Sosyalizmi Tabandan İnşa Etmek: Martha Lia Grajales ile Söyleşi (Venezuelanalysis)
Söyleşi: Cira Pascual Marquina | Çeviren: Ayşe Tansever
Genç bir teorisyen ve tabandan halk örgütçüsü Grajales, Chavez’in sosyalist projesinin öz yönetim girişimlerinden biri olarak yaşadığını savunuyor.
Martha Lia Grajales bir insan hakları kuruluşu olan Surgentes Kollektifi’nin bir parçası ve Unidos San Agustin Convive kooperatifinin kurucu üyesidir. İnsan hakları ve demokrasi üzerine lisans yapmış bir avukattır. Bu söyleşide kendisine halk girişimlerinin sosyalist projeye nasıl yeni bir soluk getirebileceğini anlamak amacıyla devlet iktidarı ile halk örgüt arasındaki diyalektik üzerine sorular soruyoruz.
En başından beri Chavista hareketinde politikayı anlama ve yürütmenin iki yolu vardı: bir yandan halkın öncülüğü, doğrudan demokrasi ve tabandan örgütlenme vardı. Öte yandan, Chavismo ayrıca devlet ve kurumsal iktidarı yürüttü. Bu çifte yaklaşım bir süre üretken oldu ve halk iktidarının öngörülemeyen ifadelerinin önünü açtı. Ancak şimdi, devlet düzeyinde siyasetin halk iktidarı ve taban örgütlenmeleri üzerinde gözle görülür bir üstünlüğü var gibi görünüyor. Neler oluyor?
Devlet tartışmalı bir alandır ve halk çıkarlarını desteklemek istiyorsak onun içine girmek gereklidir, ancak devlet iktidarı hiçbir şekilde amaç değildir. Bir halk iktidarı kurmak için alttakiler ve üsttekiler arasında karşılıklı bir alış veriş olmalıdır. Burada kilit nokta “tepeden” yapılanların tabandan halk gücünü yükseltmek gerekliliğidir.
İktidarın taban örgütlenmelerde siyasi örgütlenme alanlarını geliştirmedeki önemli rolünü görmezden gelemeyiz. Venezuela’daki halk örgütlenmesinin genişliği ve yaygınlığı, hiç şüphesiz Chavista iktidarının hedeflerinden biridir ve halk örgütlenmesini büyük ölçüde en büyük başarılarından biri olarak sayabiliriz.
O zaman sorun nedir? Birincisi, “tepeden” yapılan işler “tabandan” gelenlerin yerine geçmemeli ya da kendine mal edilmemelidir. Yani, kurumlar halk iktidarını yönetmemeli veya onu araçsallaştırmamalıdır.
Halk iktidarı çeşitli şekillerde anlaşılır. Bunlardan biri onu, devlet iktidarını ele geçirme aracı olarak görür. Ancak, iktidarı elinize geçirince o zaman onun merkezileşmesini haklı çıkarmak için “tarihsel gereklilik” ve “ulusal çıkar” gibi gerekçelere başvurursunuz. Böylece parti ve devlet, halk projeleri ve ezilen sınıfların özerk örgütlenmelerinin yerine geçmeye başlar.
Bizim inandığımız halk iktidarının diğer bir kavramı da halk iktidarını hem bir araç hem de sonuç olarak varsayar. Halk iktidarı sermaye mantığının dışında yeni bir dizi sosyal ilişkiler dizini oluşturmaktır ve amaç öz yönetimdir. Chavez, devlet veya partinin halk iktidarını kurumsallaştırması veya atamasına karşı uyarmıştı. Bu, elbette özerkliğimizi kaybetme korkusu ile devletle olan tüm ilişkilerimizi kesmemiz gerektiği anlamına gelmiyor. Daha önce de söylediğim gibi, devlet, halk hareketinin göz ardı etmemesi gereken tartışmalı bir alandır, ancak temel bir hedef olarak da düşünülmemelidir.
