Dr. Mengüç “Koronavirüs salgını sırasında insanların temel ihtiyaçları ücretsiz ve nitelikli bir şekilde sağlanmalı”
Röportaj: Sezgin Kartal
Çin’in Wuhan kentinde başlayıp giderek dünyaya yayılan koronavirüs Türkiye’de. Sağlık Bakanlığı’nın açıklamasına göre 5 vaka tespiti yapıldı. Türk Tabipler Birliği (TTB) Merkez Konsey Üyesi Dr. Samet Mengüç koronavirüse karşı alınması gereken önlemleri, devletin sorumluğunu ve merak edilen birçok başlığı Karşı Mahalle’ye değerlendiriyor.
Koronavirüs Türkiye’ye gelmeden önce devlet bir politika belirledi mi?
Aralık ayının son gününde Çin’de baş gösteren koronavirüsün başlangıçta sadece Çin’le sınırlı olduğu düşünüldü. Fakat bunun çok hızlı bir şekilde Çin’de çok sayıda insanı etkilediğinin ortaya konması ve hızla bir takım ölümlerin meydana gelmesi nedeniyle de Dünya Sağlık Örgütü aracılığıyla acil durum ilan edilerek bütün ülkelerin sağlık otoritelerine bilgilendirmeler yapıldı. Bunun üzerine Türkiye de alarma geçti. Bunu bir salgın olarak değerlendirdi ve hızla önlem almaya çalıştı. Tabi bakanlığın yaptığı açıklamalardan bunu biliyoruz. Yine bakanlığın bu konuda yaptığı en olumlu ve yerinde olan uygulamalarından birisi de çok hızlı bir şekilde Bilim Kurulu’nu oluşturmuş olması. Gerçekten de etkin ve bu konuda yetkili bilim insanlarından oluşan kurul ciddi çalışmalara başladı. Ama bunlar yeterli mi? Her şeyi kontrol altına alabildik mi? Bu zaten mümkün olan bir şey değil. Sağlık Bakanlığı’nın ve Türkiye Sağlık Otoritesi’nin bir takım eksikliklerinin olmasına rağmen -bizim değerlendirmelerimize göre daha fazlasını yapabilirdi- kayıtsız kalmadı Türkiye. Bu enfeksiyonla, hastalıkla mücadele etmek için bir takım çalışmalar hızlı bir şekilde yürütüldü. Bütün çevremizde olmasına rağmen Türkiye’de çok geç bir vaka bildirimi yapılabildi. Burada Sağlık Bakanlığı’nın veya Sağlık Otoritesi’nin veya bir bütün olarak Türkiye’nin almış olduğu önlemler mi gerçekten bu kadar gecikmeye sebep oldu? Açıkçası o konuda pek emin değilim. Çünkü bu tür hastalıklar -koronavirüs enfeksiyonu- bulaştığı her insanda çok ağır seyretmeyebiliyor. Bunu defalarca bilim insanları açıkladı. Özellikle yaşlı nüfusta, kronik hastalığı olan hastalarda, immün sistem dediğimiz savunma sistemi zayıf olan insanlarda daha ağır seyrediyor. Ve ölümcül vakaların hemen hemen büyük bir kısmının bu grup hastalardan olması nedeniyle Türkiye’de şu an itibariyle çok ciddi hastalık bildirimi yok.
KAYGILARI GİDERİLMEYEN İNSANLARIN KARŞISINA VAKA İLE ÇIKMAK HATADIR
Sağlık Bakanı’nın açıklama yapmasında IMF ve Dünya Bankası’nın yardım yapacağını duyurmasının etkili olduğunu düşünüyor musunuz?
Olabilir mi? Tabi olabilir. Ancak ben öyle düşünmüyorum. Yani bireysel görüşüm. Sağlık Bakanlığı’nın ekonomik çıkar amacıyla böyle bir şey yapacağını kabullenmek de istemiyorum ve öyle olduğunu da düşünmüyorum açıkçası.
