Enflasyon, Volcker ve Dejavu
Ann Pettifor 10 Mayıs 2023 tarihli yazısında, ABD merkez bankasının faiz yükseltme politikalarının 1980’lerdeki Merkez Bankası yöneticisi Volker döneminden beri sonuçlarının belli olduğunu, enflasyonla başka türlü savaşılması gerektiğini söylüyor. Enerji ve tahıl piyasalarına niye dokunulması gerektiğini ifade ediyor.
Ann Pettifor- 10 Mayıs 2023
Günümüzün uluslararası finans sistemi, merkez bankalarındaki memurlara muazzam bir güç verecek şekilde tasarlanmıştır. Bu tasarımın amacı, aşağıda anlatacağım şekilde, son derece açıktır: para politikasını anti-demokratikleştirmek ve bu süreçte serveti çoğunluğun elinden alıp %1’e aktarmak.
Son otuz yılda sistemin bir bütün olarak tasarımı, dünya çapında olağanüstü düzeyde eşitsizliğe ve aynı zamanda finansal istikrarsızlık ve krizlere yol açmıştır. Mevcut etkileri, Mart ayında Credit Suisse’in çöküşüyle hem AB’de hem de son ABD vakalarında en bariz şekliyle görülmektedir.
ABD merkez bankası Federal Rezerv’in geçen yıl yaptığı faiz artışları enflasyonun yarattığı sancıyı daha da arttırarak bankaların batmasına yol açtı. Başkan Biden’ın Enflasyon Azaltma Yasası (IRA) Amerikalı ailelerin masraflarını azaltmaya yardımcı oldu, fakat Fed’in faiz artışlarının neden olduğu finansal istikrarsızlığı durdurmak için çok az şey yapılabildi.
INET’ten Servaas Storm ve Thomas Ferguson’un Guardian’da belirttiği üzere:
Yüksek kredi faizleri, ekonominin fosil yakıtlara olan bağımlılığından kurtarılmasına yönelik yatırımlar için borçlanmayı yavaşlattı. Borçların ödenememesine yol açarak firmalara ve ailelere zarar verdi. Financial Times’ın haberine göre, ABD tarihinde varlıklarıyla batan en büyük ikinci banka olan First Republic’in de aralarında bulunduğu son banka iflasları, vergi mükellefleri tarafından desteklenen finansal kurtarma programlarına ve başta JP Morgan olmak üzere, batamayacak kadar büyük Wall Street bankalarının servet ve güçlerinin konsolide edilmesine yol açtı:
Batmakta olan banka First Republic’in devlet tarafından devralınmasıyla, “çok büyük olduğu için” batmasına devlet tarafından izin verilemeyecek şirketler iyice büyüdü; JP Morgan 2008 mali krizinden önceki büyüklüğünün üç katına çıktı ve şu anda yaklaşık 4 milyar dolarlık bir varlık tabanına sahip.
Merkez Bankası ‘bağımsızlığının’ bir sonucu olarak partizan ve siyasi eylemler
Artık bu son deneyimle; “demokratik olarak seçilmiş siyasetçilere ekonomiyi yönetme konusunda güvenilemeyeceği, ancak seçilmemiş ve hesap vermeyen bürokratlara güvenilebileceği” önermesinin hem açıkça yanlış olduğu kanıtlanmıştır, hem de JP Morgan deneyiminin gösterdiği gibi, kendi içinde partizan ve nihayetinde siyasi bir motivasyona sahip olduğu ortaya çıkmıştır.