Dolayısıyla, sorun halk iktidarının yukarıdan desteklenmesi değildir. Sorun şudur: hükümette görev alanlar genellikle halk iktidarını bir araç ve resmi ya da geleneksel iktidarı elde tutma yolu olarak görürler. Bu anlayış halk iktidarını tüm dönüştürme potansiyelinden alır götürür. Kitlelere devrimci süreci yönlendirecek yetenek ve güce sahip siyasi özne değil pasif alıcılar olarak davranır.
Ancak bunun sadece devletin işleri nasıl yaptığıyla ilgili bir sorun olmadığı da söylenmelidir. Halk güçlerinin de yaklaşımlarını önlerine sorun halinde koymalılar yani her şeyden önce yalnız eylemlerini politikleştirmekle kalmayıp aynı zamanda da devletin atamasına sınır getirici ekonomik özerkliğe ihtiyaçları vardır.
Kendi ekonomik gücünü geliştirmeyen ve tamamen devlet kaynaklarına bağlı halk hareketleri çok savunmasızdır. Devletin beklentilerini yerine getirmez ise desteği kaybedecek ve örgütsel çalışması kolayca çökebilecektir. Ya da iktidar girişimi desteklemek istediği halde kaynaklardan yoksunsa o zaman bu da hareketin örgütsel çabalarını çökertebilir. Bu yüzden, halk gücü devletle bağımlı bir ilişki kurarsa kendi kendini yönetme kapasitesini azaltır.
Elbette bütün bunlar, halk örgütlerinin devlet desteğini reddetmesi gerektiği anlamına gelmiyor, ancak destek alındığında, üretim araçlarını kapitalinkinden farklı bir mantıkla ve devlet müdahalesiz sürdürülebilir şekilde kollektif geliştirme ve özümsemeye yönelik olmalıdır. Aksi takdirde özyönetim yolunda ilerleme ve sosyalizme geçiş yapmak mümkün olmayacaktır.
Bu karmaşık bir iştir çünkü burada iktidar kademeli olarak kendisinin yerine geçmesi gereken halk iktidarını kurma girişimlerini desteklemelidir. Bu süreçte doğal olarak, yerinden olmak istemeyen kurulu gücün direnciyle karşılaşacağız. Ancak yine de bu iktidar değişikliği gerçekleşirse, sosyalizme doğru ilerleyebiliriz.
Halktan yana bir iktidarın görevi güç ilişkilerinin aşağıdan sürekli halkların çıkarına değişimini gözeten bir iktidarın kurulmasına katkıda bulunmak olmalıdır. Halk iktidarının gelişmesine hizmet eden koşulları yaratan kalıcı bir süreç olmalıdır. Miguel Mazzeo’dan bir alıntı: “Tepedekiler halk iktidarını teşvik etmeli, onların yerini almamalı”
Chavezci halk hareketlerinin Bolivarcı süreci yeniden yönlendirmek amacıyla, tüm güçlerini yeniden düzenlemeleri gerektiğini iddia ettiniz. Komünler, kooperatifler, işçi konseyleri, otonom feminist örgütlerde örgütlü halk hareketleri kitlelere rehberlik edebilecek duruma gelmelidirler. Bu yoğun bir kollektif çalışmayı ve daha da önemlisi etkin bir iletişim stratejisini gerektirir.
Venezuela’daki kriz iktidar gücünü koruma mücadelesinden çok daha öte bir şeydir. Sadece Venezuela’da değil, bir bütün olarak kıtada sosyalizmi stratejik bir amaç olarak sürdürme mücadelesidir.
Bu bağlamda, acımasız ablukanın altında ve bu politik süreç yolunda yapılmış olan iç hatalar ışığında Venezuela’nın kapitalizme bir alternatif inşa etme girişiminin çok büyük bir başarısızlık olduğunu şimdi iddia eden güçlü bir ulusal ve uluslararası eğilim var. Dahası, şu anda yaşadığımız sorunların sosyalist modelle ilişkili olduğu söyleniyor. Onu gıda kıtlığı, yaygın yoksulluk, siyasi hakların kısıtlanması, yolsuzluk vb. ile ilişkilendirip sosyalizmi kapitalizme bir seçenek olarak ortadan kaldırmakdır.
