İşsizliğin KHK Hali – M. Sinan Mert

Kraldan çok kralcı vatandaş güruhlarının yarattığı düşmanlık ve iyi gün dostlarının yarattığı dayanışmasızlığın en aşırı biçimleri bu yeni statüde yaşamak zorunda kalanların hayatını birçok açıdan taşınamaz bir yük haline getirmektedir.

Ekonomik krizin varlığı ne kadar inkâr edilmek istenirse istensin maalesef gerçeklerin kendisini ortaya koymak gibi kötü bir yanı var. Hükümetin seçimler öncesinde işten çıkarmaları yavaşlatmaya dönük özellikle büyük şirketlere dönük baskısı bilinmesine rağmen, işsizlik rakamlarında ortaya çıkan artış ürkütücü boyutlara ulaştı. 2018 yılında işsiz sayısı 2 milyon 457 binden 3 milyon 775 bine çıktı. İş-Kur verileri sadece Ocak 2019’da 266 bin kişinin daha işsiz kaldığını gösteriyor. Bu hızla giderse seçimler sonrasında palangaların boşalmasıyla işsizlik oranı resmi rakamlarda bile %15’in üzerine çıkacaktır. Saray rejimi, enflasyon oranlarını yeterince düşüremeden faiz oranlarını düşürmenin yeni bir döviz şokuna yol açabileceğini bunun da döviz borçlusu şirketlerin daha fazla işçi çıkarmasına sebep olacağını görüyor. Faizler düşmedikçe de iç pazarda talep artışı gerçekleşmiyor, özellikle inşaat ve sanayi sektörlerindeki daralma işsizliğin kazandığı ivmenin en önemli sebebi. Küresel resesyon beklentilerindeki artış ise ihracata bağlanan umutların solmasına yol açıyor.

Kapitalizm, emek gücünden başka satabilecek bir metaya sahip olmayan emekçilere toplumsal üretimden pay almaları için işçilik yapmalarını şart koşuyor, ancak kendi tatmin edilemez kar hırsının yol açtığı ekonomik kriz koşullarında onları işlerinden de mahrum bırakıyor. Bu koşullarda işsizleri koruması için tasarlanmış olduğu söylenen İşsizlik Sigortası Fonu akla geliyor. Fonun yasasında “Fon gelirleri işsizler haricinde hiçbir maksat için kullanılamaz” ibaresi bulunsa da burada biriken kaynaklar şu anda daha çok patronları krize karşı korumak için değerlendiriliyor. 2018 yılında 34.6 milyar lira gelir elde eden İşsizlik Sigortası Fonundan işsizlere 5.8 milyar lira ödenirken, işverene yapılan ödemelerin toplamı 17.4 milyar liraya ulaştı. Fonun kasasına giren her 100 liranın 50.4 lirası patronlara aktarılıyor. 3.5 milyon işsizden sadece 577 bini sınırlı bir süre boyunca işsizlik sigortasından yararlanabiliyor. Hükümet, fonu büyük oranda Varlık Fonu’nun denetimine alarak kamu bankalarının konut satışlarını desteklemek ve geri ödenemeyen kredi kartları borçlarını yeniden yapılandırmak için verdiği kredilerde değerlendiriyor. Fonda biriken para 130 milyar lirayı aşmışken şu ana kadar 2002 yılından beri işsizlere ödenen para 20 milyar doların biraz üzerinde. Erdoğan geçtiğimiz günlerde “işsiz kalanlar vasıfsız olduğu için işsiz kalıyor” mealinde bir yorumda bulundu. İşsizin işsiz kalması da vasıfsız kalması da devletin ve düzenin sorumluluğu değil midir? Meslek liselerinde verilen eğitimin yerlerde sürünmesinde sorumluluğun aslan payı 17 yıllık AKP iktidarında değil midir? Sistematik yalancılık ile gerçeklerin üstü nereye kadar örtülebilir?

Sosyalistler, özellikle seçimler sonrasında politik dengeleri altüst edecek boyutlara sıçrayacak işsizlik ile ilgili bir politik yönelişi hızlıca oluşturmak zorundadır. İşsizlerin İşsizlik Fonu’ndan süresiz olarak yararlanması, işsiz hanelerin su, elektrik, doğalgaz, toplu ulaşım masraflarının karşılanması, 2milyona ulaşan konut arz fazlasının kamulaştırılarak sosyal konut haline getirilmesi, işsizliğin sorumlusunun işsizin kendisi değil işsize en az işçi kadar muhtaç olan kapitalizm olduğunu vurgulayacak bir mücadele programının başlıkları olmalıdır.

7 Şubat 2017’de yayınlanan 686 nolu KHK’nın yıldönümü itibariyle işsizliğin KHK halinden de bahsetmekte yarar var. KHK ile işsiz kalmak siyasi bir tasfiyenin sonucu olarak gerçekleştiği için çok daha yakıcı sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Aslında KHK’ler ile kişinin sadece çalışma değil esas olarak vatandaşlık haklarının önemli bir kısmı askıya alınmaktadır. Ülkede yaşayan herkesin hakkı olması gereken kimi düzenlemelerden KHK’lıların yararlanması engellenerek yeni bir vatandaşlık hukuku ortaya çıkarılmaktadır. Nazi Rejimi, 15 Eylül 1935’de çıkardığı Nürnberg yasası ile Museviler ile Almanların evlenmesini yasaklamış ve sadece Alman olanların Reich’a vatandaşlık (citizenship) ile bağlı olabileceğini deklare etmişti. Museviler, Çingeneler ve “Alman halkına ve devletine hizmet etme konusunda yeterince ehil ve istekli olmayanlar” ise vatandaşlık hakkından mahrum hale (state subjects) getirilmişlerdi. Bugün Türkiye’de de KHK ile işten atılmak böylesi bir ara statüde, vatandaşlık haklarından büyük oranda mahrum yaşamak zorunda olmak anlamına gelmektedir. Vatandaşlık hakkının doğal bir hak olmaktan siyasi biat yoluyla edinilen bir ayrıcalık haline getirilmesi faşizmin alameti farikasıdır. AKP, Saray rejimine bağlı bir kamu çalışanları ordusu kurmayı meşru hakkı olarak görürken, kendisini kamunun patronu olarak kurgularken Nazi anlayışının izdüşümünde kalmaya devam etmektedir. NSDAP’ın (Hitler’in) parti programında Yahudilerin tam vatandaş olamayacakları, devlet kadrolarında görev alamayacakları yazılıydı. Hitler, malum KHK ile yönetme yetkisini ele geçirdikten sonra Weimar Anayasa’sını askıya bile gerek kalmaksızın ülkeyi 13 sene yönetti. Bugün hala Türkiye’de faşizmin varlığı ile ilgili tereddüt yaşayanların en dikkat kesilmesi gereken konu Kürt sorununda uygulanan politikalarla birlikte KHK’lıların yaşadıklarıdır. Kraldan çok kralcı vatandaş güruhlarının yarattığı düşmanlık ve iyi gün dostlarının yarattığı dayanışmasızlığın en aşırı biçimleri bu yeni statüde yaşamak zorunda kalanların hayatını birçok açıdan taşınamaz bir yük haline getirmektedir.

KHK’lı statüsünün ilgası da işsizliğin yarattığı cehennemden kurtuluş da faşizmin tarihin çöplüğündeki yerine geri dönmesinin sağlanması ile mümkün olacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları