İnancın Sınav Günü – Ayşe Tansever

Oysa iktidarı almak ile devleti ele geçirmek aynı şeyler değildir.

Şu sıralar Venezuela’da yepyeni bir darbe yaşanmakta. Bu 2015 ve 2018’de Maduro’ya düzenlenen suikast darbesi gibi değil. Yıllardır sürdürülen ekonomik ambargo ve yaptırımlar ile halklara varlık içinde yokluk çektirilip açlık ve ilaçsızlıkla ‘terbiye edilmeye’ çalışıldıktan sonra taraf seçmeye zorlandığı bir darbedir. Bu zor koşullar karşısında ‘emrivaki başkan’ Juan Guaido “hümanitar yardım” çağrısında bulunarak halkları yanına çekmeye çalışıyor. Buna gerek yoktur. Latin Amerika Jeopolitik Stratejik Merkezlerin Ekonomik Tartışma Birimi’nin (CELAG) raporunda 2013-2017 yılları arasında ABD’nin ülkeye yaptığı yaptırımların maliyetinin 350 milyar dolar olduğu açıklandı. Timsah gözyaşları döküp “hümaniter yardım” dileneceğine yaptırımların kaldırılması için mücadele verse destekçileri artardı. Ama bunu isteyemeyecek kadar satılıktır. Hatta şimdi ABD’ye askeri müdahale çağrısı yapma kapısını bile açık bıraktı.

Halklara verilmek istenen mesaj açıktır: “Eğer aç ve ilaçsız kalmak ve askeri müdahale istemiyorsan Guaido’nun arkasına geç ona destek ol! Olmaz isen o tek gelir kaynağın petrol gelirlerini unut! Altınlarına da güvenme, onu da sana kullandırtmayacağız. Gerekirse tüm askeri gücümüzle, güneyden batıdan komşularınla sana saldırırız. Maduro’ya karşı çık! O bir diktatör! Biz sana demokrasi ve tüm dünya nimetlerini getireceğiz.”

Şimdi halklar sınavda. Maduro’ya desteğe devam ve “patria o muerte(emperyalist müdahaleye karşı dövüşerek ölmeye hazır olmak)” mi, yoksa boyun eğip Guaido ve ABD bayrağı arkasına geçmek mi?  Venezuela halkı eski darbelerden çok daha ciddi bir darbe ve inanç sınavındadır. Chavez’in açtığı yol savunulacak mıdır? Bu uğurda halklar canları pahasına da olsa bir bedel ödemeye hazır mıdır?

Ülke üzerinde oynanan bütün oyunlar bu soruya yanıt bulmak içindir. ABD’nin bu son darbesi, halkların eskisi gibi Chavez ve onun mirası Maduro’nun arkasında durmadığı varsayımına dayanır. Kanıtı ise son seçimlerde Chavez cephesindeki oy kayıplarıdır.

Son 20 yılda 25 seçim yapıldı ve Chavez cephesi oylarında belirli bir azalma olduğu bir gerçek. 2012 yılındaki başkanlık seçimine katılım %80.5 idi ve Chavez 8.19 milyon (%55.07) oy alırken muhalefet adayı Caprilles 6.59 milyon (%44.31) oy almıştı.

2018 başkanlık seçimlerinde ise muhalefet parçalandı ve boykot çağrısı yaptılar ama gene de Maduro karşısına iki sağ aday çıktı. Seçimlere katılım %46.07 ile neredeyse yarı yarıya düşmüştü ama Maduro %67.8 oran ile 6.25 milyon oy kazandı. Rakamlar aslında halkta bir kararsızlık olduğunu gösterir. Bu katılım eksikliği muhalefetin çağrısına uymak olarak asla değerlendirilmedi. Maduro taraftarları kararsız kaldılar. Başkanlık seçimleri arkasından yapılan Ulusal Anayasa Meclisi seçimlerinde Chavezciler oylarını 624 bin artırdılar.

