“Yaşanan kriz, biz LGBTİ+’lar için yeni değil” | Onur Haftası gönüllüsü Burak ile söyleşi

Bu yıl 27.’si düzenlenecek olan Onur Yürüyüşü’ne saatler kala iktidarın ve medyanın LGBTİ+’lara nefreti, LGBTİ+’ların ise nefrete karşı örgütlenme mücadelesi sürüyor. Seçimleri, Onur Haftası’nın bu yılki temasını, ekonomiyi, direnme pratiklerini ve örgütlülüğü İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası gönüllüsü Burak ile konuştuk.

Bugünlerde herkes seçim sonuçlarını konuşarak söze başlıyor. Yıllardır çeşitli seviyelerde, iktidarlar tarafından sürdürülen LGBTİ+ düşmanlığı bu yıl da hedef göstermeler ve nefret politikasıyla bir ‘seçim çalışması’ aracı olarak görüldü. Bu nefret karşılığını buldu mu?

Hormonlu Domates Ödül Töreni’yle tüm nefret ve fobilerin karşılığını verdik neyse ki. TİHEK’ten Diyanet’e, ODTÜ Rektörlüğü’nden müptelamız ‘sapkın’ Yeni Akit’e kadar birçok kategoriden aday, domateslerin sahibi oldu. Kendi seçim gündemleri için hiçbir konuyu tüketmekte, her konuda yalan söylemekte beis görmeyen ve bu seçim sürecine bizi alet etmek isteyenler de avucunu yaladı. Her söyleminde LGBTİ+ları hedef gösteren, yasakların baş sorumlusu Süleyman Soylu yaşam boyu Hormonlu Domates ödülü aldı.

Seçim sonuçlarının umutlandıran pek çok yönü var. Bu sonuçlar LGBTİ+’lar için ne ifade ediyor? Hem İstanbul’da hem diğer illerde belediyeler ile iş birlikleri umut verici yönde mi?

Seçim sonuçları özellikle kimlik siyaseti yapan bizler için çok fazla bir değişim vadetmiyor. Seçimde yarışanların nefret saçmak ve bizi alet etmek dışında LGBTİ+lar için herhangi bir vaatte bulunduğuna şahit olmadık. Seçim odaklı herhangi bir çalışmamız olmadı, aksine seçim günü hepimiz heyecanla ertesi gün 24 Haziran’da başlayacak olan 27. İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası’nın ilk günü için heyecanlıydık.

Belediyeler son yıllarda LGBTİ+lara yönelik bazı çalışmalar yapmaya başladı. Bu ilerlemede belediyelerde eşitlik birimlerinde çalışan LGBTİ+ arkadaşlarımız etkili oldu. Seçimlerden önce LGBTİ+ taahhütnamesi imzalatılan başkan adayları oldu; hatta Tunç Soyer, Muharrem Keskin gibi taahhütname imzalayıp belediye seçimlerini kazanan adaylar oldu. Bunlar tabi ki sevindirici gelişmeler. Bu iş birliklerinin bize yansımalarından bazıları ise bu sene afiş, sticker, bayrak gibi bütçesel iş kalemlerini Kadıköy, Şişli ve Beşiktaş Belediyeleri’nin üstlenmesi oldu.

LGBTİ+‘lar ve ezilen kimlikler özgürleşmeden hiçbir kriz çözülmeyecek

Onur Haftası’nın bu yılki teması da heyecanla karşılandı: “Ekonomi Ne Ayol?” Temayı belirleyen tartışmalar nasıl yapıldı? LGBTİ+ politikasını ne yönde belirledi? Bu tema kapsamında neler yapıldı/yapılıyor?

Yaşanan kriz, biz LGBTİ+lar için yeni değil. Yıllardır okullarda okuyamıyoruz, evlerde yaşayamıyoruz, işlere giremiyoruz, temel haklarımızdan uzak tutulup güvencesiz bir hayata maruz bırakılıyoruz. LGBTİ+lar ve diğer ezilen kimlikler özgürleşmeden hiçbir kriz çözülmeyecek. Beyaz ve mavi yakalıların, işsizlerin, emeklilerin, emekliliğe çeşitli nedenlerle erişemeyenlerin, hangi konumda olursa olsun tüm LGBTİ+ların eğitim ve istihdam alanlarına adil bir şekilde katılabilmesi nazarımızda krizin başat çözümüdür. Bu sene ekonomiyi tartışmak üzere birçok etkinliğimiz oldu, oluyor. “Kolektif Bir Mutfak Deneyimi”, “Kolektifler, Dayanışma Ekonomileri, Kooperatifler”, “İstihdamda ve İş Hukuku’nda LGBTİ+ların Durumu”, “Ekonomi Ne Ayol? Tema Forumu”, “Seks İşçiliği”, “LGBTİ+ Esnaflar Anlatıyor”, “LGBTİ+ Öğrencilerin Barınma Hakkı ve Yurtlar”, “Miras Hukuku Açısından LGBTİQ+” ve “Ekonomi’nin Psikopolitiği” paneli gibi birçok etkinlik “haftamız”da yer buldu. Bu sene ayrıca 27. İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası komitesi olarak şugarmekanlar ekibiyle birlikte çalıştık. Her gün etkinlikler sırasında açıklanan o güne ait kodlarla LGBTİ+lar için güvenli mekan ağı şugarmekanlar’da lubunyalar indirimli olarak yedi içti. Proje hakkında bilgi almak isterseniz sugarmekanlar.com adresini ziyaret edebilirsiniz.