Bakan’ın açıklaması sonrası market ve eczanelere akın oldu. Bu yönetilemez miydi?
Sağlık Bakanlığı’nın Türkiye’de en büyük eksikliği kamuoyunu yeterince yönlendiremedi veya bilgilendiremedi. Bunu her seferinde başından beri dile getiriyorum. Birey olarak da, TTB olarak da böyle düşünüyoruz. Türkiye’de ciddi anlamda bir panik, kaygı endişe durumu söz konusuydu. Ve hala da var. Adeta “Ne zaman koronavirüs çıkacak?” beklentisine girilmişti. Kaygılarını, endişelerini gidermediğiniz insanların bir de somut bir vaka ile karşısına çıktığınız zaman insanların bu şekilde davranacağı önceden öngörülebilir bir durumdu. Oysaki, sükûnete davet eden, çok sık aralıklarla bütün medya kuruluşları aracılığıyla, bu konuda otorite sahibi bilim insanları aracılığıyla bilgilendirmeler yapılarak toplum sükûnete davet edilebilirdi ve o zaman böyle bir şey yaşanmazdı. Toplum bu kaygılarında haksız mı? Değil bence. Belirsizlik olduğu ortamlarda insanlar geleceğine yönelik şüphe ve kaygı taşır. Hele ki yaşam söz konusuysa… Oysaki bu süreç güvenilir etkili bilgilendirmelerle çok daha iyi yönetilebilir(di).
Türkiye’de iktidara karşı güvensizlik sorunu var. Sağlık Bakanı siyasi kimliği dışında bir hekim kimliğiyle ortaya çıkmış olsaydı, ki bu süreçte onu yapmaya çalışıyor. Ancak Türkiye’de siyaset hep ön planda olduğu için güvenirliği olmayan bir kurum siyaset kurumu. Bunların farkına varıp gidermek için yeterli bilgilendirme, kamuoyunu yönetme ve yönlendirme sürecini yeterince yapmamıştır.
SAĞLIK ÇALIŞANLARI RİSK ALTINDA
Toplu taşımaların dezenfekte edilmesi, kolonya gibi bireysel önlemler yeterli mi?
Bu tür salgın hastalıklarının tedavisi de mücadelesinin de ana unsuru korunmadır. Bu saydığımız şeyler; ellerin yıkanması, dezenfektanların kullanılması, toplu ve kapalı alanlarda bulunulmaması bu enfeksiyondan korunmaya yöneliktir. Ve bu tür salgınlarla mücadelenin ana ilkesi de bu olmalıdır. Bu süreci nasıl yöneteceksiniz? İşte bakanlık burada devreye girer. Evet, maske kullanılmalıdır bu tür salgın hastalıklarda. Ama kimler, ne zaman kullanmalıdır? Sağlık otoritelerinin toplumu ikna edici şekilde anlatması gerekir. Bunu bütün sağlık otoriteleri ve biz de diyoruz. Eğer uzun süre havasız ve yoğun temasın olduğu yerlerde bulunuyorsanız o ortamlarda maskeyi kullanabilirsiniz. Ya da kendinizde bir takım belirtiler ortaya çıkmışsa, ki bunu bütün kamuoyuna deklare ediyoruz. Nedir bunlar; yüksek ateş, bir grip hali, öksürük ve ateşten şüpheleniyorsanız başka insanlara bulaştırmamak için maske kullanabilirsiniz. Ve öyle bir şüpheniz varsa da en yakın sağlık kuruluşuna bu şikâyetlerinizle başvurmalısınız. Bu çok önemli bir kriterdir. Yani daha çok hasta olduğundan şüphelenen insanların diğer insanları hasta etmemesi için riayet etmesi gereken kurallar vardır, bunlardan bir tanesi de maske kullanımıdır. Bir diğeri de bulaş yollarının, birincil bulaş yolu damlacık enfeksiyonuyla yani yakın temas içerisindeki insanların diyalogları sırasında solunum yollarından kaynaklı tükürük, salgı bezi, hapşırma, öksürükle dış ortama salınan damlacık enfeksiyonlarıyla ortalama yarım metre-bir buçuk metre mesafedeki insanlara bunu bulaştırabilirsiniz. Veya hasta değilseniz o insanlardan bu enfeksiyonu alabilirsiniz. Bu tür temaslardan, risk gördüğünüz yerlerden uzak durmayı öneriyoruz.
