Devrim Yazısı Hep Orada Duracak, Sen Gideceksin Verşan Kök – Cansu Eskiocak

2012’de ODTÜ’de gelişen eylemlerin ardından Gezi’nin ortaya çıkması ise şu soruyu ister istemez kendimize sormamıza yol açıyor: Toplumsal öfkenin patlamasının sinyali üniversiteler olabilir mi? Son gelişmelerin ise yaşanacak bir isyanın işaret fişeği olup olmayacağını hep birlikte yaşayıp göreceğiz.

Geçtiğimiz günlerde gözümüz kulağımız ODTÜ’deydi. Hepimiz oldukça heyecanlı ve umutlu bir şekilde ODTÜ’deki gelişmeleri takip ettik. Kâh orada olmak istedik kâh kıvılcımı çakmak istedik üniversitelerimizde.

Halkın her kesimi üzerinde kontrol ve baskı mekanizmalarının etkisinin artırılmaya çalışıldığı bir dönemden geçiyoruz. Gençlik bu baskı ve saldırı dalgasından en çok etkilenen kesimlerden biri olarak payına düşeni alıyor. Kendisinden farklı sese tahammülü olmayan iktidar, istediği kalıba sokamadığı gençliğe saldırarak yolunu kesmeye çalışıyor. Özellikle Gezi sürecinden ders çıkaran AKP, gençliğin mücadele dinamiklerini ve alanlarını bastırmak ve yok etmek için her yolu deniyor. Üniversitelerde soruşturma, uzaklaştırma tehditlerini kullanıyor; özgürlük mücadelesi verenleri faşist saldırıların hedefi haline getiriyor. Barıştan, bilimden, özgürlükten yana akademisyenleri tamamen keyfi ve hukuksuz bir şekilde ihraç ediyor, tutukluyor.

Biliyoruz ki; iktidarın özgürlükleri boğacak adımlarına karşı ilk ses çoğu zaman üniversitelerden yükselmektedir. Üniversitelere bu denli saldırmalarının sebebi de budur. Fakat akademinin susmayacağını, biat etmeyeceğini ve isyanı seçeceğini unutuyorlar.

ODTÜ’de Neler Oldu?

Her sene yapılan ODTÜ Bahar Şenliği’nin rektörlük tarafından bu sene yapılmayacağının duyurulması üzerine ODTÜ’lüler, herkesi rektörlük önünde yapılacak eyleme çağırdı. “Yıpratılmak istenen yalnızca şenlik değil, öğrencilerin yıllardır elleriyle ördüğü ODTÜ kültürüdür.” açıklaması yapılarak, “32 yıldır gerçekleştirilen şenliği, Verşan Kök istese de istemese de yapacağız” denildi. Gerçekleştirilen kitlesel eylemler ve şenliğin birçok kesim tarafından sahiplenilerek geniş kamuoyu oluşması sonucu, 33. Bahar Şenliği olması gerektiği gibi Devrim Stadı’ndaki etkinliklerle gerçekleşti.

Biz Ayda Bir Buraya Gelmek Zorunda Mıyız?

10 Mayıs, tarihe geçen eylemlerden biri oldu. Yapılmak istenen 9. ODTÜ Onur Yürüyüşü’nün Verşan Kök tarafından yasaklanmasıyla kampüs polisler tarafından işgal edildi. Oldukça sert şekilde saldıran polis 21 öğrenci ve 1 hocamızı gözaltına aldı.

Gözaltına alınanlar “Neredesin aşkım?”, ”Buradayım aşkım!” sloganlarıyla karşılandı. ODTÜ; homofobiye, bifobiye, transfobiye, nefrete, şiddete karşı tüm renkliliğiyle bir ders verdi.

Ardından gerçekleştirilen forumda boykot örgütleme kararı alındı. Önce “Rektöre Veda Töreni” düzenlendi, Verşan Kök’ün helvası mücadele ile yoğruldu. Sonra “Polis varsa, şiddet varsa, nefret varsa ders yok!” diyen üniversiteliler, hocaların da katılımıyla kitlesel bir boykotta buluştu.

ODTÜ’lüler taleplerini dile getirirken Verşan Kök boş durur mu? Durmadı. KYK yurt inşaatı için çalışmalar başlattı. Onlarca canlı türünün barındığı, ağaçların katledileceği, canlıların evsiz kalacağı bir alanı seçerek KYK’nın yönetiminde bir yurt yapımı için kollarını sıvadı.

“Verşan Kök ODTÜ’ye Rektör Olamaz” diyen öğrenciler, taleplerine bir yenisini daha ekledi böylece: ODTÜ’de KYK İstemiyoruz!

Toplumsal Öfkenin Patlamasının Sinyali Üniversiteler Olabilir Mi?

Üniversite gençlik hareketinde özel bir yere sahip boykotlar. Özellikle 1968/69’lar en etkili boykot sürecinin yaşandığı yıllardır. ODTÜ de bu düzeyde bir katılımla ve akademisyenlerin desteğini almasıyla tarihte bir yer tuttu.

ODTÜ’ye diğer üniversitelere yaklaştığı gibi hoyratlıkla yaklaşanlar güçlü bir yanıt aldı. Tüm baskılara, engellemelere rağmen öğrenciler geri çekilmedi; Gezi zekasını da kullanarak bizlere umut oldular. Atanmış Rektör Verşan Kök’ün ise tutunabileceği hiçbir meşru zemin kalmamıştır.

ODTÜ’nün ardından yaygın ve kitlesel eylemler diğer üniversitelere pek sıçrayamasa da ufak filizlenmeler mevcut. Özyeğin Üniversitesi ve Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde ses çıkaran öğrenciler bizlere umut veriyor.

Burada unutmamamız gereken şu ki; baskının artması toplumda öfkenin de artmasına yol açıyor ve öfke birikiyor. Bir toplumsal öfke açığa çıkacağı zaman ise ilk reaksiyonu gösteren (dinamikliğinden dolayı) gençlik olmaktadır. Bu öfkenin açığa çıktığı somut bir örnektir ODTÜ. Biriken öfkeyle var olan korkular da aşılıyor. Yapılan sokak röportajlarını hatırlayalım. İnsanlar artık söyleyeceklerinden çekinmiyor, yüzlerinin gözükmesinden çekinmiyor, öfkeyi dışarı atmak istiyor. ODTÜ için de aynısını söyleyebiliriz. Öğrenciler polis kaygısından, korkusundan, gaz yemekten korkmadan eylemlere katılım gösteriyor. İktidarın yaratmak istediği “korkacaksınız, sineceksiniz, itaat edeceksiniz” dayatması dışında alternatiflerin olduğunu ve ancak birlikte mücadele edersek değişimin gerçekleşebileceğini bu süreçte daha fazla vurgulamak gerekecektir. Özgürlük mücadelesini sınıf mücadelesiyle buluşturma noktasında örgütlenmek için atılacak adımlar, bugün gençliğin önünde bir görev olarak durmaktadır. 

2012’de ODTÜ’de gelişen eylemlerin ardından Gezi’nin ortaya çıkması ise şu soruyu ister istemez kendimize sormamıza yol açıyor: Toplumsal öfkenin patlamasının sinyali üniversiteler olabilir mi? Son gelişmelerin ise yaşanacak bir isyanın işaret fişeği olup olmayacağını hep birlikte yaşayıp göreceğiz.

Ya da şöyle söyleyelim: Eşitlik ve özgürlük mücadelesinde ODTÜ’nün açtığı yolda umutla, inançla, sabırla ve inatla isyanı ilmek ilmek öreceğiz!

Yazarın Diğer Yazıları