Öte yandan tarafsızlığı ile bilinen bir kamuoyu araştırma şirketinin yaptığı araştırmaya göre halkın %86’sı askeri müdahaleye, %81’ide yaptırımlara karşıdır. Bu rakamlardan kararsızları çıkartırsak Guaido’nun askeri müdahale talebine halktan destek %12-13 civarındadır. Maduro’ya karşı olanların çoğunluğu da bir ABD askeri darbesinden yana değildirler. Muhalefet tabanı kabarık değildir.

Destek Sorgulanması

Chavez’in açtığı 21.yüzyıl sosyalizmi yolu yoksul halklara çok şey sağladı. Maduro da bu yolda ilerledi. Batı basınının gizlediği bazı verileri yazalım. 2018 Ocak ayında Maduro, ailelerin maddi koşullarına göre ya bedava ya da çok ucuza 1 milyon 400 bin konut dağıttı. Venezuela bir barınağı olmayan evsiz oranında Latin Amerika’da en alt sıradadır. Eğitim konusunda ise Maduro 4 milyon 800 bin bilgisayar ve 100 milyon üzerinde teknolojik defter dağıttı. Okulların kültür, sanat, spor, müzik olanakları gelişti. Açtığı eğitim kurumları ve kursları anlatıp uzatmayalım. Sivil haklar yaygınlaştırıldı. Günümüzde hemen hemen tüm Latin Amerika ülkelerinde kadınlar, yerli halklar, üniversite gençleri ve LGBTİ+ taraftarlarını sokaklara döken hakların hepsi Venezuela’da tanınmıştır. Bunlar sadece Venezuela halklarının öne çıkmış birkaç kazanımıdır. Ayrıca tüm bunlar ABD ambargoları, petrol fiyatlarındaki düşmeye karşın gerçekleştirilmiştir.  

Bu kazanımlara karşın seçimlere katılım ya da oy düşmeleri nasıl açıklanabilir? 

Yanıt basittir: yapılan yanlışlıklar ve eksiklikler. Onları da ana başlıkları ile vermeye çalışalım. Ülke zenginleri, dış ve iç ticareti ellerinde tutan özel sektöre gereken saldırı yapılmamıştır. Kamu sektörü gerektiği gibi geliştirilememiş, özel şirketlerin kamulaştırılmasında başarı sağlanamamıştır. Topraksız köylülüğe toprak dağıtımında gereken başarı gösterilememiştir. Yoksul köylünün can güvenliği tam olarak sağlanamamıştır. İşçi hakları beklentilerin altındadır. Korkunç enflasyon karşısında Maduro neredeyse her ay maaşlara zam yapsa bile bu yaşam koşullarını düzeltmede yetersiz kalmaktadır. Sonuçta ekonomi halk çıkarlarından yana beklenen gelişmeyi gösterememiştir.

Chavez’in 21. yüzyıl sosyalizmi, eskiden gelen burjuva unsurları temizleme başarısını gösterememiştir. Hatta burjuvalaşma, temizlenmek bir yana artmıştır. 

Şimdi bunu açıklamalıyız:

Chavez Venezuela’yı bir komünler ülkesi olarak kurmak istiyor, onun için komünlerin bir “örümcek ağı” gibi ülkenin dört bir yanını sarmasını öngörüyordu. Maduro da bu doğrultuda yığınla şey yaptı. Halk meclisleri her yerde kurulmaya çalışıldı. On binlerce komün ve kooperatif kuruldu. İş yerleri ve fabrikalarda işçi konseyleri kurulması yasayla zorunlu yapıldı. İş yerlerinin denetimini işçi konseylerinin alması, böylece özel şirketlerin işçiler tarafından yönetilmesi ve kamulaştırılmasının önü açılmaya çalışıldı. Kırlarda onca kooperatife bedava tohumlar, tavuğundan kocabaş hayvanına damızlık getirildi. Dış ülkelerden uzmanlar davet edildi. Komünlerin gerek duyulan alt yapılar için devlete projeler gönderilmesi istendi. Yol, köprü, baraj ve aklınıza ne gelirse komünler bunları talep etsin dendi. Bunun gibi yığınla olanak halkların önüne sunuldu.