Diğer bir yöntem damlacık enfeksiyonuyla insandan insana geçtiği gibi insandan diğer ortamlara geçip o ortamdan diğer insanlar alabilir. Bu da temas yoluyla olur. İnsanlar o ortamlarda el ve kol ile temas halinde yaşam devam ediyor. Bu tür ortamlarda riskli gördüğümüzde ellerin sık sık sabunla yıkanması birincil önerimizdir. Eğer sabunla yıkama imkanı bulamıyorsanız da yine başta kolonya olmak üzere başka bir takım dezenfektanlar kullanılabilir. Bunlar da önleyicidir. Çünkü virüsler bu tür ortamlarda uzun süre yaşamıyorlar.
Bütün toplumun maske kullanması asla önerilecek tablo değildir. Bu tarif ettiğimiz riskli ortamlarda bulunmuyorsanız, örneğin sağlıkçılar bu açıdan büyük risk altında. Eğer sık sık hastalarla karşı karşıya kalınan ortamlardaysanız oralarda maske kullanabilirsiniz. Ama her önüne gelenin maske kullanmasını önermiyoruz. Bilakis maskelerin de yarattığı bir takım kontaminasyon dediğimiz bulaş yollarına yardımcı olabilir. Kullandığınız maskeye eğer bir şekilde virüs bulaşmışsa bunları nerede nasıl imha edeceksiniz bunlar da önemli.
Doğanın tahrip edilmesi ölümcül başka virüsleri ortaya çıkarır mı?
Bu bütün insanlığın ana sorunlarından birisi ve Türkiye de bundan muaf değildir. Şu an dünyada egemen olan düşünce paradigmasıyla ilgili bir şeydir. Yani dönüp dolaşıp işi sistem sorununa getiriyoruz. Yani kapitalizm. Üretim ilişkisine dayalı olan yerlerde bu tür hastalıkların ortaya çıkma ihtimali yüksektir. Örneğin Wuhan kenti on yıl içerisinde nüfusunun dört, şiddetin dokuz on kat arttığı söylenen bir bölge. Aynı zamanda Çin ekonomi-politiğinin değişmesiyle birlikte üretimin yaygın olarak yapıldığı, genç ve emek gücüne ihtiyaç duyulan bir merkez. Birçok kırsal kesimden göç eden genç bir nüfusun olduğu bir yer. Bu tür plansız göçler beraberinde çok sorun getirir. Bu insanlar günlük çalışma saatleri 12-14-16 saati bulan, toplu olarak bir yerde yaşayan insanlar. Dolayısıyla barınma, beslenme ve dinlenme imkanları az olan insanlar. Bu bütün dünyanın genel sorunu. Yani kapitalizmden kaynaklı sorunlar. Bunlar da aynı zamanda enfeksiyon hastalıklarının baş göstermesi için birer zemin oluşturur. Hem de oluştuğu zaman hızlı yayılması açısından risktir.
TÜRKİYE’DE LABORATUVARLAR EKSİK
Aşı ve test yaptırmak çözüm olabilir mi? Aynı zamanda hastanelere gitmek riski artırır mı?