Bu yüzden, Chavista halk hareketinin bir duruş benimsemeye ihtiyacı olduğunu söylediğimde, acil durumlarda şekillenen tüm taban projelerini görünür kılmaktan bahsediyorum. Yani, kapitalist ilişkilere, sömürgeciliğe ve çok farklı alternatifler oluşturmaya kendilerini atayıp krizin ortasında yeşermiş ve böylece stratejik bir ufuk olarak sosyalizmi işaret eden tüm komünal projelerden söz ediyorum.
Bu derin krizin ortasında tabandan gelen bu çabalar, politikaya katılımı arttırıp zenginleştiriyor. Ayrıca, yiyecek maddelerinin sürdürülebilir ve bağımsız bir şekilde üretimini güvence altına alıyor. Başka bir deyişle, kendi kendine örgütlenen ve ortak değerleri kollektif şekilde yönetenler daha korunmalı oluyorlar. Bu tabandan doğan deneyimler sosyalist modelin başarısız olmadığının bir kanıtıdır. Aksine, şu an içinde bulunduğumuz krizden çıkış yolunda doğan bu projeler umutlarımızı gerçek özgürleştirici eylem sürecine bağlayabileceğimizi gösteriyor.
Rakamlara bakalım: Plan Pueblo a Pueblo, 70 küçük, genelde aile çiftçilerinden oluşan bir projedir ve bunlar kentte yaşayan 1200 aileye her hafta yiyecek dağıtmayı başarır. Üç yıl içinde kendi başlarına 1000 tondan fazla meyve ve sebze ürettiler. Ayrıca, yerel ürünlerin tohumlarını ve agroekolojik uygulamaları yeniden geri kazandırırken aynı zamanda da sadece yiyecekte kendi kendine yetme değil aynı zamanda bağımsız bir şekilde dağıtım yapma amacıyla çiftçi örgütlenmelerini geliştiriyorlar. Bu girişim, refaha ulaşma, aracıları ortadan kaldırmayı sağladığı gibi kent ve kır insanları arasında yeni kardeşlik ilişkisi doğuruyor.
Pueblo a Pueblo’nun iç örgütlenme süreci küçük çiftçilerin bağımsız ve özerk bir şekilde ürünlerini ekip biçip, dağıtma kapasitelerini artırmalarına yardımcı oldu ve sonuçta emekleri karşılığında daha iyi kazanç sağlamalarına yardım etti. Böylece örgütlü topluluklar standart piyasa fiyatlarıyla karşılaştırıldığında yaklaşık % 60 daha ucuza ürün satın alabiliyorlar. Bütün bunlar korkunç kriz sürecinde gerçekleşti ve en başta üretimin planlanması, ikinci olarak hem kırda hem de kentte örgütlü çalışma başladı ve üçüncüsü de üretim zincirinden aracıları çıkartma yolu ile sağlandı. Bunlar örgütlenmenin krizin üstesinden gelmemize yardımcı olabileceğini gösteriyor, aynı zamanda bu kapitalist pragmatizmden kaçınmamıza ve stratejik bir hedef olarak sosyalizme bağlılığımızı derinleştirmemizi sağlayarak oyun değiştirici oluyor.
Bu yüzden, şu anda karşı karşıya kaldığımız acımasız durumun nedenlerinin her zamanki açıklamasını sorgulamalı ve aynı zamanda tabandan kitlelerce yürütülen tüm bu uygulamaları görünür hale getirmeliyiz. Yani süreci radikalleştirirken krizden çıkış yolları yaratacak projeler geliştirmeliyiz.
Bununla birlikte, bu olayla bütünleşmek ve kendini ifade etme alanları yaratmak için halk hareketleri büyük çaba göstermelidirler. Çünkü bu girişimler başlar başlamaz hemen pragmatikler bir kamyon ürün, dört kilo patates ya da bir kooperatifin ürettiği bir çift külotla içinde bulunduğumuz zorlukların üstesinden gelinemeyeceğini söyleyeceklerdir.