Ama sonuçta bunların hepsinde aksaklıklar, dirençler, baltalamalar, karşı çıkışlar yaşandı. Komünler gerektiği gibi kurulmadı. Atıl kaldı. Bazıları kapandı. Aralarındaki bağlar “örümcek ağı” gibi örülemedi. Kimi zaman komün projeleri devlet dairelerinde tıkandı kaldı. Hayvanlar öldü. Halk yumartasızlıktan kıvranırkan milyonlarcası tahrip edildi, vs. Bunlar saymakla bitmez.

Çarpıklıklar aşağıdan yukarı doğru, gemisini yürüten kaptan bilincini yaydı. Altaki halk örgütlenmelerine PSUV üyeleri başkan olmaya başladı. Onların halktan gelmesi gereken girişimciliği baltaladığı söylendi. Aşağıdan yukarı, bazen yukarıdan aşağı bir yozlaşma, çürüme, rüşvet başladı. Çarpık ortamda düzen burjuvaları doğdu. Zenginleştiler ve bu nedenle çarpık düzenin değişmesine karşı direnmeye başladılar. Bunlara boliburjuvaları ismi takıldı. Tepeden devlet kurumları da özel şirket gibi çalışmaya başladı. Hatta PDVDA tepelerindeki memurlar yolsuzlaştı. ABD ile işbirliği yapanlar bile çıktı. Merkez Bankası ve yargı sisteminin tepesinde bile yolsuzluk olayları oldu. Yani toplum alttan üste çürüdü.

Hatalar, Eksiklikler, Yanlışlar

Bu olayların nedenleri çeşitli şekilde açıklanmaya çalışıldı. Genel olarak da sosyalist demokrasinin gerektiği gibi kurulamadığı, halka, köylülüğe, işçilere gereken inisiyatif verilmediği, taleplerinin dikkate alınmadığı eleştirileri yapıldı. PSUV içinde de farklı görüşler çıktı. 

Fakat zaafları sırf böyle açıklamak bizce biraz eksiktir. Alttaki halkların da kendi kaderlerini ellerine almak konusunda pek istekli olduğu ve canla başla çabaladıkları söylenemez. İşçiler, işyeri işçi komitelerine gitmekte çok istekli davranmadılar. Komünlerde devamlılık, disiplin gevşek oldu. Bu nedenle Chavezcilerin çoğu halk örgütlenmelerine duydukları ilgiyi kaybettiler. Bu yüzden Maduro, PSUV üyelerinin de komün başkanı olabilmesinin önünü açan kanun çıkartmak zorunda kaldı.  Sonuçta halklar da tam bir politikleşme ve aşağıdan yukarı halk iktidarını kurmaya, bu görevi kucaklamaya dört elle sarılmadılar. 

Latin Amerika’da “pembe dalga” yaşayan ülkelerde faşist ya da sağ partilerin tekrar iktidara gelmesi sol çevrelerde uzun uzun tartışılmaktadır. İlerici iktidarlar halklara ne getirdiler? Şimdi buralarda halklar haklarını gene kaybettiler ve ülkeler eskisinden daha bağımlı daha az demokratik hale geldiler. Öyleyse iktidar olma uğraşı vermeye değer mi?  Sorun nerededir? Çıkarılan sonuçlardan bir tanesi halkların kendilerinden yana iktidarlar kurulunca “nasıl olsa bizden yana bir iktidar geldi, bizi düşünür” demeleridir. Rehavet dönemine girip örgütlenme çabalarını bırakmalarıdır. Oysa iktidarı almak ile devleti ele geçirmek aynı şeyler değildir. Venezuela’da da şimdiye kadar bu yaşanmıştır. Nasılsa iktidar bizden yana deyip denetleme görevlerini unutuyorlar. Oysa iktidar olmakla devleti ele geçirmek ayrı şeylerdir. Sağ güçler iktidarı kaybetseler bile devlet kurumlarında varlıklarını sürdürüyorlar. Onun denetimini almak başka şeydir. Halklar bunu öğrenmek zorundalar.

