Büyük Buhrana Karşı Tabandan Mücadele
Türkiyeli okur tarafından, Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan Grev kitabıyla tanınan Jeremy Brecher’ın Labor Network for Sustainability sitesinde yayımlanan Fighting the Great Depression From Below başlıklı yazısını Ayşe Tansever çevirdi: “1930’lar bazen bir isyan zamanı olarak tasvir edilse de, Büyük Buhran’ın ilk yılları açıklanamayan bir felaket gibi görünen şeylere karşı şaşkınlık ve umutsuzluk olarak damgasını vurdu. Ancak bugün olduğu gibi sadece insanların hayatta kalmasına yardımcı olmakla kalmayıp aynı zamanda daha büyük değişikliklere ivme kazandıracak direniş titreşimleri vardı. Günümüzün koronavirüs depresyonu ile hem benzerlikler hem de farklılıklar görülüyor.”
1930’da Büyük Buhran’ın çukurunda, Carter Family adlı bir Amerikalı country müzik grubu The Worried Man Blues adlı bir şarkı kaydetti. Şöyle başlıyordu:
“Nehre inip uyumak için uzandım
Uyandığımda ayaklarımda prangalar vardı.”
Sonra gelen sözler şarkıcının başına gelen yıkıcı olaylar dizisini anlatsa bile, ne olduğu veya neden olduğu hakkında bir açıklama yok, —sadece görünüşte sonsuz sıkıntılar içinde uyanmaya atıfta bulunulur. Şarkı hemen, benzeri görülmemiş bir şekilde ulusal çapta bir hit oldu. Başarısının altında yatan şeyin, şarkının Büyük Bunalım karşısında birçoklarının hissettiği anlaşılmaz felaketin çaresiz kurbanı olma hissini yakalamakla ilgisi olmadığına inanmak zor.
1930’lar bazen bir isyan zamanı olarak tasvir edilse de, Büyük Buhran’ın ilk yılları açıklanamayan bir felaket gibi görünen şeylere karşı şaşkınlık ve umutsuzluk olarak damgasını vurdu. Ancak bugün olduğu gibi sadece insanların hayatta kalmasına yardımcı olmakla kalmayıp aynı zamanda daha büyük değişikliklere ivme kazandıracak direniş titreşimleri vardı. Günümüzün koronavirüs depresyonu ile hem benzerlikler hem de farklılıklar görülüyor.
Büyük Buhran muazzam bir sefalet getirdi. İşler, evler, çiftlikler, birikimler, hatta insanların karın doyurma araçları bile yok oldu. Üç yıl içinde yaklaşık 15 milyon işçi işsiz kaldı. Buna rağmen Başkan Herbert Hoover’in dile getirdiği gibi birçok hükümetin felsefesi ise işsizlerin kendi başlarının çarelerine bakmaları ya da mutlaka gerekliyse, elbette federal hükümetten değil, özel hayır kurumlarından yardım istemeleriydi.
Sefalet ve açlık azalmayınca da yeni isyan biçimleri ortaya çıktı. New York’lu bir gazeteciye göre, 1932’nin başlarında 30 ya da 40 kişilik gruplar bakkala girip kendilerine kredi açılmasını isterler: “Kasa çalışanı sadece nakitle çalıştıklarını söyleyince ona kenara çekilmesini, kendisine zarar vermek istemediklerini ama yiyecek bir şeyleri olmadığını söylerler. Alacaklarını yüklenir, bakkaldan ayrılırlar.”
Labor dergisi yazarı Charles R. Walker Büyük Buhran’ın ilk günlerindeki hareketleri gözlemler ve yazar. Şöyle kehanette bulunur “istihdam edilmiş ya da edilmemiş olsun, büyük kitlelerin örgütlü gösterileri kendini bir çeşit kendiliğinden demokrasi olarak ifade ediyor. Polis sık sık bu örgütlenmeleri parçalayacak olsa da bunlar çeteleşmeyecekler ancak düzenli bir şekilde yürüyüşler ve toplantılar yaparak kendi sözcülerini ve komitelerini seçecek ve çalışma koşulları ya da yardım taleplerini ayrıntılı bir şekilde belirleyecekler.” Aynı zamanda “formüle edilmiş ihtiyaçlarını fabrika yöneticilerine, yardım komisyonlarına, şehir konseylerine ve Washington’daki hükümete sunacaklar.” [2] Yaşanan aşağı yukarı budur.