Bu argümanlarla karşılaştığımda, hep iki tür yanıt veririm. Birincisi, bu yalnızca yerel düzeyde desteklenen kolektif çaba ile ilgili değildir, çünkü kuşkusuz, soyut olarak bu çaba kesinlikle yetersizdir. Burada amaç, her bir bölgenin yerel özelliklerine ve orada yaşamı yeniden üretmek için gerekenlere dayanarak yerel üretken projeleri çoğaltmaktır. Yerel projeler bu türden projelerle birbirine bağlanarak Chavez’in büyük bir örümcek ağı olarak adlandırdığı şeyin büyümesini sağlamalıdır: yeni iktidar geometrisi. Bu yeni iktidar bu alanda bir merkez üs olabilir yani yerel düzeyde. Ama iktidarın komünler ve insanları birbirine bağlama yeteneğinden oluştuğu doğrudur. Bu şekilde, yerel düzeyde önemsiz görünen şey, insanların en ciddi gereksinimlerini karşılayabilecek yeni uygulamalara, yeni politikalara, yeni ekonomik ilişkilere katkıda bulunabilir.
Bu nedenle, amaç yalnızca yerel üretken projeler oluşturmak değildir. Ayrıca bu türden girişimlerin olduğu yerel düzeylerin bir araya geldiği, kendini ifade ettiği kollektif eylem alanları yaratmaya da hizmet edecektir.
Ayrıca, krizin tabandan, yerelden ve adım adım çözülmesini hayal etmenin saflık olduğunu düşünenlere yanıt olarak bir şey daha eklemek isterim. Biz saf değiliz ve devlet politikası düzeyinde gerçekleşmesi gereken mücadeleyi unutmuyoruz. Ancak örgütsel çalışmalar ve alternatif üretim zincirleri oluşturma yoluyla güçlerimizi biriktirdiğimiz zaman kendimizi devlet politikaları düzeyinde dayatacak gerçek bir güç oluruz.
Kriz ve genellikle halkın katılımını azaltmayı içeren devlet uygulamaları karşısında tabandan yeni projeler ortaya çıkmıştır. Bu projeler genellikle sorunlarını sermaye mantığı dışında çözmeye çalışan öz yönetimlerdir. Çok daha demokratik ve yatay yeni örgüt biçimleri kullanan insanlar gördük. Bu alanlar kriz ve emperyalist saldırı karşısında insanları yeniden politikleştirmede önemli oldu.
Venezuela’da karşı karşıya olduğumuz çok boyutlu kriz sonucu halk sınıflarından pek çok kişi artık devlet destekli örgütlere katılmıyor. Bazen bu özellikle CLAP (sübvansiyonlu yiyecek dağıtımını örgütleyen Yiyecek Üretim ve Sağlama Komiteleri ve iktidarın alandaki yerel temcilcileri) ya da UBCh’un (PSUV’un yerel düzeyde temel örgütsel yapısı olan Bolivar-Chaves Savaş Birlikleri) tepeden görevlendirilmiş yöneticilerine ya da bizzat iktidarın kendisine halkın anlaşılır eleştirel bakışlarından kaynaklanmaktadır. Diğer yandan da kriz günlük sorunları çözmek için çok zaman ve çaba gerektirmektedir.
Ancak kriz karşısında insanların yiyecek gibi maddi ihtiyaçlarını sermaye mantığı dışında işleyen projelerle çözmeyi başaran örgütsel gayretleri bambaşka bir olaydır. Onlar bunu devletin kullaştırma mantığına karşı insanları tekrar politikleştirip, öncü (kahraman) yaparak; kıt kaynakların dağıtımındaki ayrıcalıkları sorgulayan projelerle; şeffaflık ve eşitliğe dayalı ilişkileri geliştiren girişimlerle yapıyorlar. Bu tür örgütsel girişimler sadece ekonomik açıdan değil politik olarak da kendilerini koruma ve büyümeyi başarmalarını sağlıyor. Bu örgütler sadece ayakta kalmayıp, büyümekte ve güçlenmektedirler.