TTB olarak da önerimiz şuydu; biliyorsunuz bu vaka açıklanana kadar, Türkiye’de tek bir laboratuvarda bu testler yapılıyordu. Ankara Halk Sağlığı Merkezi’ne bağlı ulusal viroloji laboratuvarında. Oysaki biz bunun eksik ve yetersiz olduğunu vurguladık. Olabildiğince Türkiye’nin birçok merkezinde bunlara rahatlıkla ulaşılabilmesi ve aynı zamanda bu laboratuvara başvuruların olumlu veya olumsuz sonuçlarının da hem sağlık çalışanlarıyla hem de kamuoyuyla paylaşılması gerekirdi. Sağlık Bakanlığı bunu biraz geç yaptı. Daha sonrasında Ankara dışında İstanbul, İzmir, Erzurum gibi merkezlerde de bakılmaya başlandı. Bu konuda da daha hızlı hareket etmekte fayda var.
SU, BESLENME VE SAĞLIK ÜCRETSİZ OLMALI
İtalya’da iş çığırından çıktı. Türkiye’de de benzer şeylerin yaşanmaması için ne gibi önlemler alınmalı?
İstanbul dünyanın sayılı metropollerinden birisidir. Hareketin yaygın, nüfus yoğunluğunun fazla, çalışma ortamlarının geniş olduğu bir merkez. Bu tür merkezlere çok daha spesifik çalışmaların yapılması gereklidir. Düşünmek bile istemiyorum, İstanbul’da İtalya’daki gibi bir salgının baş göstermesi tüm Türkiye için ciddi sıkıntılara yol açacaktır. Ekstra bir takım önlemler alınmış mıdır? Bildiğim kadarıyla Sağlık Bakanlığı’nın İstanbul’a yönelik spesifik bir planlaması veya açıklaması olmadı.
Temel tüketim (gıda ve su) ve önleyici malzemeler (dezenfektan, kolonya vs.) ücretsiz olması gerekmiyor mu?
Devlet ve hükümetlerin asli görevlerinden biri de bu tür kriz dönemlerinde insanların temel ihtiyaçları olan su, beslenme ve sağlık gereksinimlerini ücretsiz ve nitelikli bir şekilde sağlamaktır. Kamu bütçesinden bunu karşılamalıdır. Tüm vatandaşlarının sosyal ve ekonomik sıkıntılarını gidermelidir. Hükümetten henüz bu yönde atılmış bir adım olmadığı gibi hiçbir açıklama da yapılmamıştır.
14 Mart Tıp Bayramı haftasındayız…
Evet, öncelikle tüm sağlık çalışanlarının ve hekimlerimizin 14 Mart Tıp Haftası’nı kutluyorum. Sağlık ortamı çok problemli bir ülkeyiz. Sağlıkta Dönüşüm Programı’ndan bahsetmek istiyorum. Başından beri biz TTB olarak sağlık programının Türkiye’ye uygun olmadığını söylüyoruz. Hem sağlık çalışanları için hem toplumun gelecekteki sağlığı açısından Sağlıkta Dönüşüm Programı denilen Dünya Bankası ve IMF aracılığıyla dayatılan ve Türkiye’de de AKP iktidarının yaşama geçirdiği bu sağlık uygulamasının çok ciddi sıkıntılarını yaşayacağız. En önemli sorunlardan birisi sağlık çalışanlarıyla hastaları karşı karşıya getiren bir sistem bu. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddette 9-20 kat arası bir artış söz konusu. Darp edilmeler, sözlü tacizler ve öldürmeye kadar giden şiddet uygulanmaya başlandı. İşte biz de bunlara dikkat çekmek için 15 Mart Pazar gününe Beyaz Miting adı altında tüm sağlık çalışanlarına çağrı yapmıştık. Bu mitingimizin yoğun ve etkili geçeceğini bekliyorduk. Ancak yeni koronavirüsün Türkiye’de baş göstermesiyle birlikte biz enerjimizi oraya aktarmaktansa koronavirüsle mücadeleye aktarmayı tercih ettik sağlık çalışanları olarak. Bu nedenle mitingimizi iptal etmek durumunda kaldık.