Nasıl Yapmalı? – Necdet Pekgöz

Bana kalırsa siyaset burada başlıyor. İdeallere gidilen yoldaki “nasıl” sorularına verdiğimiz/vereceğimiz yanıtlar siyasi çizgilerimizi belirlemektedir. Atacağımız adımlar, eğer akıntılarla hareket etmiyorsak, bu adımları nasıl atmalıyız sorusuna bulduğumuz yanıt ile ilişkilidir.

İki temel yaklaşım şekli, yorum anlayışı, eleştiri sistemi gündemin büyük bölümünü işgal ediyor.

Birincisi ve gerçekten ağırlıklı olanı, var olan durumu anlatan, betimleyen, gündemleştiren anlayış. Ülkenin nasıl yönetildiğinden eğitim sistemine, işsizlikten gelir dağılımındaki adaletsizliğe, grev haklarından asgari ücretin yetersizliğine; aklınıza hangi konu gelirse hepsinde yaşadığımız durumu anlatan ifadeler ağırlıklı olarak konuşuluyor, tartışılıyor. Kısaca var olan durumun tartışılması, konuşulması günlük hayatın önemli bir bölümünü işgal ediyor.

İkinci ağırlıklı yaklaşım şekli ise ideallerin, olması gerekenlerin anlatıldığı, tartışıldığı yaklaşım şekli. Hukukun üstün olması gerektiğinden adaletli paylaşım sistemlerine kadar her konuda ne olması gerektiği konuşuluyor. Demokratik, katılımcı, çoğulcu sistem olmalı, barış tesis edilmeli, sosyalist hareketler güçlenmeli, muhalefet iyi örgütlenmeli, emekçiler sarı değil gerçek sendikalarda mücadele etmeli, kitlesel eylemler olmalı, bu gidiş değiştirilmeli, evrensel değerler hakim kılınmalı, yeni anayasa yapmalı… Kısaca olması gerekenlerin tartışılması, konuşulması da günümüzün büyük bir bölümünde yer kaplıyor.

Ağırlıklı olarak bu iki temel tartışmanın dışında bence olması gereken ve asıl ağırlığın verilmesi gereken bir alan daha var.

Nasıl yapmalı? konusunu daha çok tartışmalı, daha çok konuşmalı, yazmalıyız.

“Durum kötü” tanımları yapanlara “Tamam haklısın durum kötü, nasıl iyileştirebiliriz?” sorusunu sormak anlamsız değildir.

“Sendikal mücadele geliştirilmeli” diyenlere “Doğru, geliştirilmeli ama nasıl?” diye sormak abesle iştigal değildir.

Barış hakim olmalı, kardeşlik kalıcı hale getirilmeli; insan hakları, evrensel değerler hukukumuzun temeli olmalı. Hepsi doğru! Kim karşı çıkar bilemiyorum ama nasıl olacak bütün bunlar?

Nasıl sorusu var olan durumdan, ideal duruma gidilen yolun sorgulanmasıdır.

Var olan durumdan, ideal olana gidişin şeklidir. Kanımca çok önemli bir soru olarak karşımızda duruyor. Ayrıca ne yazık ki yanıtı en az olan soruların başında geliyor. Kısa yanıtlar ile derinlemesine karşılık vermenin zor olduğu bir soru bu “nasıl?”.

“Örgütlü mücadelemiz ile bunları başarırız” denir genelde, nasıl örgütleneceğiz? Verilen her yanıt bir başka nasıl’ı gündeme getiriveriyor. Hatta çok karmaşıklaştırmak istemem ama “nasıl” sorusunun bile hayata nasıl geçirileceğinin de tartışılması gerekli.

Bu kadar çok nasıl’a nasıl yanıt bulacağımız sorusu da anlamsız değildir.

Bana kalırsa siyaset burada başlıyor. İdeallere gidilen yoldaki “nasıl” sorularına verdiğimiz/vereceğimiz yanıtlar siyasi çizgilerimizi belirlemektedir. Atacağımız adımlar, eğer akıntılarla hareket etmiyorsak, bu adımları nasıl atmalıyız sorusuna bulduğumuz yanıt ile ilişkilidir.

En sağ veya en sığ siyasetçiler bile en azından herkesin zenginleşmesini istediğini söyleyebilir. Ama bunun nasıl olacağına verdiği yanıt, onun nasıl bir siyasi çizgiye sahip olduğunun da yanıtıdır aslında. Ya da bir hareketi solcu yapan da hayatı nasıl kavradığına verdiği yanıtlar ile anlaşılmaz mı?

Elbette hiçbir yanıtı sadece kağıt üzerinde görmemek gerekli. Her yanıtın hayatta bir karşılığı olduğunu unutmadan bakışımızı eğitmenin de yararı olacaktır. Yoksa her şey çok teorik kalır. Çok demokratım demekle demokrat olunmadığı gibi, çok sosyalistim demekle de sosyalist olunmuyor.

Nasıl yaşadığımız, nasıl dayanıştığımız, nasıl tavır aldığımız, nasıl tepki verdiğimiz, nasıl uzlaştığımız, akla gelebilecek her durumda nasıl adım attığımız… Tüm bunların bir bileşkesini yaşıyor ve aslında kendimizi tanımlıyoruz.

Japonların bir atasözü şöyle der; “Hiç birimiz hepimizden akıllı değiliz”. Bu söz bana hep çoğulculuğun en mantıklı ifadelerinden biri olarak gelmiştir. Ortak aklı, kollektif aklı hayata geçirmenin yollarını bulmak; elbette bunun nasıl olacağını bulmak önümüzdeki dönemin sınavlarından biri olacak gibi görünüyor. Her şeyi birisinin bulup bize sunmasını beklemek, beyaz atlı prensi veya prensesi beklemekten öte bir anlam taşımıyor.

Ortak aklı hayata geçirmenin belki de en iyi yolu, sorunlara, sorunları yaşayanları katarak yanıtlar aramak olabilir mi? Neden olmasın? Yeter ki var olan durumu anlatmak veya ideal olanı ifade etmekle harcadığımız enerjinin bir kısmını, bunu nasıl yapacağımızı düşünmeye ayırarak başlayalım.  

Yazarın Diğer Yazıları