Yarın Çalışabilmek İçin Bugün Çalışmak – Akın Kara
“Yolda geçen sürenin ücret dahilinde olması talebi yerinde midir?” Yatağımızda uyumak yerine metrolarda uyumanın bir bedelinin olması gerekir.
04:30’da uyanırsın. Dünkü yorgunluğu atmak için bir duş, ardından ‘güzelce’ bir kahvaltı yapman gerek. (Bunun hayali bile güzeldir. Ne her gün duş alacak fatura kaldırılır ne de midenin kaldırabileceği kahvaltıyı cep kaldırabilir.) Çünkü yedi buçuk saat -en iyi ihtimalle, kanun uygulanırsa- verimli çalışman için bol proteinli bir kahvaltı şart. Zihin ve beden boş karına çalışmıyor ne de olsa. Ardından 05:30 gibi evden çıkarsın, hızlıca iş yerine ulaşman gerek. İşe yeni girdin; patronla arayı iyi tutmak elzem, ilk günlerde adının ilk işten çıkarılacaklar listesine alınmaması gerekir. Birkaç aydır işsizsin. İş yeri biraz uzakta, yaşadığın semte yakın bir yer bulamadın ama yapacak bir şey yok. Ev kirası, kredi kartı borçları biriktikçe birikti. Birkaç gün dahi işsiz kalmak yaşadığın bunalımı katlayabilir. Olur da ‘talih’ yüzüne gülerse güneşin doğuş saatlerinde evden çıkabileceğin bir iş bulabilirsin.
Tam 08:00’de işbaşı yapabilecek durumda olursun. Bugün gerçekten şanslısın çünkü “ipini koparanın geldiği şehir” olan İstanbul’da, tıka basa kalabalık olan yolda herhangi bir aksilik yaşamadan iş yerine varmak büyük şanstır.
Bu senaryoyu (gerçeği) üç aşağı beş yukarı yaşamak için herhangi biri olman yeterlidir. Sanayide çalışan sayacı, tornacı, mağazada çalışan tezgahtar, çiçeği burnunda bir banka çalışanı, ofis çalışanı ya da bir yazılımcı. Bu gerçek için işe “mecbur” olmak yeterlidir. Yedi buçuk saat boyunca çalışmak için iyi ihtimalle ortalama gidiş-dönüş dört saat yolda zaman geçirmek, Fikirtepe’de yaşayıp İkitelli Sanayi’de çalışan birisi için olağandır. Elbette, “bu kadar uzun mesafe arasında uygun iş bulamadın mı?” diye sorulabilir; oysa bir işçinin çalışmadan geçirdiği her gün, var olan birikimden ya da olmayan, olması ümit edilen birikimden eksileceği için bir saatin bile önemi vardır. Bundan dolayı iş arama süreçlerinin insanı getirdiği ruh hali de göz önünde bulundurulduğunda; belki bir gün daha “iyi olanaklı” bir iş bulmak ümidiyle başlar tüm hikaye…
2017 yılında yayınlanan bir haberde[i] bahsedilen araştırmaya göre İstanbullular haftada ortalama 9 saatlerini trafikte geçirmekte. Bu da iş haricinde yeniden üretimi sağlamak için boş geçirilecek zamanın, çalışanın cebinden harcanması demek. 4857 sayılı İş Kanunu’nun[ii] 66. Maddesinde belirtilen bazı haller dışında yolda geçen süreler ücrete tabii değildir. “Ne yapalım kardeşim, biz de zor şartlarda ayakta duruyoruz. Başkaları gibi çekelim mi tüm yatırımlarımızı başka ülkelere? Ülkemizi sevmesek burada iş yapar mıyız?” gibi cümleleri duyabiliriz. Lakin bu söylemlere rağmen yolda geçen sürenin de ücrete tabi olması en insanca taleplerden birisidir. Asgari ücret üzerinden yaklaşık 13 ₺ olan saatlik çalışma süresi üzerinden hesapladığımızda, günde 3 saatini yolda geçiren birisi ayda 72 saatini yolda geçirmektedir. Bu da o işçinin gerçek saatlik çalışma ücretinin 9.2 ₺ olduğunu açığa vurmaktadır.
Aylarca iş arama süreçleri, iş bulma ümidinin kesilmesi, geçinememek yüzünden intiharlar… Neo-liberal politikaların krizde olduğu, kendi kuyularını gitgide hızlı kazdığı ve bu kuyuya yoksulları çektikleri bir süreçte “Yolda geçen sürenin ücret dahilinde olması talebi yerinde midir?” sorusu sorulabilir. Yatağımızda uyumak yerine metrolarda uyumanın bir bedelinin olması gerekir. Tarih de bu bedellerin faturasının kime çıkacağı üzerinden şekilleniyor. Mesai ücreti, evde çalışma, yolda geçen süre… Yaşamdan çalınan her saniye sermayedara artı değer olarak yansıyor. Capitol Dergisi’ne verdiği röportajda “Bundan büyük kriz görmedik” diyen, ardından çark eden Abdullah Kiğılı’yı hatırlayalım. Bu söz ve devamı sermayedarlar için önemli bir “sırrın” ağızdan kaçmasıdır. Böylesi bir momentte iş için harcanan her saniyenin de peşinde ısrarla durmak, onlar için görmediklerini gözlerine batırmanın bir aracı haline gelebilir.
“Ne için çalışıyorsun?” sorusunu sorduğumuzda hemen hemen tüm
çalışanlar “Daha mutlu zaman geçirmek için çalışıyorum.” minvalinde bir cevap
verir. “Peki, daha fazla mutlu zaman geçirmek için ne yapıyorsun?” sorusuna da
“Daha fazla çalışıyorum.” cevabını almak olağandır. Bu silsile, “Yarın çalışabilmek için bugün çalışıyorum.” konumuna
kadar devam eder. Çünkü işte geçirilen zaman, kapitalist düzende çalışan çoğu
işçi için yaşamdan sayılan zaman değildir. İşte geçen zaman işten arta kalan
zaman için çalışılan vakittir. Yarın çalışabilmenin daha ötesine gidebilmek,
düşlenebildiği kadar olağandır, düşleyenlerin düşlerini kesiştirebildikleri
kadar… Sermayedarların gözünde “şeyler” olarak gözüküp yaşamdan çalınan her
anın birkaç banknot değeri olarak hesaplandığını düşündüğümüzde yaşanması
gereken her saniye için adım adım emek vermek o anlamda değerlidir…
[i] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/890053/carpici-arastirma-istanbullular-gunde-kac-saat-trafikte.html