Bir “Gezi Davası” Hikayesi: Bizi Adalete Kavuşturacak Olan Mahkeme Önünde Süren Isrardır – Sevgi Evren

Adalet algısı bizim için; içinde 10 dakika kalamadığımız ve hiçbir adalet beklentimizin olmadığı mahkeme salonları olmaktan çıkıp, çoktan adliye binası önünde Mehmet’in ailesi ve yoldaşlarının inançlarına, ısrarlarına dönüştü bile.

Gezi’nin ilk günlerinde 1 Mayıs Mahallesi de haklarını ve özgürlüklerini yok sayan iktidara karşı öfkesini dile getirmek için sokaklardaydı. Ana yol kesilmiş ve yola inen binlerce insan tencere tavalarla, sloganlarla yürürken trafikteki araçlar durmayarak ve hatta aradan sıyrılmak için kitlenin üzerine sürerek Mehmet Ayvalıtaş’ın ölümüne, Seyit Kartal’ın ağır biçimde yaralanmasına sebebiyet vermişti. Mehmet 2 Haziran 2013 gecesi kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiğinde gezinin de ilk şehidi olmuştu.

21 Kasım 2013’te görülen ilk duruşmaya sivil-üniformalı otuzdan fazla polis bellerinde silahlarıyla girerken aile ve avukatlar olarak daracık duruşma salonuna girmek için büyük bir mücadele vermek zorundaydık. Ve bu mücadele tam 16 duruşmadır devam ediyor. Her duruşma; yargılamanın geniş bir salonda yapılması talebimiz ısrarla reddedilirken, diğer hiçbir talebimizin mahkemede karşılığı olmadığını her geçen duruşmada biraz daha net gördük. Hukuki olmayan gerekçelerle taleplerimiz reddedilirken mahkeme heyeti tarafını seçmişti ve özellikle başlarda hemen her duruşmada taleplerimiz bile alınmadan duruşmalar bitirilmeye çalışılmış, dosyadan evraklar kaybedilmiş, kaç celsedir duruşmaya gelmeyen sanığın “kaçma şüphesi olmadığından” bahisle tutuklanma talepleri görmezden gelinmiştir. Aile ve avukatları duruşma salonuna almamakla tehdit edilmiştir.

Duruşmanın büyük salona alınması ve SEGBİS ile kayıt altına alınması, olay yerinde keşif yapılması ve dosyanın trafikle ilgili bilirkişilere verilmesi gibi tamamen her yargılamada çok olağan olan taleplerimizin kabul edilmemesi, Gezi’nin cezalandırılmak istendiğini bir kere daha gösterdi bize. Ama yılmadık. Mahkeme salonundan mı kovulmadık, beyanlarımız tutanağa mı geçirilmedi, sözümüz mü kesildi, dilekçelerimiz mi yok sayılmadı, ailelerimiz mi azarlanmadı, sanıklar mı korunmadı, kamera görüntüleri mi karartılmadı, mahkeme heyetleri mi değişmedi, avukat arkadaşlar mı salona alınmadı, hepsini yaşadık. “Adil yargılanmama” buhranını birebir yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Tüm politik davalarda olduğu gibi benzer ön tıkamalarla benzer saldırıların yaşandığını diğer Gezi davalarından da biliyoruz. Emri verenler, aynı zamanda mahkeme heyetlerini atayanlara dönüştü ve cezasızlığın alasını yaşar durumdayız.

Mehmet Ayvalıtaş’ın isyanında, sokağa çıkışında ve adalet mücadelesinde onu farklı kılan bir şey var ki; O her türlü çürümeye karşı direnen yoksul bir gençti ve kendisi gibi yüzlerce yoksul gençle omuz omuza yoksul bir mahalleden Gezi’ye destek vermişti. Hak ve özgürlüklerine uzanan gaspın en tepeden organize edildiği bir dönemde, o gece Gezi her yerken, her yer Gezi’yken “ben özgürüm, ben varım, taleplerim var” diyen 1 Mayıs halkı, kamu güvenliğinin sorgulanması gereken bir eyleme imza attı. Devlet orada kamuyu temsil eden 1 Mayıs halkının güvenliğini almadı. O gün mahallede 1 tane bile polis yoktu. Halk binler olmuş, bir saatten fazla caddelerde yürüyordu ve ana yola indiği tüm kameralarda görünüyordu. Her gün sokak başlarında GBT yapanlar, sokakları, geçişleri, parkları dolduran polisler o gün mahallede yoktu, TOMA’lar yoktu, akrepler yoktu. Halbuki her gün oradalardı ve şiddet gündelikleşmişti.

21. duruşması 28 Ocak 2019 günü görülecek davada yargılanan, aslında sanık sandalyesinde yer alan Mehmet Görkem Demirbaş ve Cengiz Aktaş değil. Aslında yargılanan bir halkın, bir toplumun en temel hakkı olan protesto hakkını kullanırken nasıl da kolayca bir cinayete kurban gidebileceği ve daha 17 yaşında sizi günlerce acılar içinde hastanede yatıracak şekilde yaralarken birileri, kamu güvenliğinden sorumlu olan devletin orda olmayışıdır. Olmamayı tercih edişidir.

Adalet algısı bizim için; içinde 10 dakika kalamadığımız ve hiçbir adalet beklentimizin olmadığı mahkeme salonları olmaktan çıkıp, çoktan adliye binası önünde Mehmet’in ailesi ve yoldaşlarının inançlarına, ısrarlarına dönüştü bile. Sanmasınlar ki kağıt üzerinde cezasız bıraktıkları suçlular halkın vicdanında da aklanacaklar.

Bu suçun sanıkları sadece yolda halkın üzerine arabayı sürenler değil, o yolu bürokratların geçişi için kapatıp, onları seçen halk için kapatmayanlardır, kamu güvenliğini sağlamayanlardır, eylem yapanların üzerine arabalarınızı sürün, palalarınızla saldırın diye cesaret verenlerdir ve mahkeme salonlarında halkı azarlayan, adil yargılanma hakkını ihlal eden uygulamaların sahipleridir.

Halen dosyamız topyekün itirazlarımızın sonucu olarak ve nihayet trafik uzmanı bilirkişi heyetine sanıkların kusurlarının tespiti yönünden rapor düzenlenmek üzere verildi. Bu mahkeme salonu önündeki ısrarın başarısıydı.

Bugün her evden en az 2-3 kişinin sanık sıfatıyla yargılandığı ülkemizde, Mehmet Ayvalıtaş’ın adalet arayışına destek olmak demek, onu Gezi meydanlarına çıkaran isyanını anlamak demek. Bu isyan bizi adalete kavuşturacak olan ısrardır. Bu sebeple herkesi 21 Ocak günü mahkeme önünde ailesinin ve yoldaşlarının ısrarına ses katmaya çağıyorum.

Yazarın Diğer Yazıları