Bu, olayın sadece CLAP’ın yapmaya çalıştığı gibi yiyecek sorununu çözülmesi ile ilgili olmadığı, aynı zamanda bunu sermaye mantığına alternatif kolektif ve demokratik yöntemler kurmakla da bağlantılı olduğunu göstermektedir. Mazzeo’nun dediği gibi, bu bir seçkin değil, bütün bir sınıfın iktidarı ile ilgilidir.
Daha kolektif ve demokratik bir şekilde siyaset yapmaya olanak tanıyacak biçimler geliştirirken aynı zamanda da bunu insanların maddi ihtiyaçlarına çözümler üretecek şekilde aşağıdan halk iktidarını kurma gayretleri hem kitleleri yeniden politikleştiriyor hem de morallerini yükseltiyor. Bu, sosyalizmi stratejik bir ufuk olarak korurken, kitle örgütlerini güçlendirip yeniden enerji katıyor. Bizi gerçekten sosyalizme sokmasa bile bunun için şartlar oluşturmaya yarıyor.
Son olarak size somut bir şekilde kendi kendine örgütlenmiş bir proje olarak Unidos San Agustin Convive’i sormak istiyorum. Eğer anlatırsanız onun deneyim ve politik yankılarını daha iyi kavrayabileceğiz. Bununla birlikte, bu deneyimin insanları nasıl yeniden politikleştirip morallerini yükselttiğini ve sosyalizmin başarısız, tek çözümün özelleştirme olduğunu nasıl yalanladığını öğrenmek istiyoruz.
San Agustín Convive, Karakas’ta çoğunlukla San Agustin del Sur Barrio’daki 13 belediye meclisinden kadınlar tarafından oluşturulmuş bir kooperatiftir. Ağustos ayında, kurulalı neredeyse üç yıl olacak. Kooperatif yiyecek konusunu ele almak için şekillendi. 2016’da başladığında, 5 belediye meclisinden oluşan bir merkez vardı ve şimdi 13 belediye meclisinden insanları bir araya getiren 3 merkezi var. Pueblo ve Pueblo ile işbirliği içinde kooperatif, yiyecek maddesi dağıtımının yanı sıra tekstil, sos, reçel ve dondurma gibi gıda üretimi; ayrıca çocukların sosyal ve liderlik faaliyetlerini geliştirme doğrultusunda adımlar atıyor. Bütün bunların hepsi kolektif örgütsel biçimler içeren öz yönetimli ve derin demokratik süreçlerdir. Pratik çalışma yoluyla devrimci teoriyi geliştirme çabasıdır. Dolayısıyla, sadece belirli talepleri karşılamayı amaçlayan bir çaba olarak kalmaz; yerel düzeyde sosyalizmin şekillenmesi için koşulların oluşturur.
İnsanları nasıl yeniden politikleştirip harekete geçiriyor? Kooperatif ve kolektif çalışmanın Venezuela’nın içinde bulunduğu derin krizden koruyabileceğini gösteren bu pratik deneyim insanları yeniden politikleştirdi. Yaptığımız örgütsel çalışmalar sayesinde kooperatifteki insanlar normal piyasa fiyatlarından % 60 daha ucuza yiyecek alabiliyorlar. Bu da daha çok ve iyi yiyebiliriz demektir. Kooperatif ayrıca bağımlılığımızı azaltıyor, bizi daha özerk ve daha az zarar görür hale getiriyor. Son olarak, acımasız krizin içinde böyle bir deneyim, tek çıkış yolunun kapitalizm değil, kolektif projelerden geçtiğini göstermektedir.
Proje bizi yeniden harekete geçiriyor çünkü kapitalist olmayan seçeneğin mümkün olması için bağımlı ‘alıcılar’ olma koşullarının üstesinden gelerek, kendi gerçeklerimize eleştirel bakabilme yeteneğinde politik insanlar olarak kendimizi yeniden şekillendirmemiz gerekti. Bu tepeden çözümler beklemek değil, onları aşağıdan inşa etmektir. Elbette böyle bir şeyin çalışabilmesi için herkes katılmak ve kolları sıvamak zorundadır.