düşünüyor. “Tüketicilere göre biçilmiş günümüz kitle kültürü-bir protezler medeniyeti-ruhları sakatlıyor; insanın kendi varlığıyla ilgili en temel soruları sormasını, bir ruhsal varlık olarak kendisinin bilincine varmasını giderek artan bir şekilde engelliyor”. Ticari sanatın kişiyi kendisine yabancılaştıran ve giderek karmaşıklaşan gündelik hayat içinde kaybolmasını kolaylaştıran yapısı Tarkovski’nin tüm hayatı boyunca öfkeyle yaklaştığı bir olgu. Seyirciyi sarsmaya, bir katharsis aracılığıyla “varlıklarının o andan itibaren serbest kalmak için baskı yapan en iyi yanlarının bilincine var”malarını sağlamaya çalışıyor yılmadan ve usanmadan. Bu anlamda sinemayı insanlaşma sürecinin önemli bir aracı olarak görüyor, ona göre insanın kendiliğinden iyi olmasını beklemek saçma ve bu iyileştirme ancak sanatla gerçekleştirilebilir. Ancak sanatın bu sosyal işlevini görebilmesi anlatılmak istenenin tüm açıklığıyla, seyirciye hiçbir katılma ve inşa etme olanağı bırakmadan ortaya konulması ile başarılmasının mümkün olmadığını düşünüyor. “Bir başyapıt, ne fazla soğuk, ne fazla sıcak, kendi içinde kapalı bir mekândır. Güzelliği, parçaların ahenginden doğar”. Engels ve Marks’tan alıntılar yaparak da sanatçının görüşlerini, ancak emek harcayan ve hak ettiği değeri veren izleyicinin ulaşabileceği biçimde olabildiğince gizlemesi gerektiği yaklaşımını desteklemeye çalışır.
Tarkovski’de şiirsellik gerçeğe ulaşmanın alternatif ama çok daha gerçekçi bir yolu olarak ortaya konur. Bir karakterin gerçekliğinin anlaşılabilmesi onun maneviyatının ve rüyalarının anlaşılmasından bağımsız ele alınamaz. “İnsan hayatının öyle yönleri vardır ki bunlar ancak şiirsel araçların yardımıyla oldukları gibi yansıtılabilirler.” Babası Arseny Tarkovski’nin şair kimliği zihin dünyasının şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Ayrıca aynı Orhan Veli çarpıcı ve yalın Japon kısa şiirleri Haiku’lardan da fazlasıyla etkilenmiştir.
Kuytu bir göl
Bir kurbağa zıplayıp daldı
Sessizlikte fısıltılar
Şiirsel ve özenli olana olan bu yatkınlık onu döneminin egemen Sovyet sanat anlayışından da uzaklaştırır. Potemkin Zırhlısı’ndaki Eisenstein’ı sahiplenirken Korkunç İvan başta olmak üzere daha açık propaganda kokan filmlerle arasına mesafe koyar.
Tarkovski sinemasının anlaşılabilmesi açısından arka plandaki sorgulamalara dair felsefi başlıklara da aşina olabilmek son derece önemli. Özellikle Solaris’de çok belirgin bir epistemoloji tartışması yürütmüştür yönetmen. Gerçeğe ulaşmanın “bilimsel” olan dışında yolları mevcut mudur? Bilginin iki biçimi metis ve tekhne arasındaki gerilim nasıl aşılabilir? Bilimsel bilginin insan hayatının tüm boyutlarını kavrayabilmesi mümkün müdür? Solaris gezegeni etrafında araştırma amacıyla yörüngede bulunan bir uzay üssündeki insanların gördüklerini iddia ettikleri “hayal-gerçekler” dünyadaki bilim adamları tarafından gülünç karşılanmaktadır. Oysa iddiaları araştırmak için uzay üssüne giden başkahraman, orada ölen eşinin varlığıyla karşılaşınca önce büyük bir tedirginlik yaşar ancak sonrasında durumu kabullenir hatta dünyaya geri dönmekten vazgeçecek bir noktaya kadar gelir. Tarkovski’nin bilimsel bilginin sınırları üzerinde yoğun olarak düşündüğü hem filmlerinden hem de yazdıklarından rahatlıkla anlaşılabiliyor. Yine önemli bir Sovyet roman yazarı Bulgakov’un çarpıcı romanı Usta ve Margarita’da bütün Moskova’yı altüst eden hikâye, şeytanı gören bir yazarın anlattıklarına kimsenin inanmaması ve hızla kendisini akıl hastanesinde bulması ile başlar. Sovyetler’de parti iktidarının bilimi bir tür meşrulaştırma aracı olarak kullanması Sovyet sanatçılarının toplumsal eleştirilerini gerçekleştirebilmek için sürrealizme kaymasına yol açmış. Solaris de bilim-kurgu filmi olarak çekilmiş ancak sonrasında buna pişman olmuş Tarkovski: “Solaris özü gözden kaçırtacak kadar çok bilim kurgu özellikleri taşıyor… Ama şimdiki görüşüme göre, bütün bunlardan vazgeçseydik filmin esas düşüncesi çok daha açık olacaktı”
İz Sürücü (Stalker) ve Ayna olağanüstü görüntüleri ile insanda unutulmaz izler bırakan filmler. Özellikle İz Sürücü’de yazar ile bilim adamının gerçekte en çok istedikleri arzularının gerçekleşmesini mümkün kılacak odaya ulaşabilmek için Bölge’de gerçekleştirdikleri uzun ve tehlikeli yolculuk sonrasında odaya girmeden geri dönmeyi seçmeleri insanın kendisine yabancılaşmasının, kendi arzularından korkar hale gelmesinin çok çarpıcı bir ifadesi.
“Yüksek ideallere hizmete hazır olmaları, dar kafalı sıradan ‘erdem’leriyle yetinmeyi reddetmeleri, hatta bu konudaki yeteneksizlikleri, insanların en çok duyduğum yönleridir. Var olma sebebini kötüye karşı mücadelede bulan ve bu yüzden hayatının akışı içinde ruhsal açıdan hiç olmazsa bir basamak daha yükseğe tırmanan insan, işte ben bu insanlarla ilgilenirim. Manen mükemmeliğe ulaşmanın dışındaki tek seçenek, manevi düzeyi düşürmektir ve ne yazık ki günlük hayatımız ve bu hayata uyum sağlama süreci adeta buna davetiye çıkarmaktadır.”
Not: Tüm alıntılar için
Tarkovski, A. (2007) Mühürlenmiş Zaman, çev: Füsun Ant, İstanbul: Agora