Açlıktan ölme — Mücadele et!
Walker’ın anlattığı sürece en iyi örnek, İşsizler Konseyleri ve işsizlerin diğer hareketleridir. [3] Walker, “İşsizler Konseyi, geçim araçları üzerinde pratik yollarla denetim sağlamaya yönelik işsizlerin demokratik bir organıdır.” dedi. Komünistler çoğu şehirde İşsizler Konseylerini örgütlediler ve genellikle onlara liderlik ettiler ancak Frances Fox Piven’ın açıkladığı gibi, “sadece komünistler değildi; yereldeki dini liderler genellikle işsizlerin ya da çiftliklerin kapatılmasına karşı direnmek için toplanan köylülerin liderleri haline geldi. ”[4] Walker’a göre, “konseyler demokratik ve çoğunluk ilkesine uygun olarak örgütleniyordu”. Michigan’daki Lincoln Park’ta konsey başkanı aynı zamanda Amerikan Lejyonu’nun yerel komutanıydı.
Şikago’da, İşsizler Konseyi’nin toplam 22 bin üyeli 45 şubesi vardı.
- Konseylerin silahı, sayılarının demokratik gücüydü ve şu işlevleri vardı: yoksulların evlerinden tahliyesini önlemek, zaten tahliye edilmişlerse aileye yeni bir ev bulmaları için Yardım Komisyonu’na baskı yapmak; işsiz bir işçinin gazı veya suyu, ödeyemediği için kapatılmış ise olayı soruşturmak ve uygun makamlardan geri dönüşünü talep etmek; ayakkabısız ve kıyafetsiz işsizlerin ikisini de aldığına tanıklık etmek; yardım dağıtım konularında siyahlar, beyazlar ya da göçmenler arasında ayrımcılığı deşifre etme ve baskı yapma yoluyla ortadan kaldırmak; siyasi görüşleri nedeniyle cezalandırma gerekçesi ile ya da ihmal, kaynak eksikliği ya da herhangi başka bir nedenle yardım alamayan bireyler, aileler ve işsiz çocuklarını yardım merkezine götürüp beslenmelerini ve giydirilmelerini talep etmek. Son olarak, protesto ve açlık yürüyüşlerine veya sendika toplantılarına katıldıkları için tutuklanan tüm işsizler için yasal savunma sağlamak.
Birçok işsiz konsey ırklararasıydı ve birçok siyah, işsizler gösterilerine katıldı. Siyah komünist lider Cyril Briggs bir gösteriyi “işverenler tarafından kışkırtılan beyaz ve zenci işçiler arasındaki önyargı duvarının başarılı bir şekilde parçalanması ve işçi sınıfı dayanışması ve kardeşliğinin gerçekleşmesi” olarak nitelendirdi. Siyah sosyologlar St. Clair Drake ve Horace Cayton’a göre, “Burada yeni bir şey var, siyah ve beyazlar hukuk ve düzen güçlerine karşı birlikte ayaklanıyorlar.” [5]
İşsizler, yardım ödemeleri, kamu işleri ve işsizlik sigortası talepleriyle genellikle komünistler tarafından yönetilen yerel ve ulusal yürüyüşlere ve gösterilere de sık sık katıldılar; 1930’da yapılan ulusal bir gösteriye bir milyondan fazla kişi katıldı. İşsizlerin birçok eylemi polis şiddeti, tutuklamalar ve bazen de ölümlerle karşılaştı. Bir Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği broşürüne göre “Halk meclisleri yasağı, konuşmalara izin verilmemesi, yardım dağıtım yerlerine polis ekiplerinin konuşlandırılması, barışçıl toplantılara polis saldırıları, joplamalar, tutuklamalar, mahkumlara kötü davranmalar, ağır cezalar verilmesi, sendikal suçlar ve komplo kurmak gibi gerekçelerle kovuşturma” sıradanlaşmıştı. [6]
İşsizler hareketi çalışan işçilerin grevini de sık sık desteklerdi. İşsizlerin eylemleri, devleti ve belediye yönetimlerini yardım programlarını genişletmeye ve eğer belediyelerin parası biterse bizzat onların federal hükümete baskı yapmasına zorluyordu. New Deal başlayınca konseyler kendilerini İşçiler İttifakı olarak yarı bir işçi sendikası olan İş Geliştirme İdaresi(WPA)’ne ya da başka federal kamu işleri programlarına dönüştürdüler. İşçiler İttifakı, sosyal güvenlik mevzuatı için kendi önerilerini geliştirdi ve 1936-37’de Sosyal Güvenlik yasasının Ulusal Kongre’de muhafazakarlar tarafından kuşa çevrilmesini önleyen kapsamlı protestolar düzenlediler. Fabrikalarda işler açıldığında, üyelerinin birçoğu 1930’ların ortalarında kampanyalar düzenleyen sendika aktivistleri oldular.
