Tiranlar Troikası – Ayşe Tansever

Ama Che, Castro, Chávez ruhu Latin Amerika’nın tüm ezilen halkları, gençleri, kadınları, yaşlıları arasında hala yaşamaktadır. ABD emperyalizmi bu ilericiliğin ruhunu her nefes alışında hissetmektedir. Yeni Cheler, Castrolar ve Chávezler’le karşılaşmanın tedirginliğini taşıyor olmalıdır.    

Politik hayatımıza yeni bir tanımlama giriyor:  “Tiranlar Troikası”. Nedir dersiniz? Troika üçlü demek. Rusya’da kullanılan, yan yana koşulmuş üç atlı kızak veya araba. Tiranı da biliyoruz: tek kişinin devleti yönetmesi ya da diktatörlük. Yani tanımlamanın açılımı Üçlü Diktatörlük diyebiliriz. Rusça’dan bir troika kelimesi olması da ilginçtir.

Bu tamlamayı yapan da ABD güvenlik danışmanı Mike Pence. Tiranlar Troikası’na koşulan üç ülke: Küba, Nikaragua ve Venezuela. Troika kızağında olmaları Rusya’nın arkalarında destekleyici olduğuna işaret etmek olsa gerek. Tiranlar Troikası Bush’un “kötülükler ekseni” politikasının, Trump yönetiminin Latin Amerika versiyonudur.

ABD’nin genel olarak Amerika kıtasında uygulamayı düşündüğü yeni politika yavaş yavaş dünyaya tanıtılmaya ve pişirilmeye başlanmıştır.  Suriye’den çekilecek ABD askeri şimdi bu üç ülkeye saldırıda kullanılacaktır. ABD Orta Doğu, Kuzey Afrika, Libya vs.’de uğraşırken biraz ihmal ettiği bu “arka bahçesine” bir Trump düzenlemesi vermeye çalışacaktır.    

Trump iktidar olur olmaz Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (FTAA ingilizce adı ile Amerika Serbest Ticaret Alanı. bn.) sevdasından vazgeçti. Tek tek ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları imzalayacağını açıkladı ve bu çok büyük tartışmalara yol açmıştı. Çünkü yıllar önce Chávez FTAA anlaşmasının ABD’nin kıtayı tekrar işgal etmesi demek olduğunu açıklayıp karşı çıkmıştı. Görevinin başında Trump da çekilince “ne oluyoruz” korkusu yaratmıştı. Sonra Trump ‘çıban başı’ diye düşündüğü ülkelere tek tek yaptırımlar koymaya, CIA ve Sivil Toplum Örgütleri aracılığı ile ilerici ülkelerde iç çelişkileri kışkırtmaya başladı. ABD konsoloslukları bu işe açık açık alet edildiler. 

“Pembe” denilen sosyal demokrat ülke iktidarları ile işe başlandı. Ne de olsa daha kolaydılar. Brezilya ve Arjantin’de sahte belgeler düzenleyip yolsuzluk suçlamaları ile Kirschner, Lula ve Dilma iktidarları alaşağı edildi. Honduras’ta darbe yapıldı ve seçilmiş başkan Zelaya kaçmak zorunda bırakıldı. Ekvador’da başarısız polis darbesi ile deviremedikleri ilerici Correa’nın koynuna satılık, adından utanması gereken, Lenin Moreno gibi bir haini soktular. O da başkan olunca ülkeyi bir anda sol yörüngesinden sağa çevirttiler.

Venezuela dış işleri bakanı Jorge Arreaza’nın dediği gibi çoğu iş adamı olan bu ülke liderleri ABD şirketinin CEO’su olan Trump’ın dediklerini yerine getirip terfi etmek için bekliyorlar. Brezilya’da faşist Bolsonaro, Arjantin’de yolsuz Temer iktidarları Tiranlar Troikası’na saldırı emri bekliyorlar. Kolombiya FARC ile yaptığı barış anlaşmasını bozdu ve ona destek veren bölge ilericilerinin bir an önce devrilmesini iple çekiyor. Peru burjuvazisi kendi yerli halk direnişini bastırmak için komşusu Brezilya ve Arjantin’siz yapamayacağını biliyor ve rüzgara göre yelken açıyor. Şili de kendi öğrenci vs. protestolarından kurtulmak için bölgedeki sol dalganın sindirilmesinden yana. Ekvador burjuvazisi Correa’nın ellerinden aldığı üstünlüklerini geri alma umudunda. Yani bu gerici iktidarların ayakta durması, ABD kulluğuna sarılıp kıtada var olan “çıban” başlarının diz çöktürülmesine bağlıdır. 

