Diploma ve Ötesi
“Neden üniversite okumalıyım?” sorusuna verilen cevap olarak elde bir tek “alınacak diplomayla yapılacak mesleğin cezbediciliği ve garantiye alınacak gelecek” kaldı (mı?).

Yaklaşan üniversiteye giriş sınavlarıyla birlikte üniversite öğrencisi adayı arkadaşların heyecanlarını ve tabii pandemi sürecinin ve sınav tarihlerinin çeşitli ekonomik kaygılarla değiştirilmesinin yarattığı öfke ve endişeyi, gözlerinden okumaya ve o sırada yaşadığım heyecanı bir nebze yaşamaya başladım.
Okuma yazma öğrendiğimizden beri hayalini kurduğumuz mekân ve bir mekândan çok daha fazlası: üniversite. Belki de şehir dışında okuyup ailelerden uzaklaşarak kendi ayaklarımız üzerinde durmaya çalışacağımız bir yaşam, üniversite giriş sınavından sonraki iki ayı kurgulayamadığımız gizemli yeni bir dünya… Her şeyden çok özgür düşünce ortamını iliklerimize kadar hissedebileceğimiz bir akademi ve sonrasında edindiğimiz yeni vasıf ile nispeten önümüzü görebildiğimiz bir gelecek…
Hangimiz bu düşüncelerle üniversitelerin “ışıltılı” beton duvarlarından içeriye adımlarımızı atmadık ki? İlkokul sıralarından itibaren sokulduğumuz yarışın nihai hedefi bu değil miydi? Amansız yarışın her noktasında kulaklarda bir fısıltı: Sabret, çalış, daha fazla çalış çünkü hedefi büyük olanların ardında bıraktıkları da büyük olmalı…
Heybesinde fazla “derdi” olanın söyleyeceği de çok olur lakin yazımızda dile getirmek istediğim konuyu saptırmamak adına yukarıda bahsettiğim amansız maraton yarışını başka bir yazıda değerlendirmek ümidiyle şimdi asıl meselemize dönelim: Bir öğrenci neden üniversite okumayı ister?
Bilimsel Bilginin Edinimi ve Üretim Sürecine Dahil Olmak
2000’li yılların başından günümüze kadar AKP iktidarının agresif şekilde uyguladığı her ile üniversite politikası mevcut üniversiteleri tabela okul haline getirdi. Rakamsal olarak üniversite sayıları, yüksek okullar, bölüm sayıları ve kontenjanlar artarken verilen bilimsel eğitimin niteliği gitgide düştü. Üzerine de özgür tartışma ortamını sağlamaya çalışan akademisyenlerin düşüncelerinin iktidarın politik kaygılarıyla ters düşmesi sebebiyle ihraç veya soruşturmalarla üniversite ortamlarından tasfiye edilmeleri konulunca elimizde sindirilmiş, kendini yenilemekten uzak, ezbere dayanan bir üniversite toplamı kaldı. Kapısından içeri girdiğimizden itibaren hiyerarşiye dayanan bir akademinin bilimsel bilginin edinimi ve yeniden üretimi konusunda iktidarın politik kaygılarından uzak bir noktada olabilme ihtimali çok zayıf. O zaman elde ne kalıyor? Daha çok “vasıf”, daha çok yabancı dil, yüksek lisans-doktora eğitimleriyle ertelenen yarın planları… Bunları sağlayabildikten sonra bir “eş, dost” ile bu çarpık akademinin devamcısı/yürütücüsü olabilme ihtimali.
Üniversitenin üniversite olabilme nitelikleri yok oldukça üniversite öğrencileri ve öğrenci adayları için, “Neden üniversite okumalıyım?” sorusuna verilen cevap olarak elde bir tek “alınacak diplomayla yapılacak mesleğin cezbediciliği ve garantiye alınacak gelecek” kaldı (mı?).
Edinilen Vasıf ile Güvenceli Bir Gelecek Kurabilme İhtimali
Özgür düşünce ortamına erişim, bilimsel bilgiyi iliklere kadar hissetme gibi günümüz akademik ortamında gerçeği yansıtmayan bir isteğin karşılanmasından mahrum kalan üniversite öğrencisi, geriye kalan seçenek olan diplomaya dört elle sarılır. Ülkenin en “prestijli” üniversitelerinden yine sektörlerin en çok ihtiyaç duyduğu ya da kamuda iş garantisi olan bir bölümü kazanarak o diplomayı al. Ayrıca eşitsiz koşullarda “yarışa” geride başlayanın daha çok koşması gerekecek elbet. Koşsun diye öğütülür çünkü alınacak diploma, kazanılacak vasıf tüm emeğin karşılığı ve fazlası olacağı şeklinde öngörülür. Çünkü yıllardır kulağa fısıldanana göre alınacak diploma büyük büyük kapıları sihirli değnek gibi açacak, elde edilmesi zor imkanları pat diye öne sürecek, liseden çıkmış bir öğrenciye 2 ile 6 yıl arasında değişen zaman diliminde skalasına göre bir vizyon sahibi yapacak. Öyle demiyorlar mı peyderpey açılan apartmandan bozma vakıf üniversiteleri? Bizi seçin, size bir diplomadan daha fazlasını katalım. Bizi seçin, yatıracağınız her kuruşu hakkıyla geri alın… Ve bunun için amansız bir yarış… Yarışta arkada mı kaldın? Yani “başarısız” mı oldun? Dert etme, geleceğine yapacağın yatırımın karşılığını alacaksın nasıl olsa. Borçla harçla bul buluştur, at kendini bir vakıf üniversitesine. Nasıl olsa alınan diploma katlanılan tüm zahmetlere değecek nitelikte…
Peki Gerçekten Öyle mi?
2020 Türkiye’sinde ve dünyasında işler hiç de kurgulandığı gibi gitmiyor. Bahsettiğimiz mevzu tekil olarak iş sahası olmayan birkaç üniversite bölümünden mezunların işsizlikle cebelleşmesi değil. Mühendislik, Hukuk, Psikoloji, Sağlık Bilimleri bölümleri gibi özel ya da kamu alanında iş garantisinin bundan 10 yıl önce kesin olduğu bu bölümlerden mezun olanların da şu an işsizlik, düşük ücret, işçileşme ve prekerleşme gibi sorunları yaşıyor olmasıdır. “Şans” ile orantılı olarak bir süre işsizlik, düşük ücretle yaşayabilme savaşı, dünün küçük burjuva sınıfına denk düşen meslek mensuplarının gitgide işçileşmesi ve ömür boyu süren güvence meselesi. Bir sistemin allayıp pulladığı çarklarının, kalifiyeleştirdiği diplomalılarına güvenceli istihdam yaratamaması neoliberalizmin balans ayarlarıyla onarılacak sorunlarından olmasından ziyade yapısallaşan bir sorunu olmuştur.
Böyle bir tabloda elimize tutuşturulan diplomalar tek başlarına güvenceli bir gelecek sağlamaktan uzak noktadayken öğrenimini gördüğümüz alanda iş güvencesi ya da gelir güvencesi talep etmenin zamanı değil mi?