İmece ve karşılıklı yardım
Birçok yerde işsizler nakit ekonomisinin dışında bir ekonomik hayatı örgütlemeye çalıştılar. Örneğin Seattle’da, Balıkçılar Birliği, İşsiz Vatandaşlar Birliği üyelerine balık teknelerini ödünç verdiler; çevredeki çiftçiler pazarlanamayan meyve ve sebzeleri toplamalarına, ormanlık alanlardan odun kesmelerine izin verdiler. Kentin çeşitli yerlerine yayılmış üyeler 22 yerel bölge oluşturdular ve her biri elde edilmiş yiyecek ve yakacak odunları saçlarını kesen berber, söküklerini tamir eden terziler, evlerini tamir eden marangozlar ve hastalarına bakan doktorlara emekleri karşılığı olarak takas ettiler. Clark Kerr’in yaptığı kapsamlı araştırmaya göre, 1932’nin sonunda 37 eyalette 330 adet yardım örgütlenmesinin 300 binin üzerinde üyesi vardı. Ancak 1933’ün başlarında, Seattle İşsiz Vatandaşlar Birliği de dahil olmak üzere çoğu kendi kendine yardım hareketi zaten çökmüş olan ekonominin hurdaları arasında yaşamanın da sınırlarını görmeye başlayıp bir karmaşa içine düştüler. [7]
“Artık kötü muameleye hoşgörü göstermeyeceğiz”
Büyük Bunalım’ın ilk yıllarında sendikal grevlerin nadir ve genellikle etkisiz olmasına rağmen, işçiler yine de kendilerini örgütlediler, protestolar düzenleyip grevler yaptılar. Örneğin, 1932’de bir temmuz sabahı High Point, Kuzey Carolina’da fabrika kapısına yılın ikinci ücret kesintisinin asılmasına karşı yüzlerce yatılı çorap işçisi altı çorap fabrikasında iş bıraktı. Diğer çorap işçileri de bu eyleme katıldı ve akşam olduğunda 1600 işçi iş bırakmıştı. Ertesi gün grevciler ve işsiz işçi grupları High Point ve yakın kasabalardan yürüyerek 15 bin işçi istihdam eden 100 fabrikayı kapattılar. Ertesi gün 25 işsiz işçi High Point sinema salonunun kapısına dayanarak işten çıkarıldıklarını ve eğlencenin kendilerinin de hakkı olduğunu söyleyerek içeri girmek istediler. Polis onları zorla çıkarınca “Bu büyük adamlara artık bize kötü muamele etmelerini hoşgörmeyeceğimizi öğretmeliyiz.” diyerek bir motoru parçaladılar ve kasabanın elektriğini kestiler. Çorap grevi, sonunda valinin araya girmesi ve ücret kesintisinin iptali ile sona erdi. Bu çatışmadan, şehirdeki tüm sanayi işçilerine açık, her bir fabrikada komitesi olan 4 bin üyeli bir sendika olan High Point Endüstri Birliği doğdu.
