Yesek De Darbe Üstüne Darbe; Dersini Almaz, Korkmaz, Gireriz Her Harbe – Hıfzı Süha Ölçer
Merhaba, ehlen ve sehlen ey canlar ve dahi cânanlar!
Nasıl gelip geçti bunca seneler, farkına bile varmadan bir rüya gibi; ol şu istikbal-i saltanat uğruna her kalıba girdik, her boya ile boyandık; bazen nur doğdu üzerimize, bazen kurtlar daldı sürümüze, bazen bahtiyar olduk, bazen dert küpü, öyle ya da böyle akıp gittik deryalar gibi, a cancağızlarım!
İnsan denen mahlûkatı öldürmeyip süründür ve dahi yaşat ki, devlet denen asırlık azman yaşasın diyerekten kılı kırk yardık. Nitekim ahalinin sırtından sopayı, karnından bir dirhem lokmayı ihmal etmedik. Çok kazanandan şöyle kaşığın bir ucuyla, az kazanandan silme kepçeyle alıverdik. Memleketin kahir ekseriyeti damı delik viranelerde yaşar ve dahi şaşkın şaşkın önüne konulanı sayar iken, her devrin gözdesi bir avuç kaymak tabaka ile padişahından kaymakamına cümle devletlû efendilerin en nadide saraylarda, konaklarda sefa sürüp, şan, şeref ve de itibarlarını ikiye üçe, hatta beşe ona katladık.
İşbu kulluğa ve dahi köleliğe icbar eden bozuk nizam değişmeli; her bir fert kendi hür iradesi ve aklınca medenî bir hayat sürmeli; kilosu boyu, soyu sopu, kılığı kıyafeti, dili rengi biri birinden farklı cümle yaratılmışlar bir arada gül gibi geçinmeli; fazlası olan elindekini bölüşmeli; kederde ve sevinçte hep birlikte ağlaşıp gülüşmeli nakaratlarıyla avaz avaz türküler çığırıp işi çığırından çıkaranların başını yaktık, maziyi mumla arattık.
Mamafih, her canlı ile dost, her kanlı bıçaklı güruh ile barışık olmak ve dahi memleketin tamamını peşine takmak isteyen haddini bilmezleri; önce vatan, millet ve dahi yüzde yüz yerli bizim ilahi Receb diyerek gaz sıkışmasından muzdarip, kime nasıl çatacağını bilmeyen Türklük, İslamlık, tek adamlık ve de arpalık sevdalılarının önlerine atıp bi güzel rahatladık.
Her bir düzlüğüne yokuşuna çelikten betondan binaları kondurup durduğumuz, asırlardır kır atımızı suladığımız ırmağını tek tek kuruttuğumuz, yeşilini soldurup hunharca kirletilen havasını soluduğumuz yeryüzünün en gözde bu kara parçası uğruna ölürüm de ölürüm diye tutturan fukara neferler sayesindedir ki; ezanlar susmaz, bayrak yere inmez ve dahi ezilenlerin feryadı dinmez, dünden beter bugünlere vasıl olduk.
Durmak, yılmak, arlanmak yok diyerek birlikte yürüdük; yürüttükçe yürüttük, çürüdükçe çürüdük biz bu yollarda. Her damlası bir tükürük gibi suratımıza yapışan yağmurda beraber ıslandık yıllarca. Usanmadık hep arka durduk Uzun Sultan’a, nihayet vardık yolun sonuna, şimdi sıra geldi bu işten nasıl sıyrılacağımıza, ey ihvanlar!
Artık bu işin müsamaha gösterir bir yanı, parsayı toplamanın dini imanı, bu saatten sonra canı, cânanı ve dahi patlıcanı tefrik etmenin bir icabı, işbu saltanatı sürdürmenin bir adabı kalmadı ey ahali! Receb Sultan’ın hayali tek millet,tek bayrak, tek vatan,tek devletten müteşekkil Rabia’sını, ergenliği aşamamış biri birinden beter yarım akıllı tebaasını beka tehlikesiyle karşı karşıya bırakmak içün harıl harıl koşturup, topuklarıyla kıvılcım saçıyor imansızlar. Öcüler, ecinniler ve dahi ecnebilerin ablukası altında pençelerimizi geçirdiğimiz bu mübarek topraklardan kollarımızı kesip bizi ayırmak istiyorlar.
Payitahtı saran bazı tahtakuruları ahaliden yüz bularak kene ve bitlere karşı meydan okuyorlar. Memleket idaresinde usul-ü dairesince adım adım ilerleyen ve dahi istibdada karşı el ele, gönül gönüle aklını başına devşiren müttefik kuvvetler, Beştepe’nin ocağına incir ağacı dikmeye hazırlanıyorlar. İşbu saltanat düşmanları, tertemiz dağ havasını içlerine çekerek dipdiri bir vaziyette saraya baş kaldıran asilerle birlikte iş tutup; mehterin yerine halaya durmayı, ayranın yerine aslan sütü içerek bol bol hayal kurmayı ve dahi hürriyete kavuşarak memleketi düze çıkarmayı murad ediyorlar.
Hâsıl-ı kelam, saraya karşı hırsla dolan ve dahi yeni yeni fikirlerle donanan el âlemin, içimizdeki az yemiş çokbilmiş hainlerin, sürüyü dağıtıp parçalamak isteyen kana susamış boz itlerin, bağı bahçeyi saran yumuşak dikenlerin, bittabî derinlerden gelen tehlikelerin farkına varıp, bunlardan gelecek bela ve musibetleri gerisin geriye savuşturmadıkça, akıbet pek hayır görünmüyor.
Binaenaleyh, devir, nar gibi kızaran demiri soğutma, uslu uslu kucağa oturanlarla usul usul kucaklaşma, ulu’l-emr Uzun Sultan hazretlerinin hin-i hacette her daim elde tutuverdiği yeni manevra ve dahi hamleleri etrafında bütünleşerek; birlik beraberlik, debdebe ve saltanatı yeniden perçinleme devridir.
Ne olursa olsun, yeter ki kalpler din iman ile dolsun, aç gözler doysun, soysuzlar çıkıp milleti soysun, ak gönüller bir olsun. Velev ki, yedi düvel bir araya gelse, istedikleri kadar elense çekse bile; ensesi kıllı, sırtı kalın, kaşları çatık, yüzü yırtık Evlâd-ı Fatihan’ın belini bükemez, eline su dahi dökemez.
Safkan yerli ve dahi millî memleket evlatlarını ha bire köşeye sıkıştırıp parayla pulla, eşkıyalıkla korkutarak mütemadiyen ayar vermeye kalkışanlara teslim olmayacağız. Mamafih, ya olacağız ya öleceğiz, öldükçe, öldürdükçe dirileceğiz, öyle kolayına başımızı alıp gitmeyeceğiz. Yesek de darbe üstüne darbe; dersini almaz, korkmaz, gözü kapalı gireriz her harbe, bu böyle biline!