Stefan Eich, The Currency of Politics adlı kitabında ikna edici bir şekilde şunları savunmaktadır
…Merkez bankasının “depolitizasyonu” olarak adlandırılan girişimlerin çoğu, daha doğru bir ifadeyle, kendisi de demokratik denetime tabi tutulması gereken para politikalarının anti- demokratikleştirilmesidir. …parayı “depolitize etme” girişimleri, bu tür çağrıların kendilerinin para politikaları içinde siyasi hamleler olduğunu reddettikleri ölçüde performatif bir çelişkiye (bir sihirbazın el çabukluğuna) dayanmaktadır. s. XV
Para politikaları 1980’lerde Federal Rezerv Başkanı Paul Volcker döneminde belirginleşti. Christopher Leonard’ın The Lords of Easy Money (Kolay Paranın Efendileri) adlı kitabında yazdığı gibi, Volcker’ın enflasyonla (Fed’in ‘kolay para’ politikalarının neden olduğunu savunur) hızlı faiz artışları yaparak mücadele etme politikası JP Morgan ve diğer Wall Street finansörlerine fayda sağladı, ancak birçok bankanın iflasına yol açtı. Bu politikanın en kritik sonucu ülkenin en büyük ticari ve endüstriyel kredi kuruluşu olan Continental Illinois’in batmasıydı. 1984 yılında, peş peşe yapılan faiz artışlarının ardından, Continental’in petrol kredilerinin temerrüde düşmesiyle işler sarpa sardı.
Sonra, çarpıcı derecede bilindik bir hikayeyle…
New York’taki JP Morgan bir grup kredi kuruluşunu bir araya getirerek Continental için 4,5 milyar dolarlık bir kredi paketi oluşturdu, ancak bu yeterli olmadı. Continental’in müşterileri bankaya olan güvenlerini kaybetti ve bir yıl içinde yaklaşık 10,8 milyar dolar çekerek bankadan kaçmaya başladı. Amerikan Federal Mevduat Sigorta Kurumu (FDIC), 2.300 bankanın Continental’e para yatırdığını tespit etti FDIC, Continental’e 1,5 milyar dolar enjekte ederek olağanüstü bir kurtarma paketi sağladı. En önemlisi, FDIC
daha önce belirlenen 100.000 dolarlık eşiğin üzerindeki banka zararlarını karşılama sözü vererek tüm tahvil sahiplerini ve mevduat sahiplerini korudu.
Bu, FDIC’nin sadece bir kısmını sigortalayacağını bilerek Continental’e para yatıran bankalar için güvenlik ağında büyük bir artış anlamına geliyordu.
Artık tamamı vergi mükellefleri tarafından sigortalanıyordu. …
Bu tarihsel deneyim, hisse senedi fiyatlarının düşmesi, bankaların batması, FDIC ve ardından JP Morgan tarafından ele geçirilmesiyle karşı karşıya kalan ABD’li bölgesel bankacıları korkutmalıdır.
Peki ya enflasyonun zararları?
Enflasyon zararlıdır ve mücadele edilmelidir. Ekonomiyi bir bütün olarak baskılamak için daha yüksek faiz gibi kör bir yöntem kullanmak yerine, ben (ve diğer pek çok kişi) enerji ve tahıl gibi temel emtialarda yüksek derecedeki spekülatif küresel piyasaları düzenleyen bir şekilde enflasyonla mücadele edildiğini görmek istiyorum. Isabella M Weber ve Evan Wasner gibi biz de günümüzün ‘açgözlülük enflasyonunun’ mikroekonomik kökenli bir satıcı enflasyonu olduğuna, yani piyasa gücüne sahip firmaların bir yandan şirket karlarını ve ücretlerini şişirip hissedar gelirlerini korurken, diğer yandan enerji ve gıda için ödeme yapmakta zorlanan yoksullara zarar veren fiyatları artırma gücü olduğuna inanıyoruz.
Enflasyonla faiz artışlarıyla mücadele ederken, hızla artan gıda fiyatları, hızla yükselen karlar ve düşen reel ücretlerle başa çıkmak için düzenleyici tedbirler almayı reddetmek açıkça siyasidir.
Saçmalık Aynı Şeyi Tekrar Tekrar Yapmaktır
Bugünkü merkez bankası politika duruşunun hem eşitsizliği daha da kötüleştireceğinden hem de sonucunun olumsuz olacağından emin olmamızın nedeni, bu durumu daha önce yaşamış olmamızdır.