Tarihçi Staughton Lynd tarafından düzenlenen 1930’ların başlarındaki We Are All Leaders: The Alternative Unionism of the Early 1930s (Hepimiz Lideriz: 1930’ların Başında Alternatif Sendikacılık) kitabı bu tür kendi kendini örgütleyen, mahalli temelli, “yatay” işçi örgütlenme biçimlerinin Büyük Bunalım’ın ilk yıllarında yaygın olduğunu belgeler. Lynd’e göre, bunlar “demokratik, farklı el sanatları ve çalışma alanlarındaki işçiler arasında karşılıklı yardımlara dayalı ve politik olarak bağımsızdı”. Örgüt biçimleri arasında doğrudan Amerikan Çalışma Federasyonu’na bağlı “federal” işçi sendikaları, geçici fabrika komiteleri ve “yatay ağlara” dayanan “doğaçlama merkezi işçi organları” yer aldı. [8]
“Tabandan mücadele” neyi başardı?
1930’ların başlarındaki işsizler, yardım ve grev hareketleri hiçbir şekilde Büyük Bunalımı durdurmadı ve hatta önemli ölçüde iyileştiremedi bile. Aslında, iş döngüsünün iniş çıkışlarına rağmen depresyon koşulları 1940’a ve II. Dünya Savaşı’nın başlangıcına kadar devam etti. Ama bunlar bu eylemlerin anlamsız yenilgiler olduğunu göstermez.
İlk olarak, bu hareketler genellikle katılımcılar ve diğer çalışan insanların çektiği acıyı hafiflettirmiş ve bu bunalım koşullarında hayatta kalmalarına yardımcı olmuştur. Evden atılmalara karşı eylemler genellikle ailelerin evlerinde kalabilmelerini sağladı ve sonunda Chicago gibi diğer kentlerde hükümetleri tahliyeleri tamamen sona erdirmeye zorladılar. Bir tahmine göre, “kira isyanları” New York’taki 77 bin ailenin evlerinden atılmasını engelledi. [9] Charles R. Walker, ziyaret ettiği şehirlerde yardım miktarının yerel işsizler konseylerinin gücü ve mücadelesi ile doğru orantılı olduğunu bildirdi. Yüz binlerce insan, Büyük Bunalım’ın en kötü yıllarında, karşılıklı yardımlaşma hareketinin takas ve iş gücü değişimi faaliyetleri ile ayakta kalabildi. 1930’ların başlarındaki grevler, ücretlerin direniş tehdidi olmadan kesilemeyeceği bir zemin oluşturdu.
İkincisi, bu hareketlerin hükümetler ve diğer kurumlar üzerinde önemli etkisi oldu. Açlık yürüyüşleri ve hükümet binalarının işgalleri gibi doğrudan eylemler, yerel, eyalet ve hatta bazen federal yetkililere özel hayır kurumunun yerini alacak yardım ve kamu programları oluşturma doğrultusunda baskı oluşturdu. 1933’te New Deal ile birlikte, bu eyaletlerden olduğu kadar bizzat işsizlerden gelen baskı, federal hükümet yetkililerini işsizleri üstlenmeyi ve büyük önlemler almaya yönlendirdi. 1933 yılında Kongre, yardım ödemeleri ve inşaat işleri sağlamak için Federal Acil Yardım Dairesi ve Sivil İşler Dairesi’ni oluşturdu; 1935 yılında çeşitli meslek guruplarına toplu istihdam yaratmak için İş Geliştirme Dairesi’ni kurdu. Frances Fox Piven’ın dediği gibi, “Doğrudan eylemler onları bunlara yapmaya zorladı.” “Kentlerdeki düzeni korumak için” bu parayı ortaya çıkarmaları önemliydi. “Yerel yönetimlerin Kongre komitelerine ‘önce parayı sonra askerleri yollarsınız.’ yazılı mektupları arşivlerde kayıtlıdır.” İşsizler Hareketi ile yerel ve eyalet hükümetleri üzerindeki mali baskı, 1930’ların başında “belediye başkanları, valiler, sosyal hizmet uzmanları ve işçi memurları” nın “işsiz işçi hareketinin lobici kolu” olmasına yol açtı. [10]
Üçüncüsü, militan işsizler eylemleri, bir federal yetkilinin daha sonra “sosyal tehlike dönemi” olarak adlandırdığı şeyi yarattı. [11] Bu “hem çalışan hem de işsizlerin artan patlamaları”, temel sosyal ve ekonomik geri döndürülemez değişikliklere yol açabileceği korku ya da umudunu yarattı. Statükonun hem meşruluğunu hem de olasılığını sorguladılar. Böyle bir atmosfer New Deal’ın reformlarını mümkün kılmak için gerekliydi.