İkinci bir unsur da iktidar ve halk ilişkisi diyalektiktir. Halklar isteyecekler ve iktidarlar da ona hizmet edecektir. Bu karşılıklı gelgitlerle sağlanır, tepeden “bağışla” olmaz. Bunun için de halk örgütlenmeleri ve denetimleri sürekli olmalıdır. Halklar bunu anlamak ve öğrenmek zorundadırlar. Sosyalist demokrasi böyle diyalektik bir şekilde gelişecektir. Tepeden verme ile olmuyor. Venezuela’da halklar bu demokratik denetleme güçlerini toplamadılar, geliştirip hayata geçirmediler. Bu doğrultuda örgütlenmediler.    

Bu sorunu unutup Maduro’yu diktatör ilan etmek kolay. Ve öğretici olmuyor. Aşağıdan denetim olmaz ise Maduro tepeden istediği kadar hak versin bir işe yaramaz. Tepeden kamulaştırmalar, devlet şirketi kurmakla bitmiyor bu işler. Onları işletecek, nitelikli kişiler gerekli. Buna sahip çıkacak ve hayata geçirecek halklar gereklidir. İktidarı değil devleti ele geçirmek ancak böyle olacaktır. Maduro bize göre belki gerektiğinden fazla demokratiktir. Şu Guaido’yu tutuklama işini bile yapmıyor. Onun tabanındaki burjuva kesimin de, Chavez’in dediği gibi, Venezuela halkı olduğunu düşünüyor. Tüm saldırıları karşısında bile ateş açma emri vermiyor. Onları sürecin, devrimin, yine yoksul halk kesimlerinin ikna etmesini istiyor. Bol bol barıştan yana görüşmeye, masada tartışmaya davet ediyor. Böyle diktatörlük mü olur?

Fakat şimdi başka bir sürece girildi. Halk iktidarı iç ve dıştan yalnız ekonomik, politik, askeri bir tehlike ile yüzyüze değildir. Ülkenin Chavez ile çıktığı halkların çıkarına bir düzen tehlikededir. Saldırmadıkları burjuvazi dış güçler ile ortak halkların iktidarını almaya ant içmiş gözüküyor. Bu durumda taraf seçmek gerekir. Tarafları iyi bilmek gerekir. Che ne demişti: “Bir savaş sırasında ortada duranlar iki taraftandan vurulurlar.” Öyle ortada boliburjuvazi olunamaz, gemisini yürüten kaptan da olamayacaktır. Gemi büyük bir tehlike karşısındadır. Tamam Maduro eleştirildi. Sandıklara gidilmedi, ortada kalındı. Ama artık bu dönem bitmiştir. Şimdi taraf olunacaktır.  

Halklar şimdi şunu söylüyorlar: “Biz bu süreçten çok şey öğrendik ve bu öğrendiklerimizi bizden kimse alamaz.”(1)  Biz bunu şöyle yorumluyoruz. Devrimin ne olduğunu anladık. Bu devrimi kimse bizden geri alamaz. Ama böyle kalamayacağını da anladık. Onu derinleştirmek zorundayız. Derinleştirmez isek bu krizden çıkamayacağız. Şu ambargolar bize sökmez. Petrolümüz, altınımız bu topraklar üzerinde. Tüm değerlerimizden elini çek. Hümaniter yardımına ihtiyacımız yok. Bu saldırı karşısında birleşeceğiz.

Venezuela halkları bizce inançlarının sınavdan geçirilmesine hazırdır. Umarız bu çok kanlı ve uzun bir süreç olmaz.  Patria o muerte!

Son bir not: Bu yazıyı kaleme aldığımız sıralarda Uluslararası Kızıl Haç Örgütü Komite Başkanı, ABD’nin Kolombiya üzerinden Venezuela’ya düzenlediği Hümaniter Yardım dağıtımına katılmayacaklarını açıkladı. Gerekçesi ise Trump iktidarının iddia ettiği gibi hümaniter olmamasıdır. Hümaniter yardımların bağımsız ve nötral olması gibi kriterlere uymamaktadır. İçinde hümaniter sayılmayan malzemeler bulunmasıdır.(2)

(1) Everyday Life in Besieged Venezuela: A converstion with Jessica Dos Santos https://venezuelanalysis.com/analysis/14286

(2) https://popularresistance.org/red-cross-of-colombia-us-action-to-venezuela-is-not-humanitarian-aid/

Yazarın Diğer Yazıları