1980’lerde Paul Volcker’ın yüksek faiz politikaları feci bir ekonomik başarısızlığa yol açmıştı. Federal Rezerv’in Tarihi internet sitesine göre: Hem 1980 hem de 1981-82 resesyonları Volcker’ın sıkı para politikası tarafından tetiklendi ve 1981-82 resesyonu Büyük Burhan’dan bu yana Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan en kötü ekonomik gerileme oldu. Gerçekten de 1982 yılının sonlarında ulaşılan yaklaşık yüzde 11’lik işsizlik oranı, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemin zirvesi olmaya devam etti (St. Louis Federal Rezerv Bankası). 1981-82 resesyonu sırasında işsizlik yaygındı, ancak imalat, inşaat ve otomobil endüstrileri özellikle etkilendi. Mal üreticileri o dönemde toplam istihdamın sadece yüzde 30’unu oluşturmasına rağmen, 1982 yılında iş kayıplarının yüzde 90’ını yaşamıştır. Mal üreten sektörlerdeki tüm iş kayıplarının dörtte üçü imalat sektöründe gerçekleşmiş, konut inşaatı sektörü ve otomobil üreticileri, yılı sırasıyla yüzde 22 ve yüzde 24 işsizlikle kapatmıştır (Urquhart ve Hewson 1983, 4- 7).
Leonard, Paul Volcker’ın Fed başkanlığı kariyerinin hoş bir şekilde sona ermediğini ve Volker’ın “ıssızlığa geri sürüldüğünü” savunuyor.
Federal Açık Piyasa Komitesi (FOMC) üyeleri Volcker’a karşı modern Fed tarihindeki neredeyse tüm başkanlara olduğundan daha sık karşı oy kullandı. Görev süresi 1987’de sona erdikten sonra yeniden atanmamayı istedi. Volcker’ın itibarı ancak daha sonraki yıllarda iade edilecekti… s. 67.
Bugün ABD ve Avrupa’daki merkez bankacıları Volcker’ın başarısız politikalarını yeniden canlandırmak ve tekrarlamakla kalmadılar, bunları enflasyonu ehlileştiren ekonomik mucize olarak selamladılar ve 1980’lerden bu yanaki en hızlı faiz artışları serisiyle Volcker’ın hatalarını taklit ettiler.
Bir yıllık faiz artışlarının enflasyon üzerindeki etkisi kayda değer değildir. ABD’de manşet enflasyon kısmen Biden yönetimi sayesinde geçen yazdan bu yana istikrarlı bir şekilde düşerken, fiyatlar Nisan ayında durmuş gibi görünüyor. Amerikan Çalışma İstatistikleri Bürosu’na (BLS) göre, barınma endeksi aylık tüm kalemlerdeki artışa açık ara en büyük katkıyı yapan kalem oldu. Bu durum, enerji endeksindeki düşüşü fazlasıyla telafi etti; enerji bileşenlerinin tümünde yaşanan düşüş nedeniyle endeks ay boyunca yüzde 3,5 azaldı. Analistler Nisan ayı “ana” ve “çekirdek” enflasyon verilerinin bir önceki aya göre %0,4 oranında artmasını bekliyor.
Guardian’ın da kaleme aldığı üzere, İngiltere Merkez Bankası karanlık ve rahatsız edici gerçeklerle yüzleşiyor. “1977’den bu yana İngiliz hane halkı gıda fiyatlarının daha hızlı artmasıyla karşı karşıya kalmamışken, genel enflasyon oranı %10’un üzerinde, yani diğer tüm G7 ülkelerinden daha yüksek.”
Eurostat’a göre Avrupa’da, Euro para birimini paylaşan 20 ülkedeki genel fiyat artışı bir önceki ay %6.9 iken Nisan ayında %7.0’a yükseldi.
İngiltere Merkez Bankası Para Politikası Kurulu 11 Mayıs Perşembe günü toplandığında, daha önce alınan kararların etkisini göz ardı ederek, üyelerin politika faizini iki katına çıkarması ve üst üste 12. kez artırması bekleniyor. ABD’de olduğu gibi, mevduata kabaca %0 öderken kredilere daha yüksek faiz uygulayan bankacılar merkez bankasına katıla katıla gülüyor.
Ancak enflasyon bir endişe kaynağı olsa da, asıl endişe kaynağı finansal istikrarsızlık ve 1984 yılında Continental Illinois’de yaşanan krize benzer başka bir büyük “kaza”nın ciddi bir resesyona yol açmasıdır.
Merkez bankacıları Ortodoks tahtlarından devrilmeden ve sağduyu yeniden kazanılmadan önce daha çok acı çekeceğiz.