Dördüncüsü, bu hareketler sonraki hareketlerin oluşmasına hizmet edecek fikirlerin, kapasitelerin ve ağların geliştirilmesinde önemli temel bir rol oynamıştır. Staughton Lynd, Büyük Bunalım’ın ilk yıllarındaki erken “yatay” sendikacılığı 1934 grev ve genel grev dalgasının öncüsü olarak anlatır. İşsizlerin örgütleri, 1930’ların sonlarındaki büyük sanayi birliği kampanyalarında sıradan aktivistlerin çoğunu eğitti ve radikalleştirdi. Tarihçi Roy Rosenzweig’in yazdığı gibi, “işsizler hareketinin sendikal bilinci artırdığı ve siyah-beyaz işçiler arasındaki engellerin yıkılmasına yardımcı olduğu ölçüde, Amerikan işçi sınıfının gücüne önemli katkıda bulunmuştur.” [12]
İmece ve karşılıklı yardım hareketi yenilirken, işçi kooperatiflerinin ekonomik devlet desteği ile yeniden yapılanma fikri WPA tarafından denenmiş ve Upton Sinclair’in çılgınca popüler olan 1934 Kaliforniya’daki Yoksulluk (EPIC) kampanyasının temeli olmuştur.
Büyük Bunalım’ın ilk yıllarında yaşanan korkunç yoksulluğa hükümetin ilgisizliği ve şirketlerin ve faşist cephenin tepkilerinin yükselişi damgasını vurdu. İşçilerin ve işsizlerin tabandan hareketleri, New Deal ve işçi sınıfı örgütlenmesinin yeni ve genişletilmiş biçimlerinin ortaya çıkmasına, gelişmesine yol açan sürecin önemli bir parçasını oluşturdu.
________________________________________
[1] https://www.labor4sustainability.org/strike/
[2] Walker’ın sözleri için Jeremy Brecher, Strike! (Oakland: PM Press, 2020) Bölüm 5’e bakınız
[3] 1930’ların işsiz hareketlerinin uzun bir açıklaması için bkz. Frances Fox Piven ve Richard A. Cloward Poor People’s Movements: Why They Succeed, How They Fail, (Yoksul İnsanlar Hareketleri: Neden Başardılar, Nasıl Yenildiler) Bölüm 2 (New York: Random House, 1977). Başka bir yorum için bkz. Steve Valocci, , “The Unemployed Workers Movement of the 1930s,” (1930’ların İşsiz İşçiler Hareketi), Social Problems May 1990 (Sosyal Sorunlar),. Ayrıca bkz. Roy Rosenzweig, “Organizing the Unemployed: The Early Years of the Great Depression, 1929-1933 (İşsizleri Organize Etme: Büyük Buhranın İlk Yılları, 1929-1933) https://www.jstor.org/tc/accept?origin=%2Fstable%2Fpdf%2Fj.ctv6mtdnm.14.pdf%3Frefreqid%3Dexcelsior%253A9554f5c9eb6bf451ff6ffaa8255dafc5&is_image=False
[4] “The Unemployed Fight Back: An Interview with Frances Fox Piven,” Organizing Upgrade, https://organizingupgrade.com/the-unemployed-fight-back-an-interview-with-francis-fox-piven/
[5] Roy Rosenzweig, s. 172.
[6] Roy Rosenzweig, s. 183-4.
[7] Jeremy Brecher, Strike! (Grev!) (Oakland: PM Press, 2020) s. 153-4.
[8] Staughton Lynd, ed., We Are All Leaders (Hepimiz Lideriz) University of Illinois Press, (Urbana ve Chicago: Illinois , 1996) s. 3.
[9] Piven ve Cloward, s. 54.
[10] Steve Valocci, s. 196.
[11] Frances Perkins, The Roosevelt I Knew ( Tanıdığım Roosevelt (New York: Viking, 1946) s. 175.
[12] Rosenzweig, s. 182.