Pembe iktidarlar gidince kıta örgütlenmeleri içindeki dengeler de değişti. Kuzey’de Kanada, NAFTA anlaşmasının ABD tekellerinin çıkarlarından yana değiştirilmesine boyun eğmek zorunda kaldı. Amerika Kıta Örgütünün (OAS) gerici lideri de ABD’nin istekleri doğrultusunda açıklamalar yapıp bunu örgütün kararı gibi ortalığa yayıyor. Ne Küba ne Nikaragua ne de Venezuela üzerine yapılan saldırılar, uluslarası yasaların çiğnenmesi, BM gibi bir örgütte bile protesto edilemiyor. Darbelerin, sahtekarlıkların arkasındakiler bilinmesine rağmen üç maymun oynanıyor. Örneğin Venezuela’nın milyarlarca dolarına AB ve ABD ülkelerince el konuluyor ama BM bir şey yapamıyor çünkü ABD örgütten çekilme tehditleri yapıyor.

“Tiranlar Troikası” ülkeleri üzerindeki baskı, ambargo hatta askeri darbe tehditleri üst yetkili ağızlardan sürekli söyleniyor. Obama döneminde Küba’ya yaptırımlar kaldırılıp ilişkiler düzelme yoluna girmişti. Şimdi bunlar daha fazlası ile geri getirildi. Geçtiğimiz nisan ayında Nikaragua ilerici Sandinista iktidarına bir darbe düzenlendi. Ülke üç ay boyunca karıştırıldı. 200’e yakın insan öldü. Son olarak da yeni yaptırımlar Temsilciler Meclisi’nde kabul edildi.

Venezuela, Chávez döneminden beri ABD tehditleri altında yaşadı. Ama şimdi son beş yıldır Maduro’yu devirmek için yapılanlar saymakla bitmez. Ekonomiyi çökertmek için ambargolar, yaptırımlar bir yana kaç tane darbe, iç muhalefetin arkasından ülkeyi iç savaşın eşiğine getirmeler yaşandı. Ağustos başında iki dron ile Maduro öldürülmeye çalışıldı. Şimdi de iktidarı meşru sayılmıyor ve Meclis kendisi bir başkan seçti. Bir takım ülkeler Maduro yerine onu tanıyacağını açıkladı. Ayrıca ABD açık açık Venezuela’yı bir askeri saldırı ile tehdit etti.

Gelişmeler karşısında Rusya, Troika’nın arkasında taraf olacağını ince ince hissettirdi. Venezuela’ya askeri uçaklarını yolladı. Dış İşleri Bakanı Lavrov da ABD’yi Venezuela’ya karşı saldırıda uyardı.

Kıta ilerici dalgasını Küba’da başlatan Fidel Castro idi. Artık hayatta yok. Kardeşi onun bayrağını taşıdı ve şimdi yerini genç kuşaktan birine devretti. Bölgenin günümüz Che’si Chávez’di. O da gitti. Yerine geçen Maduro şimdiye kadar gericiliğin saldırıları karşısında başarılı sayılabilir ama bir Chávez parlaklığında değildir. Ama Che, Castro, Chávez ruhu Latin Amerika’nın tüm ezilen halkları, gençleri, kadınları, yaşlıları arasında hala yaşamaktadır. ABD emperyalizmi bu ilericiliğin ruhunu her nefes alışında hissetmektedir. Yeni Cheler, Castrolar ve Chávezler’le karşılaşmanın tedirginliğini taşıyor olmalıdır.    

Yazarın Diğer Yazıları