İşçilerin İntihar Eylemleri Ne Anlama Geliyor? – Elif Irmak

Bu eylemlerin çaresizlik mi yoksa isyan mı olduğu ise bugünlerde tartışma konusu. Her ikisi için de pek çok şey söylenebilir.

#geçinemiyoruz isyanıyla işçiler son zamanlarda tepkilerini intiharlarla ortaya koymaya başladılar.

Bu gelinen aşama, ekonomik krizin derinliğinin insanları çaresizliğe savuran boyutlarda olduğunun en önemli kanıtları oldu. Bir yapı işçisinin meclisin önünde kendini yakması ile beraber benzer tepkilerin ve eylemlerin artarak da devam ettiğini gördük. İSİG (İşçi Sağlığı İş Güvenliği Meclisi) verilerine göre 2018 yılında en az 1923 işçi yaşamını yitirdi. İntihar nedeniyle ise 73 işçi yaşamını yitirdi.

Sıtkı Aydın… Geçinemiyorum diyerek Ankara’da TBMM önünde bir yıl önce kendi bedenini ateşe vererek intihar etmişti. Bu, eylemler arasındaki en dehşet verici olanıydı. Bir inşaat işçisi ve geçirdiği iş kazası sonrasında açtığı alacak davaları beş yıldır sürüyor. Bu arada borçları sürekli artıyor. Yaşadığı geçim sıkıntısına çözüm bulamıyor. Bu yaşadıkları aynı zamanda içinden geçtiğimiz zamanların bir fotoğrafını çeker gibi bütün gerçekliklere dokunup gidiyor. Üzerine benzin döktükten sonra derdini anlatmak için bir milletvekili ile görüşmek istiyor. Bu da nafile bir istektir. Hem milletvekili kimdir, nedir ki? Polisler onu dinlemek yerine gözaltına almak istiyorlar. Eylem gerçekleşiyor ve Sıtkı Aydın kendini feci şekilde yakıyor!

Gerçeklik demişken sonrasında başına gelenler de ibretliktir. Hızlıca hükümet çevreleri onu provokatör ilan etti. Ama o dedi ki benden provokatör çıkmaz. 15 Temmuz darbe girişimi olduğu gece tankların önüne yatanlardanım. Yoksulluk acı acı öğretiyor. Tankların önüne yatan da o gün sokakta olan da olmayan da derinleşen krizden ve yoksulluktan nasibini alıyor!

Bu tepkilerden bir tanesi de İŞKUR önünde çırılçıplak bir isyandı. İzmir Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü (İŞKUR) önünde Battal Sağır isimli işçi, üzerindeki kıyafetleri bina önüne fırlatarak isyanını dile getirmişti!

Battal Sağır… İzmir’de çalıştığı iş yerinde aylardır maaşını alamadı. Ardından İŞKUR’a üç ay önce şikayet dilekçesi verdi, İŞKUR dilekçesini kaybetti. Battal Sağır, “İşçinin hakkını savunmayanlar, çıkın dışarı görün işçinin halini. İşçiyim ben, aç işçi. Benim hakkımı savunmuyorlar, patronun avukatlığını yapıyorlar” diyerek bina önünde oturmaya başladı. Polislere “Burada böyle ne yapıyorsun” demesi üzerine Sağır, “Ben bu devleti protesto ediyorum. İstiyorsanız zor kullanın, benim kimseye zararım yok. Hakkımı bu şekilde arıyorum” diyerek eylem yapmıştı.

Son olarak fazla mesaiye kalmayı reddettiği için AKP’li Zeytinburnu Belediyesi’ndeki işinden atılan, eşi MS hastası olan ve işsizlik maaşı da alamayan Ömer Aşık kendini yakmaya çalıştı. Onun da sert bir polis müdahalesiyle gözaltına alınışı hala gözlerimizin önünde!

Bu eylemlerin çaresizlik mi yoksa isyan mı olduğu ise bugünlerde tartışma konusu. Her ikisi için de pek çok şey söylenebilir. Çaresizlik ve yalnızlık duygusuyla ortaya çıkan anlık refleks eylemler olarak değerlendirmek mümkündür. Belki yarım saat sonra, bir gün sonra tekrar aynı durumda aynı tepkileri göstermeyeceklerdir. Göstermemeliler de zaten. Biz emekçiler öfkemizi kendi bedenimize değil bizi adaletsizlikler ve yoksunluklar içinde bırakan sisteme çevirmeliyiz.

Bu tarz eylemlerin sonuçlarının tarihte ve yakın tarihte olduğu gibi büyük toplumsal değişikliklere ve isyanlara yol açabildiğine de tanık olduk. Tunus’ta kendini yakan gencin ardından yaşanan ayaklanmalar bunu göstermektedir. Arap isyanlarının yaşandığı süreçte de pek çok insan kendini yakmıştır. İspanya’da Bulgaristan’da işsizlik ve yoksulluğu protesto etmek için insanlar kendini yakmıştır.

Benzin döküp kendini yakıyorlar, devlet kurumlarını hedef alarak önünde çırılçıplak soyunuyorlar! Bunlar kamuoyuna kadar ulaşabilen örnekler oldu. Sayısız yaşam, sayısız işçi var elbette. Kulağımızla duymadığımız, gözümüzle görmediğimiz onlarca işçi arkadaşımızı kaybettik, kaybediyoruz. İşte yaşadığımız en büyük gerçeklik de bu sanırım.

İşçiler yoksulluğa, asgari ücretlerle kölece çalışmaya, işsiz kalmalarına karşı ölümü göze aldıkları tepkileri ortaya koyuyorlar. Bu tepkiler son derece örgütsüzce ve ‘çaresizlik’ içerisinde yapılmış olsa da milyonlarca insana bir mesaj da ulaştırıyor. O da şu ki: “Sessiz çığlıklarımızı duyun!”

İlk önce biz işçiler birbirimizin sesini işiteceğiz. Birlik olacağız. Örgütleneceğiz.

Aynı gemideyiz diyenlere “Çılgın kaptanların elinde alabora olmayı reddediyoruz. İşçiler emekçiler sizinle aynı gemide değil” diye haykırmalıyız!

Kaderimiz yoksulluk değil, ölüm kaderimiz değil. Bizler insanca yaşam, insanca çalışma koşulları için #geçinemiyoruz diyen milyonlarca işçi emekçiyiz. Ellerimizi kavuşturalım, örgütlenelim, mücadele edelim! Kapitalizmin işçi sınıfına açtığı bu savaşta artık biz ölmeyelim!

Yazarın Diğer Yazıları