Gelelim Onur Yürüyüşü’ne… İstanbul Taksim için 2015’ten beridir süren yasaklara ve polis saldırısına rağmen dağılmıyoruz, yani aslında ‘Dağılıyoruz!’. Bu yıl izinli miting alanlarına yapılan başvuruların reddedilme gerekçesi neydi?

Herhangi bir gerekçe sunmadılar aslında. Uygun görmediklerini söylediler. Bu anlamda, sadece Taksim’in değil izinli alanların da biz LGBTİ+lar için yasaklı olduğunu görmüş ve afişe etmiş olduk. İzinli bir alan olan Bakırköy’e yasaklama kararının çıkması daha sonra hakkımızı aramak yolunda bizim elimizi güçlendirdi. Taksim ise hem politik muhalefet için hem biz LGBTİ+lar için sembolik bir öneme sahip. Taksim bizler için ayrıca önemli çünkü bizler burada örgütleniyoruz, burada çarka çıkıyor, burada partiliyoruz.

İstanbul dışındaki illerde de çeşitli yasaklamalar oldu. Yasaklar etkinlikleri ne ölçüde etkiliyor? Zorlandığınız noktalar neler? Bu yılki Onur Haftası etkinlikleri nasıl geçiyor? İstanbul’daki yürüyüş nasıl geçecek?

Antalya, İzmir ve şimdi de Mersin’de belirli süreler ile şehrin tamamında LGBTİ+ etkinlikler yasaklandı. İzmir’de, bu hukuksuz uygulamaya karşı açılan davada yürütme durduruldu. Etkinliklerin çoğu yapılabildi neyse ki. Ama diğer şehirlerde etkinlikler yaklaşık 2 hafta süresince yasak! İstanbul’da da etkinliklere yasak gelirse diye hazırlıklarımız oldu. Vatandaşlar olarak bizim, etkinliklerimizi gerçekleştirmemizi yasaklamak ya da durdurmak herhangi bir muktedirin haddi değil; bizim hakkımız hepsi. Bu sene de dolu dolu 72 etkinlikle buradayız! Etkinlik programına http://prideistanbul.org/hafta/ adresinden ulaşabilirsiniz. İstanbul’da yürüyüş yasaklandı ama bizler buradayız, buralardayız, örgütlüyüz ve ancak işimize geldiğinde ‘dağılıyoruz’ 😀

Reaktif davranmak yerine konumlanmaları korumak

Muhalefetin feminist ve LGBTİ+ hareketten öğreneceği çok şey var. Toplumun –özellikle heteronormativitenin boyunduruğuna hapsedilmek istenen LGBTİ+’ların, kadınların ve çocukların- direnme pratikleri neler olabilir?

Yoğun baskı dönemlerinden geçtik ve geçiyoruz. Reaktif davranmak yerine bulunduğumuz konumlanmaları korumayı tercih ettiğimiz bir dönem. Böyle dönemlerde şiddetsiz eylemlilikler dahi terörize edilebiliyor, bakınız Gezi iddianamesi. Önemli olan haklı olduğumuzu bilerek örgütlenmek, bir arada olmak ve direnmek!

Uzun zamandır pek çok alanda giderek artan bu baskı sürecinin içinde örgütlülük zayıflıyor mu yoksa her şeye rağmen “aşk kazanacak” mı?

İşlerinden olan insanların, kararnameler ile bir gecede atılan akademisyenlerin olduğu şu süreç, örgütlenmelerin kitlelerini korumakta zorlandığı bir dönem olmasına rağmen, biz ezilen kesimlerin ve muhalefetin birbirine yaklaştığı, birlikte mücadele etmenin önemini anladığı da bir dönem aynı zamanda. “Aşk” ise hem tek kişilik hem çok kişilik halleriyle bir “örgütlenmektir”. Aşksızlık da can’dır; o ayrı!